Son olarak Pazartesi günü, Beyaz Miğferler'in Suriye'nin Duma kentinde hükümet güçleri tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen ‘kimyasal saldırı' videosunda yer alan 10 yaşındaki Mustafa, Sputnik'e yaptığı açıklamada, Ceyş-ul İslam militanlarının videoda rol almaları karşılığında hurma, kurabiye ve patates çuvalları verdiklerini söyledi. Ancak 10 yaşındaki görgü tanığının beyanı, Duma'da yaşananların Beyaz Miğferler provokasyonu olduğunun onlarca kanıtından yalnızca birisi. Keza, provokasyonun bir başka tanığı olan ve Rossiya24 televizyonuna konuşan Hasan isimli bir diğer çocuk ise "Bodrum katındaydık. Annem, yiyecek hiçbir şeyimizin olmadığını, ancak yarın yiyebileceğimizi söyledi. Birden sokakta birilerinin bağırdığını duyduk, ‘hastaneye gidin' diye bağırıyorlardı. Koşarak hastaneye gittik ve ben oraya girer girmez beni aldılar ve üzerime su dökmeye başladılar. Sonra bizi, diğer insanlarla birlikte yatağa yatırdılar" diye anlatmıştı.
Üstelik olay ile ilgili şaibe, saldırının gerçekleştirildiği iddia edilen 8 Nisan tarihinden de öncesine dayanıyor. Zira Rusya, son dönemde defalarca kez, Astana'yı takip eden Soçi sürecini zedelemeye yönelik kimyasal provokasyon ihtimalinden bahsediyordu. Bütün bunlara rağmen, Sputnik'in tanıklara dayandırarak aktardığı bu haberlerin Türk medyasında neredeyse hiç yer bulmaması çeşitli soruları gündeme getiriyor. Bunlardan ilki, Türk medyası neden Duma'ya ilişkin bu kilit bilgilere yer vermiyor? Bu bilgilere yer verilmemesi, sansürün mü yoksa otosansürün mü sonucu? Ve tabii Suriye'ye yönelik doğru bilgilendirme yapmak, Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde başarıyla süren Astana sürecine de olumlu katkıda bulunmaz mı? Konunun tüm boyutlarını, uzun yıllar Suriye'de de görev yapmış ve ana akım medyada da çalışmış kıdemli gazeteciler enine boyuna Sputnik'le paylaştı.
‘TÜRK MEDYASI HÜKÜMET AÇIKLAMALARININ DIŞINDA HABER YAPMIYOR'
Bu isimlerden ilki, 2007'de Suriye'de yasamaya başlayan, 2012'den 2016'ya kadar TRT Türk'ün Suriye temsilciliğini yaparak Suriye'deki süreci yerinde takip eden ve halihazırda Tele 1 TV'de sabah gündem — yorum — medya analiz programı yapan gazeteci Musa Özuğurlu. Özuğurlu'ya göre, Suriye'nin gerçeklerini yansıtacak haberlerin yapılmamasında birkaç temel sebep bulunuyor. Özuğurlu şöyle anlatıyor:
"Bu sebeplerden ilki, hedef alınan ülkeye —bu örnekte Suriye- ilişkin, yayın yapılan ülkenin istekleri dışında haber yapılmıyor oluşu. Özellikle ana akım medya olarak adlandırılan medya ve marjinal olsa da hükümetle yakın ilişkiler içerisinde olan medya hiç bir şekilde, hükümetin söylediklerinin ve açıkladıklarının dışında haber yapmıyor. Bunda da patronlarının hükümetle olan ilişkileri veya aldıkları teşvikler rol oynuyor. Ya da milliyetçi duygularla kendi devletlerinin lehine haber yapmak istemiyorlar, yani otosansür devreye giriyor. Bu noktada, bütün dünya için geçerli olan ama Türkiye açısından daha da fazla yaygın olan bir durum devreye giriyor. Ben bizzat bir Türkiye Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin —adını da biliyorum ama söylemeyeceğim- medya kuruluşlarını tek tek arayarak ya da bu kuruluşlarla görüşüp kendi istedikleri dışında bir haber geçmemelerini söylemişti. Bu bizzat bildiğim bir durum. Ayrıca hatırlayalım, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la söyleşi için Suriye'ye davet edilen resmi davetliler arasında Türkiye'nin ‘en önemli' olarak adlandırılan köşe yazarları vardı. Bu köşe yazarlarından birisi köşesinde, kendi gazetesinin muhabirinin Suriye'ye gitmek istediğinde aldığı karşılığı şöyle aktarıyordu: ‘Eğer oraya gidersen kendi sorumluluğunda gidersin ama ben senin orada yazdığın habere yer vermem.' Uzun yıllar Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinde genel yayın yönetmenliği yapmış bir diğer gazeteci ise ‘Ben de gidecektim ama ülkenin menfaatlerinin daha üstün olduğunu düşünerek gitmekten vazgeçtim' diye yazmıştı. Sonuç olarak oraya yalnızca bir Türk gazeteci gitti. Halbuki bu gazetecilerde, o dönem dünyanın en çok konuştuğu ülkenin ‘ha gitti ha gidecek' denen lideriyle görüşme refleksi olmalıydı. Ve bu gazeteciler, hiç kimseyi dinlemeyip gidip röportajını yapmalıydı."
