LİDERLER DAHA ÖNCE DE FİNLANDİYA'DA GÖRÜŞMÜŞTÜ
Finlandiya daha önce ABD ve Sovyet liderlerinin görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. 1975'de dönemin ABD Başkanı Gerald Ford ile SSCB lideri Leonid Brejnev bu ülkede bir araya gelmişti.
Finlandiya, takvimler 1990'ı gösterdiğinde dönemin ABD Başkanı George Bush ile son SSCB lideri Mihail Gorbaçov'un görüşmesine de evsahipliği yapmıştı.
Ilta-Sanomat gazetesi, bugün de Helsinki'nin ağırlayacağı zirveden hem Beyaz Saray hem de Kremlin'in Amerikan-Rus ilişkilerinin iyileşmesine yol açmasını umduğunu belirtti.
FİNLANDİYA NATO ÜYESİ DEĞİL
Haberde, Putin-Trump zirvesinin Helsinki'de yapılacak olmasının bir diğer nedeni olarak, Finlandiya'nın NATO üyesi olmadığı için 'tarafsız bölge' görevi görmesi gösterildi. Avrupa Birliği (AB) üyeliği üzerinden Batı'ya bağlanan Finlandiya'nın hem ABD hem de Rusya ile iyi ilişkilerinin olduğu vurgulandı.
Gazete, tarihi öneminin yanı sıra Helsinki'nin lojistik bakımından da çeşitli görüşmeler için uygun bir yer olduğuna dikkat çekti.
Buna göre Putin'le zirve öncesinde Trump 11-12 Temmuz'da NATO zirvesi için Brüksel'de olacak, 13'ünde İngiltere Başbakanı Teresa May ve Kraliçe 2. Elizabeth ile bir araya gelecek. Diğer yandan 15 Temmuz'da Rusya'nın evsahipliindeki 2018 FİFA Dünya Kupası sona erecek. Moskova-Helsinki uçak yolculuğu sadece 1.5 saat sürdüğünden Finlandiya'nın başkenti Putin için en pratik destinasyon.
Haberde ayrıca Dünya Kupası'nın bitmesinin hemen ardından ABD ile zirvenin düzenlenmesinin, Rusya liderinin dünyanın ilgisini maksimum düzeyde çekmesi için fırsat oluşturduğu, Putin'in en büyük spor etkinliğine katılmasının ertesi günü ABD Başkanı ile buluşacağı kaydedildi.
Diğer yandan Trump'ın da Putin'le görüşmeden önce NATO zirvesinde Avrupalı müttefikleriyle gerilimli anlar yaşayacağına dikkat çekildi. Trump, NATO'ya üye ülkelerin liderlerine 'askeri harcamaları' artırma yönünde yoğun baskı uyguluyor.
Tarafsız bölgede yapılacak zirvenin NATO'ya üye ülkelerin liderleri üzerinde savunma harcamalarını artırmaları yönünde baskı oluşturabileceği ve dolayısıyla ABD'ye düşen mali yükü hafifletebileceği savunuldu.