Optimar Araştırma Şirketi Genel Müdürü Hilmi Daşdemir "Türk halkı net bir şekilde Batı'nın Türkiye'yi ötekileştirici, emperyalist ve sadece kendi çıkarlarına dönük politikalarına karşı kendisine başka müttefikler arıyor. Halk bu sebeple Türkiye'nin dış politikada en çok Türk cumhuriyetleri, İslam ülkeleri ve Batı'ya karşı ve Suriye'de belli ölçüde işbirliği yaptığı ve çeşitli ortak projelerin yürütüldüğü Rusya'yla yürümesi gerektiğine inanıyor. Yakın geçmişteki uçak krizine rağmen Türk kamuoyunun Rusya'ya artan desteği anlaşılır. Biraz doğal, biraz da zorunlu işbirliği, bazı konulardaki fikir ayrılıklarına rağmen, önümüzdeki dönemde de devam edecektir" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2016 yılında yıl yerel para birimiyle ticareti gündeme getirmelerinin kilit önemde bir hamle olduğuna işaret eden Daşdemir "Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Lideri Putin, Amerika'nın dolar imparatorluğunun yıkılması için en önemli adımlardan birisini atmıştı. Amerika, emperyalizmin en tepe noktasındaki ülkedir ve kendine demokrattır —ki demokrasinin ne olduğu da ayrıca tartışmalıdır. Bu yüzden ABD'nin bu emperyalist çıkışını durdurmak üzere Erdoğan ve Putin'in yaptığı çıkış önemlidir" diye konuştu.
Türkiye'nin ABD'yi uzun yıllar boyunca "müttefik" görmesine rağmen ABD'nin Türkiye'yle ilişkinin her zaman tek taraflı olduğunun altını çizen Daşdemir şöyle devam etti:
"ABD, Türkiye'ye zarar verirken, biz de ABD'nin kuyruğunu kestik. Daha fazla zarar vermeye devam ederlerse kafalarını da kesecek potansiyelimiz var. İleride dış politikada işbirliği yapacaksak bile ABD'nin bize yaptıklarını unutmamamız gerekir. Çünkü ABD demek, Türkiye'nin kanını emen bir vampir demektir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ABD'nin hiçbir zaman Türkiye'ye faydası olmamış, sistem tek taraflı olarak sürmüştür. Türkiye uçak yapmış, ABD ile uçak anlaşması yapmak zorunda bırakıldığımız için uçak fabrikamızın batmasına sebep olunmuştur. Bize yıllarca know-how (teknik bilgi transferi) sağlamamışlar, bize bunu demir-çelik sanayiinde sağlayan da Rusya olmuştur. Rusya bunu yaparken o zaman işbirliği yaptığımızı söylediğimiz ABD, Marshall yardımıyla bu ülkeye zehir taşımıştır. Verdiği süt tozundan, margarine kadar her şey zehir niteliğindedir. Türkiye'nin dost-düşman aramasına gerek yok. Rasyonel bakıp kendi çıkarlarımıza uygun politikalar belirlemeliyiz."
‘TÜRK HALKI DOLARIN HÜKÜMRANLIĞININ YIKILMASININ DESTEKÇİSİ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Dünya 5'ten büyüktür" çıkışını, "devrimci" bir çıkış olarak nitelendiren ve ABD'nin saldırgan politikalarına karşı mücadelenin süreceğini ifade eden Daşdemir "Cumhurbaşkanı Erdoğan mazlumların sözcülüğünü yaparak ‘Dünya 5'ten büyüktür' diyor. Bu devrimci bir söz; Erdoğan da devrimci bir lider. Dünya değişecek. ABD'nin despot ve hoyrat duruşuna karşı tutum her geçen gün artıyor ve artacak; bu hoyratlık da her geçen gün azalacaktır. Muhalefetin üzerindeki FETÖ etkisine karşı AK Parti ve MHP'nin açık ara daha açık şekilde anti-emperyalist duruşu da ayrıca önemli" dedi ve şöyle devam etti:
"Kamu vicdanı Brunson'ın tutukluğundan rahat. Bunun böyle olduğunu anketlerin dışında sahada bir araya geldiğim insanların ifadeleriyle de doğruluyoruz. ABD'nin bu tutumuna karşı doların hükümranlığını yıkmaya kamuoyunun verdiği destek bu araştırmaya yansımış durumda. Bu araştırma, bir onurlu duruşun resmi niteliğinde"
Türkiye'nin dünya ekonomisinde yüzde 25 pay sahibi olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın oluşturduğu BRICS'e katılmasına yüzde 40'lık bölüm destek verdiğini gösteren sonucu da değerlendiren Daşdemir "Türkiye'nin BRICS'in içerisinde olmasını destekleyenler, bu konuda fikri olmayan büyük bir kesime rağmen, yüzde 40'larda seyrediyor. Bu çok önemli çünkü BRICS meselesi, Türkiye'nin gündemine çok yeni girdi" diye konuştu
BRICS'e verilen önemli desteğe karşın AB'ye yönelik güven çok düşük seviyelerde olduğuna da değinen Daşdemir "AB mi yoksa AB standartlarında bir yaşam tarzı mı?' diye sorduğumuzda, AB standartlarında yaşam tarzını tercih edenler yüzde 36.3 ile açık ara öne çıkıyor. İnsanımızın rahat içinde yaşama arzusu var ve AB ülkelerindeki refahı görüyorlar ama yine de AB'ye güven yok. Çünkü hem AB'nin Türkiye'ye dışlayıcı bir tutum içinde olduğunu düşünüyorlar, hem de katılımcıların yüzde 68.3'ü ABD'nin bu dışlayıcı tutumunun değişmeyeceğine inanıyor. Orası bir Hristiyan kulübü. Bu, kapalı kapılar ardında çok net bir şekilde telaffuz ediliyor. Şimdi bu dolar krizi ve ekonomik kuşatma içerisinde AB ülkelerini bazıları Türkiye'ye bazı destek açıklaması yapıyor. Ama bu açıklamalar, Türkiye'yi sevdikleri için yani kara kaşımıza, kara gözümüze yapılan açıklamalar değil. Onların şu an tek derdi kendi çıkarlarını korumak, kendi bankaları üzerinden kullandırdıkları kredinin geri ödemesini alacaklarına emin olmaya, kendi yatırımlarını, kendi ülkelerinin Türkiye'de şirketlerini korumaya yönelik tutum içerisindeler. Tabii Amerika'nın da despot tavrını da dengelemeye de gayret gösteriyorlar. Avrupa kendini en net şekilde 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaptıkları açıklamalarda belli etti" yorumunda bulundu.
‘15 TEMMUZ SONRASI AVRUPA ÜLKELERİNDEN GELEN AÇIKLAMALARA YENİDEN DÖNÜP BAKILMALI'
Daşdemir "O dönem yaptıkları açıklamalara iyice bakmak lazım. Keza anayasa referandumu ve seçimler döneminde de benzer tutum sergilediler. Türkiye'deki ayrılıkçı bir örgütün uzantısı niteliğindeki siyasi partiye verdikleri destek de ortada. Kısacası Avrupa tarafından Türkiye'ye yönelik bir dostluk göremiyoruz. Türkiye çeşitli konularda işbirliği ve ticaret yapsa da; hiç kimseyle dostluk üzerinden yürüyemeyeceğini de görmeli. Türkiye'nin önceliği kendi yağında kavrulabilmek, ekonomideki yapısal problemleri çözüp son dönemde yaptığı gibi muhatapları ile eşit şartlarda siyasi, ticari ve diplomatik ilişkiler kurmaya devam etmeli" diye ekledi.