Suriye konusunda uluslararası medyanın tavrının da Türk medyasından farklı olmadığına işaret eden Özuğurlu "Suriye'de başımıza çok ilginç bir olay geldi. Büyükelçilik binasında otururken televizyonda bir haber gördük. Şam'daki Abbasi Meydanı'nda çok büyük çaplı bir gösteri olduğunu ve polislerin göstericilerin kafasını coplarla kırdığı gösteriliyordu. Hemen koşup 15 dakika uzaklıktaki meydana gittik, bir baktık meydanda neredeyse hiç kimse yok. Orada önemli bir uluslararası ajansın muhabirini gördük ve neler yaşandığını sorduk. ‘Ajansta yer alan bilgilerin tersine önemli bir şey olmadı. Zira çalıştığım ajans Şam'da olmama rağmen benden konuyla ilgili herhangi bir bilgi geçmemi talep etmiyor' dedi. Ajansta çıkan haberin biri Nicosia'da diğeri de Beyrut'ta bulunan iki muhabir tarafından yazılıyordu. Herkes de Suriye'yle ilgili bu haberleri alıyor" ifadelerini kullandı.
Suriye'ye yönelik dezenformasyonun yanı sıra bile isteye yalan haber yapan gazetecilerin önemli sayıda olduğuna işaret eden Özuğurlu "Bizzat böyle gazetecileri de biliyorum hatta kendileriyle olmamış olayları olmuş gibi göstermeleri sebebiyle ciddi tartışmalarımız da olmuştur. Ne yazık ki bu Türkiye'de mezhebi, dinsel saiklerle bu gibi girişimler çok kez yapıldı. Türk basını, Suriye konusunda son derece kötü bir sınav verdi" dedi.
‘HEM DÜNYAYA YALAN SÖYLEDİLER, HEM SURİYE HALKINI YÖNETİME KARŞI KIŞKIRTTILAR'
Medyanın Suriye'den önce Irak, Vietnam ve Venezüella'da da manipülasyon aracı olarak kullanıldığının altını çizen Özuğurlu "Bir ülkenin liderini günah keçisi ilan etmek için yalan haberler yapılıyor ve yayılıyor. İnsanlar, o ülkede gerçekten ne olduğuna dair hiç bir gerçek bilgi elde edemiyor. Suriye'de o dönem El Cezire Arapça tarafından pek çok noktadan yayın yapılıyordu ve Suriye'de çok büyük gösteriler varmış gibi gösteriliyordu. Ancak orada olan bizler biliyorduk ki orada büyük gösteriler filan olmuyordu. Bunun amacı, Mısır'da yapılanı Suriye'de yapmaktı. Taktikleri bir ülkede çok büyük protestolar oluyormuş gibi göstermekti. Eğer polis bu gösterilere müdahale ederse, ‘diktatörün polislerinin şiddeti' vurgusu yapılıyor; etmezse de göstericilerin ‘durdurulamadığı' mesajı veriliyordu. Her iki her hâlükârda da hedef ülke veya yönetim yıpratılıyor. Bu kadar ince hesapların yapıldığı bir ‘gazetecilik' söz konusu. Ben Suriye'de bulunduğum dönemde, Dera'da gözaltına alınan çocukların tırnaklarının çekildiği, hatta onlara tecavüz edildiğini yazdılar. Bütün dünya da doğrulamadan bu haberlere yer verdi. Tabii dolayısıyla bunlar Türk basınında da yer aldı, üstelik sahadan hiç bir bilgi almadan. Halbuki hiç biri doğru değildi ve Dera'da en başta hiç bir silah kullanılmadı. Orada ilk günlerde çocuklara işkence ve şiddet uygulandığı yalanları, hem dünyaya yalan söylemekti hem de Suriye halkını yönetime karşı kışkırtmaktı" diye konuştu.
