Pars, 17 yaşında kolejde okuyan arkadaşlarıyla yazlıkta kalırken dini bilgiler anlatan ve o zaman 'Adnancılar' olarak isimlendirilen bazı insanlarla tanıştığını belirterek, bir süre sonra Ortaköy'deki eve götürülerek Adnan Oktar'la tanıştırıldıklarını söyledi.
Çevrelerindeki kendilerine benzeyen insanların da dinle ilgilendiklerini görünce onlara güvendiklerini ifade eden Pars, şöyle devam etti: "Yaşadığımız çevreden dolayı dinden biraz uzaktık. Ben dinimi öğrenmek, yaşamak istiyordum ama çevremde hiç kimse yoktu. Bir baktım burada böyle bir çevre var ben de inancımı bunlarla yaşamak istedim, hem çevremden kopmamış olup hem de dinimi yaşamak istiyordum."
Dini konuları o zamanlarda çok merak ettiğini dile getiren Pars, "Yavaş yavaş, aşama aşama bu sistemin içine dahil oldum. Boğaziçi Üniversitesi matematik bölümünü kazanmıştım. Oradayken de o insanlar okula geliyordu. Sonra küçük küçük gruplara ayırdılar, biz de o gruplara dahil edilerek sürekli toplantılar yapılıyordu. O toplantılarda dini konular konuşuluyordu, ayetler ezberleniyordu" diye konuştu.
Pars, bu şekilde Adnan Oktar grubuna dahil olduğunu belirterek, "Okuldan mezun olduktan sonra mesleğimi yapmadım. Onların içindeyken ilk başta kitap çalışması için kütüphanelere girerek çeviri ve derlemeler yapıyorduk. Bu gruptakilerin, bir süre sonra çok kişiyle tanıştıkları gerekçesiyle evden dışarı çıkmaları, ailelerle görüşmeleri yasaklandı. Herkesi bu şekilde dış dünyadan kopartacak örgüt hiyerarşisinde yer alacak şekilde görevlendiriyorlardı" ifadelerini kullandı.
"Örgüt, 1990'ların ortalarından itibaren hiyerarşik bir yapıya büründü. O zaman birinci gruba 'tebliğ grubu' denildi. Bunlar, güzel kızlar ve ailesi etkin kişilerden oluşuyordu" diyen Pars, Oktar'ın hiyerarşik yapı içinde herkesle görüşmediğini, 'birinci grup' içinden seçtiği imamlar üzerinden diğer gruplara etki etmeye çalıştığını söyledi.
Pars, Oktar'ın herkesi tek tek seçerek gruplara ayırdığını, sonra da sadece 30-40 kişilik birinci grubun içindekilerle görüşmeye başladığını dile getirerek, örgüt içinde bir dönem toplu ayrılmaların yaşandığını, Oktar'ın ayrılan kişileri 'münafık' olarak tanımladığını aktardı.
Oktar'ın bu kişilerle irtibat kurulmasını yasakladığını anlatan Pars, "Bunlara karşı sosyal medyada itibarsızlaştırma, hakaret etme, alay etme, hukuki olarak onları zor duruma düşürecek suç isnatları yapıldı. Hukukun açıkları kullanılıyor. Örgütten ayrıldıkları zaman gidebilecek bir kapıları olmasın diye özellikle erkek üyelerinin ailelerini iflasa sürükleyecek yöntemler izlendi" dedi.
Örgütün bir üyesine suç işlettiğini veya suça karışmış birisiyle görüştürüp bu kişiyi kendisine bağladığını ifade ederek Pars, bu tarz yaptırımlarla insanların başlarına geleceklerden korktukları için örgütten ayrılamadıklarını belirtti.
'30 YIL SONRA GELEN BİR ÖZGÜRLÜK'
Pars, kendisinin de daha önce ayrılmak istediğini ancak başına geleceklerden korktuğunu vurgulayarak, "Ben de şimdi açıklıyorum ama devletimizin kararlılığına inandığım için rahatlıkla konuşuyorum. Şu anda da bana sosyal medyadan saldırıyorlar ama vicdanen ben bunu yapıyorum" dedi.
"Cezaevine girdikten sonra özgür oldum" diyen Pars, "30 yıl sonra gelen bir özgürlük. fiziksel olarak da kafa olarak da vicdanen de özgür oldum, çünkü vicdanımız baskı altındaydı, söylenen şekilde düşünme, Kur'an-ı Kerim'i söylenen şekilde yorumlamak zorundaydık. Şu anda vicdanen ve iradi olarak özgür olduğumu söyleyebilirim" görüşünü dile getirdi.
