'BORÇLANMA DÖVİZLE OLUNCA'
Nobel ödüllü ekonomist şöyle devam etti:
"Senaryo şöyle: Bir ülke düşünün, bir anda nedeni ne olursa olsun yabancıların gözdesi haline geliyor ve yıllar içerisinde çok yüklü miktarlarda dışarıdan sermaye çekiyor.''
"Burada kritik olan borçlanılan paranın yerel para birimi değil, döviz cinsinden olması. Bu da geçmişte büyük para girişlerinin görüldüğü ABD'nin dolar cinsinden borçlandığı için benzer şekilde kırılgan olmamasının nedeni aslında.''
'DAMAT GİBİ BİR SEBEPTEN PARTİ SONA ERİNCE'
"Ancak bir noktada, bu parti sona eriyor. Dışarıdan gelen borcun 'aniden durmasına' neyin neden olduğu çok da önemli değil: Bunun nedeni ekonomi politikalarının başına damadın atanması gibi iç gelişmeler olabilir, ABD faiz oranlarındaki artış olabilir ya da sizinkine benzer başka bir ülkede yaşanan kriz olabilir."
Bir nedenle para girişinin aniden kesilmesiyle birlikte döviz cinsi borçlanmanın da ekonomiyi ölümcül bir sarmala sokacağı uyarısı yapan Krugman, bu sarmalı şöyle tarif etti:
"Güven kaybı, para biriminizin de hızla düşmesine, bu durum döviz cinsi borçların geri ödenmesinin zorlaşmasına, bu da reel ekonominin zarar görmesine ve güvenin daha da azalmasına neden olur. Bunun sonucunda da para birimi tekrar düşmeye başlar ve bu döngü devam eder."
1998 ENDONEZYA ÖRNEĞİ
Krugman, bu yaşananların sonunda dış borcun gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının çok ciddi bir sıçrama yapacağına dikkat çekerek, Endonezya'nın kriz öncesi yüzde 60'ın altında olan dış borcunun GYSH'ye oranının 1998 yılında yüzde 170'e çıkmasını örnek gösterdi.
Etkili bir politikayla karşılık verilmediği sürece ülkedeki herkes iflas edene kadar para birimindeki değer kaybının ve dış borcun GSYH'ye oranınındaki hızlı artışın süreceğine dikkat çeken Krugman, bir noktada para biriminin zayıf olmasının bir ihracat patlaması yaratacağını ve ekonominin de dış ticaret fazlasını temel alarak büyümeye, sonunda da krizden çıkmaya başlayacağını belirtti.
'KESTİRME AMA ZORLU YOL'
Ancak Krugman herkesin iflas etmesini beklemeden krizden çıkış için kestirme bir yol olduğunu ancak bunun zorlu bir yol olduğunu söyledi:
"Krizin maliyetini azaltmak için yapılması gereken şey kısa vadede geleneksel adımların dışına çıkan ancak aynı zamanda uzun vadede geleneksel politikalara geri dönüleceğine dair güvenilir garantiler veren bir yaklaşım benimsemek.''
'SERMAYE KONTROLÜ VE DÖVİZLE BORÇLANMA YASAĞI'
"Bu şöyle işliyor: Panik sonucu yaşanacak sermaye kaçışını engellemek için geçici sermaye kontrolleri getirmek ve muhtemelen döviz cinsi borçları ödemeyi reddetmek yoluyla, borç rasyosunun hızlı artışını durdurmak. Diğer yandan da krizin bitmesinin ardından mali açıdan sürdürülebilir bir rejim oluşturmak için taşları dizmeye başlamak.''
'SONUNDA KONTROL KALKAR'
"Eğer her şey yolunda giderse, güven de kademeli olarak tekrar sağlanır ve sonunda da sermaye kontrolleri kaldırılır."
'MALEZYA, GÜNEY KORE YAPMIŞTI'
Krugman, 1998 yılında Malezya'nın bu reçeteyi uyguladığını, Güney Kore'nin de aynı dönemde ABD desteğiyle benzer bir yol izlediğini belirtti.
'İZLANDA'DA KREDİLER KAMUYA YIKILMADI'
İzlanda'nın 2000'lerin sonunda girdiği krizden sermaye kontrolleri ve özel bankaların verdiği kredilerin geri ödeme sorumluluğunu kamunun üstlenmemesini içeren politikalarla çıktığına dikkat çeken ABD'li ekonomist, yazısını şöyle noktaladı:
'ARJANTİN BORÇLARINI ÖDEMEMİŞTİ'
"Arjantin de 2002 yılında gelenekselin dışına çıkan politikalarla iyi performans gösterdi ve birkaç yıl sonra borcunun üçte ikisini ödemeyi reddetti. Ancak Kirchner rejimi, ne zaman durması ve geleneksel politikalara dönmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu da ülkenin yeniden krizin içine düşmesine neden oldu.''
'SORUMLULUK SAHİBİ, BECERİKLİ VE ÇOK DÜRÜST HÜKÜMET LAZIM'
'ERDOĞAN'A DA TRUMP'A DA PEK BENZEMİYOR'
"Ne yazık ki, bunlar pek de Erdoğan'ın Türkiye'sine benzemiyor. Elbette ki, Trump'ın Amerika'sına da benzemiyor. Neyse ki, bizim borçlarımız dolar cinsinden."