‘BEYAZ BARETLİLER YARDIM MELEĞİ DEĞİL İSTİHBARAT VE PROVOKASYON GÖREVLİLERİ'
Özuğurlu ayrıca Han Şeyhun'da ordunun kontrolünde olan bölgeye kimyasal atıldığını ve dünya basınında yer alanların tamamen yalandan ibaret olduğunu söyledi:
"Ölenlerin hepsi yönetim yanlısıydı. Buna rağmen dünya kıyameti kopardı ve ‘bunun sorumlusu Esad' diye bağırdı. Keza benzer bir durum 2013'te Guta'da ilk kez düzenlenen kimyasal saldırı için de geçerliydi. Son olarak Guta'da gerçekleştirildiği iddia edilen kimyasal saldırıyla ilgili de herhangi bir kanıt bulunamadı. Ancak ortada hiç bir kanıt yokken çoktan esad yönetimi ‘suçlu' ilan edildi. Basın, gazeteciliği bırakmış, hükümetlerin halkla ilişkiler departmanı gibi çalışıyor."
Beyaz Baretlilerin ‘yardım kuruluşu' adı altında farklı misyonlarla Suriye'de bulunduğuna değinen Özuğurlu "Bu ‘Beyaz Baretliler' isimli örgüt yardım melekleri gibi görünse de, farklı misyonlarla bölgeye gönderilmiş insanlardan oluşuyor. Aralarında toplumsal olaylarla ilgili uzmanlar var ve bunlar hem provokasyon gerçekleştiriyor hem de istihbarat elemanı gibi çalışıyor. Basın bu kişileri, bağımsız STK üyeleri gibi göstererek güçlendiriyor" dedi.
‘SURİYE'DE DEVLETE KARŞI SAVAŞANLARIN EŞLERİ VE ÇOCUKLARI BİLE DEVLET KORUMASINDA'
Suriye'de yönetimin yıpratılması için sürecin başından bu yana doğrulatılmamış bilgilerin dünyaya servis edildiğine değinen gazeteci "Zaten bir iddia, savaşılan ülkenin liderinin aleyhine ise kimse doğruluğunu teyit etme gereği duymuyor. Ancak Yemen'de çocukları öldüren Suudi Arabistan ne yaparsa yapsın hakkında olumsuz bir haber çıkmıyor. Halbuki Suriye'de devlete karşı savaşanların eşleri çocukları bile devlet korumasında. Ki bu bilgi bizzat çocuklar tarafından itiraf ediliyor. Çocuk çıkıp ‘babam Halep'te savaşıyor' diyor. Bunlar görünmüyor. Veya Suriye Kızılayı'nın hiç bir zaman Uluslararası Kızılhaç Örgütü'yle hiç bir zaman ilişkilerinin bozulmadığı ve daima birlikte çalışıp her yere yardımı beraber götürdüğü görülmüyor. Devlet hala her Eylül çocuklara kitap götürüyor. Ve bu örgütler, devletin çocuklara götürdüğü kitapları taşıyan kamyonları bombaladılar. Bunlar görülmüyor. Son olarak İslam Ordusu'nun gerçekleştirdiği işkence ve tecavüzler… Bunların hiç biri görülmüyor. Suriye yönetimi aleyhine olan her şeyi görmekte tereddüdü olmayan basın, Suriye'nin lehine olan hiç bir şeyi görmüyor. Çünkü devletler, Esad'ın kötü olduğuna karar vermiş. Medya da ona uygun olarak güdümlü" dedi.
Sputnik'in Duma'daki kimyasal provokasyonun arka planını aktaran haberler yaptığına değinen Özuğurlu "Siz Sputnik olarak istediğiniz kadar Duma'da provokasyon yapıldığına vurgu yapın, buna yer verilmeyecektir. Çünkü Esad'ın veya Rusya'nın kötü gösterilmesine karar verilmiş. Veya Türkiye'deki bir solcunun mezhepçi veya Baasçı gösterilmesine karar verilmiş. Böyle değişmeyen bir takım refleksler var" dedi.
