DÜNYA

Dr. Dizdar, kansere karşı alınması gereken önlemleri anlattı

Onkolog Doktor Yavuz Dizdar, “Ne süt eski süt ne yoğurt eski yoğurt. Sebze meyveler tarım ilacı yüklü. Etler antibiyotikli ve hormonlu. Bunlar da insanı hasta ediyor” dedi.
Sitede oku

Dr. Yavuz Dizdar, Sözcü'den Nazan Doğaner Halıcı'ya konuştu. "GDO bir küresel politika, ama biz de etkisinde kaldık, bunun nedeni Türkiye'nin kaynakları yeterli olsa bile yaptığı sözleşmelere uyma zorunluluğu" diyen Dizdar, devamında "İşte orada iş bizden bir miktar çıkıyor ve siyasetin de sorunu haline geliyor. Üstelik buna ivedilikle bir çözüm bulunması gerekiyor, zira ne tıp ne de kaynaklar artan hastalık tablolarının maliyetini karşılayamayacak" ifadesini kullandı.

Et ve Süt Kurumu, 300 TIR lop et ithal edecek
Dizdar, şöyle devam etti:

— Devlet duruma göre ayda yüz bin liralık tedavileri bile üstlenmeye hazır, ama nereye kadar? Siz hatanın sebebini, aşırı kimyasallaşan üretimi engelleyemez, köylünün ürününe karşılık bulmasını sağlayamazsanız, insanlar buna mahkum durumda kalır. Yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Süt başta olmak üzere ciddi mesafeyi çok kısa zamanda aldık. Ama yetmez, daha fazlası gerekiyor.

Yavuz Dizdar, Halıcı'nın "Biraz endüstriyel süt, yumurta ve piliç konusuna gelsek. Zira en çok tüketilen gıdalar bunlar ama korkudan yiyemiyoruz" görüşü üzerine şunları kaydetti:

Üreticilerden uyarı: 1 aylık yumurta stoğumuz kaldı, böyle giderse zam gelir
- İnek yurt dışından geliyor. Holstein ırkından… Onu da zaten Holstein boğalar döllemiyor, döl ayrıca satılıyor. Bunlar büyük şirketlerin entegre sistemi. Öte yandan hayvanı daracık kapalı bir alanda tutuyorlar. Yavrusundan doğar doğmaz ayırıyorlar. Hayvanı yavrulatmalarının tek nedeni var. O da süt verebilme yeteneğini kazanması… Annenin önüne konulan genetiği değiştirilmiş yemlerle süt benzeri bir şey elde ediliyor. Pilicin durumu da inekten farklı değil. İçler acısı bir durumda hayvanlar. Bu hayvanları da karanlık bir ortamda 40 günde büyütüyorlar. Bu hayvanlar kimyasal beslendiklerinden atıkları da kimyasal oluyor. Çukur açıp bunları gömüyorlar, oradan da yeraltı sularına karışıyor bu atıklar. Yumurtaya gelince… Tanklarda üretilen ve yeme katılan kimyasallarla yumurta sarısına renk veriliyor. Bu sadece renk değiştirmiyor yumurtanın içindeki canlının nasıl gelişeceği bilgisini de veriyor. Kanserden tutun da birçok hastalığa davetiye çıkartıyor. Atılan kurşun, silahı tutana geri dönüyor, onun farkında değil. Bunun ceremesini sağlıkta ciddi anlamda çekiyoruz maalesef. Biz eğer bunları toplum olarak göz ardı edersek bunlar bizim çocuklarımızı götürecekler. Bu acımasız üretim biçiminin aklını başına devşirmesi gerekiyor. Neden mi bunları anlatıyorum. Benim derdim kapının önünde hasta miktarının azalması.

Dr. Dizdar: Kanser teşhislerinin önemli bir bölümü kanser değil
Dizdar,"Hocam, kansere karşı ne gibi önlemler alınabilir? Erken teşhis için check-up öneriyor musunuz?" sorusunu da şöyle yanıtladı:

— Öncelikle beslenmenizi fabrika ayarlarına döndüreceksiniz, yani ürettiğiniz üründe kimyasal olmayacak. Siz kimyasalı basınca daha fazla verim aldığınızı sanıyorsunuz, oysa yediklerinizdeki kalıntılar sizi hasta ediyor, kısırlaştırıyor ve tüp bebek merkezlerine kapı aralıyor ve dahası hastalık gibi de algılanabiliyor… Böyle bir durumda check-up yaptırmak mantığa aykırıdır, zira "toprağı tükenmiş" yeni bir ortam var, siz hastalık olmayan durumları hastalık gibi adlandırıp insanı zora sokuyorsunuz.

— Çevresel etkenlerin neredeyse tümü bizim hatalı şehirleşmemizin sonuçları… Toprak yok, yeşil alan yok, evlerine hapsolmuş çocuklar kalan vakitlerini AVM'lerde geçiriyor. Ama genetik dediğinizde bunların neredeyse hepsini akla uyduran bir örtü altına alıyorsunuz. Genetik yapı öyle yıllar içinde değişmez, çevre değişir, beslenme koşulları değişirse buna uyum gösteremeyeceğinden, sanki hastalık için esas nedenmiş gibi pazarlanabilir. O nedenle şikayetiniz olmadığı sürece bu sisteme bulaşmamanızı öneririm, değerlemesi yapılmadan tıbba kabul ettirilmiş bir düzen bu.

Yorum yaz