‘NASRALLAH'IN ÇAĞRISI ETKİLİ OLDU'
Hediye Levent'e göre Lübnan'da, Başbakan Hariri'nin son dönemdeki politikalarıyla birlikte, ortaya yeni çıkan oluşumlara kayan oylar Hariri'nin partisi Müstakbel'in oy kaybı yaşamasına sebep olurken, Hizbullah lideri Nasrallah'ın ‘sandığa gidin' çağrısı karşılık bulmuş görünüyor:
Levent, sandığa gitmeme durumunun sadece Sünniler açısından geçerli olmadığını ve diğer Hıristiyan ve Şii bölgelerine bakıldığında bunun genel bir durum olduğunun anlaşılabileceği yorumunu yaptı:
"Seçimlere az katılımın gerçekleşmesi meselesine sadece Sünniler açısından bakmamak lazım. Lübnan'ın tamamı 15 seçim bölgesine ayırılmıştı. Bazı Hıristiyan bölgelerindeki rakamlar yüzde 25'in altındaydı. Bu biraz değişiyor ama diğer taraftan mesela Hizbullah'ın çok güçlü olduğu bölgelerde de yüzde 60 civarında olan katılımı —Nasrallah'ın çağrılarını düşündüğümüzde- aslında Hizbullah'ın kendi kitlesiyle ilişkisi çerçevesinde değerlendirdiğimizde düşük olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak bir sandığa gitmeme durumu söz konusu diyebiliriz."
‘CUMHURBAŞKANI AUN'UN DENGELİ YAKLAŞIMI SANDIĞA YANSIDI'
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aun'un şaşırtıcı bir şekilde hem Hizbullah hem de Müstakbel'in üzerinde anlaştığı bir isim olduğu yorumunu yapan Levent'e göre Aun'un dengeli tutumu sandığa yansıdı:
"Beyrut'un içinde Hıristiyan bölgesi olarak bilinen bölgeler düşük kaldı. Genel bir sandığa gitmeme durumu var. Cumhurbaşkanı Mişel Aun'un son dönemdeki politikaları, Hariri krizindeki birleştirici tavrı gibi unsurlar da söz konusu. Aun'un Cumhurbaşkanı seçilememe kriz süresince Lübnan içerisinde epeyce bir çalkantı olmuştu. Aun ilginç bir şekilde hem Müstakbel hem de Hizbullah'ın anlaştığı bir isim oldu. Göreve geldikten sonraki dönemde de dengeli ve yapıcı bir rol üstlenmeye devam etti. Kendisi hakkında Lübnan basınında öne çıkan şeyler bunlar. Bu çerçevede Aun'un kişisel dengeli politik duruşu, kriz anlarındaki sağduyulu duruşu sandığa yansımış gibi görünüyor."
Lübnan'da Hizbullah'a yönelik algının 2006 savaşıyla birlikte değiştiğine değinen Levent'e göre Suriye sınırındaki bazı cihatçı noktalarına Lübnan ordusu ile birlikte ortak operasyon yapar hale gelen Hizbullah, ülkeyi koruyabilecek bir güç olarak değerlendiriliyor:
"Hizbullah'a yaklaşımla ilgili bu kadar çok parçalı değerlendirmeleri ancak Lübnan dışında bulunduğumuzda yapıyoruz. Lübnan içerisinde durum biraz daha farklılaşıyor. Hizbullah'ın Lübnanlılar nezdindeki pozisyonu 2006 savaşıyla birlikte değişmeye başlamıştı. Sonraki dönemde de Hizbullah yavaş yavaş iç siyasette —zaten varlardı- varlığını sürdürmeye devam etti. Diğer taraftan Suriye'deki olaylar başladıktan sonra şunu ısrarla belirtmek gerekiyor: Lübnan ordusu, Hizbullah ile birlikte Suriye sınırındaki noktalara —özellikle cihatçı ve radikal unsurlara karşı- birlikte operasyon yapmaya başladı. Hizbullah halihazırda Lübnan ordusunun Lübnan içerisindeki partneri konumunda. Diğer yandan Hizbullah'a yönelik ciddi eleştiriler var. İran ile ilişkilerine dair, Lübnan'ı Suriye savaşına sürüklediğine dair eleştiriler var. Ancak diğer yandan 2006 savaşı da Lübnan'da bazı algıları alt üst eden bir dönem oldu. O dönemle birlikte Hizbullah, Lübnan'a karşı bir saldırı söz konusu olduğunda ülkeyi koruyabilecek organize silahlı bir güç olarak değerlendiriliyor. İşin diğer tarafında böyle bir nokta da söz konusu. Son dönemde hatırlayacak olursak İsrail'in Hizbullah'a yönelik açıklamaları olmuştu ve çatışma olur mu diye tartışmıştık. Hizbullah; ‘Lübnan ayrı Hizbullah ayrı' şeklinde açıklamalar yapıyordu ancak Hariri dönemindeki krizde bir kere daha tansiyon yükseldiğinde Lübnan ordusu ‘Lübnan'a yönelik Hizbullah adı altında herhangi bir saldırının Lübnan'a yönelik olarak algılanacağını' duyurdu. Aynı dönemde de Lübnan Genelkurmay Başkanı ordusunun teyakkuza geçmesi için emirler vermişti ve o dönemde İsrail'in Hizbullah'a saldırısı gündemdeydi. Hizbullah elbette tartışılıyor ancak ortada birtakım somut durumlar da söz konusu. Bu da insanların algılarını elbette etkiliyor."
