Diğer yandan ekonomik krizin derinleşmesi karşısında ‘dış güçler' söylemini devreye sokan Erdoğan hükümeti Londra'ya seferlerle yatırımcıları ikna çabasına soyundu. Seçimlerden hemen önce bu hamleler ülke içinde milliyetçi cepheyi konsolide ederken, Batı'ya ilişkilerin değişmeyeceği mesajları olarak yorumlanıyor.
Gelişmeleri ve son mesajları Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.
‘KANDİL SÖYLEMLERİ ŞAPKADAN YENİ TAVŞAN ÇIKARTMA İHTİYACININ TEZAHÜRÜ'
"Türkiye özellikle son 10 yıldır iç politika ile dış politikanın ayrıştırılmaz bir şekilde birbirinin içine geçmiş bir dönem yaşıyor. Bunun da gerisinde elbette AKP'nin iktidar ve yönetme anlayışı var. Bizim Yeni Osmanlıcılık dediğimiz dış politika aynı zamanda içeriye yönelik de bir hegemonya siyasetinin parçası. İnsanlara bir yandan ‘Bölge gücü olduk, cihan devleti olmaya doğru ilerliyoruz, Osmanlı'yı yeniden diriltiyoruz' mesajı veriliyor. Böylece insanların iktidara olan teveccühlerinin devam etmesi sağlanmak isteniyor. Bunun dışarıya yansımaları Suriye siyaseti oldu. Uzunca bir süredir AKP iktidarı, Suriye'ye yönelik yayılmacı bir politika izliyor. Şu an Azez'de, El-Bab'da, Afrin'de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ordusunu bulunduruyor. Aynı zamanda bu güç bulundurma meselesi Şam'ın arzularının tam tersine bir pozisyon oluşturuyor. Dolayısıyla Şam yönetimi AKP iktidarına işgalci olarak bakıyor. Dün Harran Üniversitesi'nin Suriye'de fakülte kuracağı yönünde bir haber vardı. AKP oraya bir tür yaşam alanı olarak bakıyor. Yeni Osmanlıcılığının somutlaştığı yer olarak görüyor. Dolayısıyla iç politika ile dış politikanın ayrıştırılamaz hale geldiği dış politikadaki hamlelerin hepsinin içeride kamuoyunu oyalamak, zaman zaman harekete geçirmek, kendi oy tabanını konsolide etmek için kullanıldığını görüyoruz. Şimdi de benzer bir süreç içerisindeyiz. Bir baskın seçime doğru giderken anketler ve ortam tam da AKP'nin istediği atmosfere çok işaret etmiyor. Dolayısıyla şapkadan yeni bir tavşan çıkarılması gerekiyor. Bu tavşan da anlaşılan o ki bir Kandil operasyonu."
‘YENİ SAVAŞ SİYASETİ, GÜÇLÜ LİDER, GÜÇLÜ DEVLET ALGISININ TEKRAR YARATILMASI İHTİYACI VAR'
"Belki seçim bundan birkaç ay önce olmuş olsaydı ya da Afrin operasyonu YPG'nin kentten çekilmesi sonrası hemen sona ermiş olmasaydı, Afrin operasyonu seçime tahayyül edilmek istenecekti. Şimdi ellerinde böyle bir seçenek olmadığı için yeni bir savaş siyasetine ihtiyaç var. Savaş siyaseti etrafında güçlü lider, güçlü devlet algısının tekrar yaratılmasına, toplumda bir teyakkuz halinin yeniden yaratılmasına ihtiyaç var. Bunun üzerinden de oylar bir şekilde konsolide edilmek isteniyor."
‘CUMHUR İTTİFAKI'NA YARAMASI İÇİN YENİ BİR MİLLİYETÇİLİK DALGASI KABARTILABİLİR'
"Kandil operasyonu gerçekleşirse AKP'nin murat ettiği şeyler şöyle sıralanabilir: Birincisi, HDP'yi baraj altında bırakma planına uygun bir şekilde HDP'nin Kandil operasyonuna vereceği tepki üzerinden HDP'ye oy verebilecek kitleleri HDP'den uzaklaştırmak. İkincisi, CHP ile HDP arasında bir tür yakınlaşma var. İkinci tura eğer Muharrem İnce kalırsa HDP tabanının İnce'ye oy vereceği yönünde ciddi bir beklenti var. CHP'nin operasyonu destekleyici açıklamalar yapması neticesinde HDP tabanının İnce'ye oy vermemesi gibi bir plan var. Üçüncüsü ise MHP'den İYİ Parti'ye kaymakta olan oylar Cumhur İttifakı'nı zayıflattığı için bu operasyon aracılığıyla durdurulmak istenebilir. Yani yeni bir milliyetçilik dalgası kabartılarak ve bunun Cumhur İttifakı'na yaraması bir şekilde düşünülerek böyle bir işe girişildiği kanaatindeyim. Tıpkı geçmişte olduğu gibi 7 Haziran seçim sonuçlarının beğenilmemesi neticesinde nasıl ki ülke 1 Kasım seçimlerine siyasetin kan ve şiddet aracılığıyla dizayn edilmesi üzerinden götürüldüyse şimdi de benzer bir planın en azından masada olduğu, seçim ikinci tura kalırsa bu planın hayata geçirilme olasılığının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz."