Kısıklı'daki bir örgüt evinde kaldığını, uzun süre Kandilli'deki evde de bulunduğunu söyleyen Pars, "Biz kadınlar bir AVM'ye ya da hastaneye tek başına çıkamazdık, yanımızda sürekli bir şahidin olması gerekiyordu. Ailenizle annenizle görüşürken bile yanınızda o şahitle gitmemiz gerekiyordu" diye konuştu.
Pars, birçok ailenin kızlarını kurtarmak için girişimde bulunduğunu ancak Oktar'ın onları örgüt içinde tutmak için sahte evlilik gibi çeşitli yöntemler kullandığını belirterek, birçok kızın örgüt içinde hiç görüşmediği erkeklerle sahte olarak kağıt üzerinde evlendirilerek örgüte bağlı hale getirildiğini savundu.
'OKTAR KADINLARA ŞİDDET UYGULUYORDU'
'GÖREVİM, ONUN HATALARINI KAMUFLE ETMEKTİ'
Pars, gruba ait A9 kanalında rejiden sorumlu olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Oktar'ın canlı yayınlarını çekiyordum. Orada her şey Adnan Oktar'ın kontrolündeydi, hangi dakikada kimin gireceğini, canı istediğinde ara verip başlatıyordu. Biz onun dediklerinin sorunsuz olarak akışını sağlıyorduk. Çekim açılarını kendisi belirliyordu. Tabletlere bakar, oradan da bütün bilgileri okurdu ama kendisi hiçbir konuda bilgi sahibi değildir. Küçük yaşlardaki kadın üyeleri televizyonlarda göstermek istemezdi. Görevim, onun hatalarını kamufle etmekti"
Oktar'ın dindar olan kesimi 'müşrik' olarak tanımladığını belirten Pars, "Kendisini en doğru yolda bulunan kişi olarak savunuyordu. İçeridekilere de bunu telkin etmeye çalışıyordu" dedi.
Ayça Pars, Oktar'ın mehdilik iddialarına da değinerek, "Mehdi 'mehdiyim' demez, kendisi açıkça bunu söylemiyordu. Mehdilikle ilgili olarak Şii hadisler taranırdı. Farsça tercümanlar tutuluyordu ve gelen hadislerin kendisine uyanlarını alıp diğerlerini yok hükmünde sayıyordu. Kendisine uyanları da, hadis birkaç sıfatı söylerken o birini alıyordu, uymayanları çıkarıyordu. Hadisleri tahrif ediyordu. Sürekli tarih vererek mehdi beklentisini ayakta tutmaya çalıştı" diye konuştu.
Oktar'ın şu anda da bunu sürdürdüğünü vurgulayan Pars, "Şimdi de 'Çok yakında hepimiz çıkacağız, Adnan Oktar da başa gelecek, hepimiz bir ülkenin yönetimine getirileceğiz' diyerek hayali bir dünya içinde yaşıyorlar. Zannediyorlar ki Adnan Oktar'ı içeriden çıkartıp mehdi olarak başa getirecekler" dedi.
Pars, cezaevinde koğuşlarda iki kişi kaldığına işaret ederek, "Avukatlar aracılığıyla bize haber geliyordu. Kişilerin ailelerinden medet ummaması için herkese para gönderiliyordu. Koğuşlara televizyon alınıyordu. Herkese ihtiyaçları soruluyordu. Oktar'dan motivasyonu aktif tutacak haber getiriliyordu sürekli. Avukatlar aracılığıyla 'Şunu yiyin, şunu yemeyin'e kadar müdahalesi oluyordu" ifadelerini kullandı.
'OKTAR'IN İSTEDİĞİ BELLİ BİR KADIN MODELİ VAR'
Oktar'ın tercih ettiği bir kadın modeli olduğunu anlatan Pars, "O bayanlara çeşitli kozmetik uygulamalar yaptırıyordu. Bazılarının yüzlerine estetik müdahale yapıldı. Adnan Oktar'ın istediği belli bir model var, o modele gelene kadar botoks gibi takviyelerle bu hale getiriliyordu. Diğerlerini yanında tutmuyordu" dedi.
Dışarıdan görünenle içerideki durumun çok farklı olduğunu belirten Pars, kendisi gibi düşünen birçok kişinin bulunduğunu, bunların da örgütle ilgili bildiklerini korkmadan söylemelerini istedi.
'KADINLARA İMAM NİKAHI KIYIYORDU'
Pars, Oktar'dan ayrılanların genellikle en yakınındakilerden oluştuğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
Adnan Oktar'ın kendisine bağlı kadınlara imam nikahı kıydığını, imam nikahı kıymadıklarını da "cariye" olarak aldığını aktaran Pars, iki şahit tutup 'aldım seni' deyip 1 lira mehir parası veriyordu. Oradaki bayanların hepsinin bu şekilde Adnan Oktar'la bir bağlılığı vardır" şeklinde konuştu.