Lübnan'daki seçimlerde Hizbullah'ın güçlenmesiyle birlikte İsrail'in tansiyonu yükseltmesinin beklendiğini söyleyen Levent, kapsamlı bir saldırı yerine bazı Hizbullah noktalarına saldırı beklendiğine değindi:
"İnsanlar biraz diken üstündeler. Bu yeni bir durum değil. Yine Hariri'nin istifa krizi döneminde İsrail'den art arda sert açıklamalar gelmişti yine. O dönemde de ‘İsrail vurur mu' tartışması vardı. O gelişmelerden bu yana Lübnan'da insanlar tedirginler ve bir çatışma olur mu diye konuşuyorlar. Seçimlerde dramatik değişimler beklenmiyordu. Ama Müstakbel'in gerek yeni seçim yasası gerek seçim bölgelerinin yeniden belirlenmesi gerek de Hariri'nin politikaları nedeniyle oy kaybetmesi seçimlerden önce konuşuluyordu. Buna bağlı olarak da Hizbullah'ın güçlenmesi halinde İsrail'in bir kez daha sözlü olarak tansiyonu yükseltmesi de bekleniyordu. Ama genel olarak İsrail'den bir saldırı zaten bekleniyor. Lübnan'a topyekün bir saldırı ihtimalinin ise düşük olduğu düşünülüyor. Daha çok Hizbullah'ın kontrolündeki ve ona ait bazı noktalara yönelik İsrail'den saldırı gelebileceği belirtiliyor. En yüksek ihtimal buna veriliyor. Ama böylesi bir saldırı durumunda Lübnan ordusu nasıl karşılık verir bu çok henüz bilinmiyor. Hatırlarsak 2006 savaşı Hizbullah'ı neredeyse bölgesel güç haline getiren bir manevraydı. Şimdilerde savaş ihtimali değerlendirildiğinde bu örnek veriliyor. İsrail kesinlikle kazanacağından emin olmadan saldırmaz değerlendirmesi yapılıyor."
Hediye Levent, son olarak Lübnan'da Suudilere karşı keskin bir karşı çıkış ya da destek tavrının bulunmadığı yorumunu yaptı:
"Lübnan'da Suudilere bakış bölgeden bölgeye değişiyor. Sünni kesimin yoğun olduğu yerlere gidildiği zaman ideolojik olarak ya da mezhepçi bakış açısı keskin olan Sünni bir kesim olduğu görülüyor. Bu kesin Suudilere oldukça sıcak yaklaşıyorlar. Ancak Şii bölgesinde Suudilerden elbette nefret ediyorlar. Beyrut açısından bakacak olursak Beyrut'un çok da Suudilerden haz eden bir yaşam kültürü olmadığını görüyoruz. Ama kozmopolit yapısı ve dışa açıklığı sebebiyle biraz daha ABD biraz da Avrupai bir bakış açısının bulunduğunu söyleyebiliriz. En nihayetinde Suudilerin ajandası ile Avrupalıların ajandalarını üst üste koyduğumuzda birçok örtüşen nokta da ortaya çıkıyor. Suudilere karşı Lübnan'daki insanların çok keskin bir karşı çıkış ya da desteğinin olmadığını söyleyebiliriz."