‘AKP, TÜRKİYE'Yİ EMPERYALİZMİN PLANLARINA DAHA AÇIK BİR KILDI'
"AKP iktidarı Rusya'dan S-400 alabilir. Ama AKP iktidarı, Rusya'yla Batı ile kurduğu ekonomik ilişkileri kuramaz. Hem Rusya'nın ekonomik durumu nedeniyle hem de aynı zamanda Türkiye kapitalizminin yapısı nedeni ile. Türkiye ithalatıyla, ihracatıyla, fonlarıyla, bankalarıyla, mali sistemiyle bütünüyle Batı kapitalizminin bir parçasıdır. Batı ile bağları herhangi bir şekilde bu anlamda koparması mümkün değildir. Bunun en somutlaştığı olay Londra ziyaretleri oldu. Türkiye ekonomisi kronik olarak dövize bağımlı ve döviz eksikliğini hissettiğinde krize giren bir ekonomidir. Türkiye, AKP iktidarının özel sektörü pervasızca borçlandırmasının neticesinde yeni bir döviz krizine adım adım gidiyor. Batı'ya O kadar efelenmelerine rağmen, kendilerinin anti-emperyalist olduklarını iddia etmelerine rağmen, en sonunda gidip küresel kapitalizm ve mali sermayelerin başkentlerinden biri olan Londra'da para bulmaya gittiler. Türkiye siyasetinin, küresel mali sermayeye, finans kapitale bağımlılığının derinleşmesi demek. Bu açıdan bakıldığında seçime giden Türkiye'de AKP iktidarının bir dünya devleti olma iddialarına rağmen geride kalan 16 yılda emperyalizme daha bağımlı bir hale getirdi. Türkiye'yi emperyalizmin operasyonlarına ve planlarına daha açık bir coğrafya haline getirdiğini söyleyebiliriz."
‘AKP VE ERDOĞAN KENDİSİNE YÖNELİK HAMLELERİ TÜRKİYE'YE YÖNELİK GİBİ GÖSTERDİ'
"AKP ve Tayyip Erdoğan kendi kaderiyle bir şekilde Türkiye'nin kaderini örtüştürdüğü ve siyaseti bunun üzerinden yürüttüğü için kendisine yönelik hamleleri Türkiye'ye yönelik hamlelermiş gibi gösterdi. Kendi bekası adına dış politikada çeşitli adımlar attı. Bu adımlardan en önemlilerinden biri, uçağını düşürdüğü Rusya ile giderek daha yakınlaşan bir siyaset içine girmesiydi. Özellikle Suriye meselesi üzerinden Rusya ile yakınlaştı, kısmen İran ile bir yakınlaşma oldu. 15 Temmuz darbesinin ardından bunun arkasında ABD'de devlet kanadından birinin olduğu varsayımıyla ilişkiler giderek gerildi. Erdoğan'ın giderek ABD açısından öngörülemeyen bir figür haline gelmesi, bu nedenle de kendisine çizilen kırmızı çizgileri zaman zaman aşma halinde aranın soğuması, AKP iktidarının giderek Rusya ve İran'a yakınlaşmasına sebebiyet verdi. Ancak ABD, AKP ve Erdoğan'a rağmen Türkiye'yi bütünüyle Rusya'ya bırakmayı düşünmüyor. F-35'lerin verilmemesi durumunda AKP iktidarı Rusya ile olan ilişkilerini muhtemelen biraz daha derinleştirecek ve Rus savaş uçaklarına yönelik bir hamle içine girecek."
‘DOĞRUDAN İRAN TOPRAKLARINA OPERASYON OLMAZ'
ABD yönetimi son olarak Dışişleri Bakan Yardımcısı Wes Mitchell aracılığıyla ‘Türkiye'yi Batı bloğuna yakın tutmak' ve Türkiye'nin ‘İran'a karşı tek etkili güç' görüldüğü mesajını vermişken, bunları değerlendiren Yaşlı, İran'a doğrudan bir saldırı yerine Suriye üzerinden bir hesaplaşma öngörüyor:
"Trump yönetimi'nin İran'a yönelik saldırgan tutumu biliniyor. Türkiye seçime giderken başka ülkelerde de birtakım gelişmeler yaşandı. Lübnan'daki seçimlerden Hizbullah ve müttefikleri bir şekilde zafer ile çıktılar ve Hizbullah'ın Lübnan'daki hegemonyası arttı. Öte yandan Irak seçimlerinde Sadr ve müttefikleri bir şekilde zafer ile çıktılar. Aslında bunlar ABD açısından çok da hoşlanılacak gelişmeler değil. Ama İran'a herhangi bir askeri operasyon olursa doğrudan İran topraklarına değil de Suriye'deki İran üslerine olacağını düşünüyorum."