Irak'ta yaşananların yıllar sonra ortaya çıktığı gibi Suriye'de de benzer şekilde gerçeklerin bir gün ortaya çıkabileceğinin hatırlatılması üzerine Özuğurlu "Esad'ın 3 ayda düşürüleceğini ve bütün müdahalelerinin tarihe gömüleceğini söylediler. Fakat Suriye direndi. Daha sonra Rusya başta olmak üzere bazı devletlerin desteğiyle Suriye'nin bu direnişi sürüyor. Ama örneğiniz çok haklı bir örnek ve aklıma ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın elinde tüple ‘Saddam'ın kimyasal saldırı hazırlığını görüyorsunuz' sözlerini getirdi. Düşünebiliyor musunuz, Powell böyle bir konuşmayı BM'de yaptı. Sonra ne oldu? Bunun yalan olduğu ortaya çıktı. Peki Irak'ta ne yaptılar? Irak'a girer girmez ülkenin bütün tarihi eserlerini tahrip ettiler, ülkenin bilim adamlarını öldürdüler. Yani Irak'ı her açıdan bitirdiler. Ama bunlardan bahsedilmiyor. Bundan ancak alternatif medya bahsediyor. Ama onların da dünya çapındaki okunma oranları yüzde 10'u geçmiyor. ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Nikki Haley'in göz göre göre dünyayı kandırdığı ortada. Bir insan nasıl kendisinin kandırıldığını anlamaz?" ifadelerini kullandı.
‘RUSYA'NIN YÜKSELİŞİ BELKİ DE BU GÖZ GÖRE ÜRETİLEN YALANLARA KARŞI DENGE OLUŞTURACAK'
Fransa Savunma Bakanlığı, Suriye'nin kimyasal silah programı yürüttüğüne dair iddiaların yer aldığı bir istihbarat raporu yayımladığının ve raporun basında ve sosyal medyada yer alan materyallerin kullanılarak hazırlandığının hatırlatılması üzerine Gazeteci Özuğurlu şöyle konuştu:
"Eskiden en azından ülkelerin istihbaratları hiç olmaz çok ciddi şekilde yalan söylüyordu. Şimdi artık ayağa düşmüş durumda. Koskoca Fransa böyle saçma bir açıklama yapabiliyor. Bu istihbarat örgütleri kendi yönetimlerini de bir şeylere zorlamak için böyle açıklamalar, uydurma raporlarla ortaya çıkabiliyorlar. Eskiden hiç olmazsa BM'de devletlerin birbirine bir saygısı vardı. Son yıllarda o da kalmadı. Şimdi istedikleri ülkeye bir bara dalar gibi dalıyorlar. Rusya'nın yükselmesinin belki en büyük faydası, tüm alanın kendisine kaldığını düşünen ABD'nin oluşturduğu tek kutbu dengelemek olacak."
‘7-8 YIL İÇERİSİNDE YAKLAŞIK 15 KEZ KİMYASAL YALANINA BAŞVURDULAR'
Konuyu Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim ise ABC gazetesi ve Tele 1 Televizyonu Ortadoğu temsilcisi Ömer Ödemiş oldu. Ödemiş "Suriye'de ki bu kaotik süreç başladığından bu yana bir medya savaşı yürütülüyor ve yalan yanlış haberler süreçlerde belirleyici oluyor. Örneğin ben şu ana kadar Suriye'yle ilgili 700 tane haber yaptıysam, bunun en az yarısı, yalan yanlış haberleri düzeltmeye yönelikti. Kimyasal saldırılara yönelik haberler ise her seferinde hiç bir delile dayandırılmadan yapılan haberler oldu. 7-8 yıllık süreçte yaklaşık 15 kez kimyasal saldırı yalanları içeren haberler yapıldı. Bu süreçte, ne zaman suriye ordusu önemli bir başarıya imza atsa bu tip haberlerin yapıldığını görüyoruz. Asıl amaç, Suriye ordusunun operasyonlarını durdurmaktı" dedi.
Ödemiş "Bu yalanlar Halep'te, İdlib'de ve son olarak Şam'da gündeme geldi. İdlib'de kimyasal yalan uydurulduğunda, biz buna ilişkin çok detaylı haberler yapmış; bu kimyasalların Türkiye üzerinden nasıl sokulduğunu aktarmıştık. Ve Lazkiye kırsalında ellerinde kimyasal maddelerle yayınladıkları videoları ve tavşan üzerine yaptıkları deneylerin videolarıyla Cihatçı grupların elinde ciddi miktarda kimyasal silah üretecek materyal bulunduğunu ortaya koymuştuk. Yine Adana'da yapılan bir operasyonda, Türklerin de içinde bulunduğu bir grubun Suriye'ye kimyasal silah yapımında kullanılacak madde götürmeye çalıştığını ortaya koymuştuk. Son kimyasal yalan da Guta'da gündeme getirildi. Yine Suriye ordusunun operasyonlarını durdurmaya yönelikti. İdlib'e yönelik operasyonlar başladığında da benzer yalanların uydurulacağını öngörüyoruz" diye konuştu.
Suriye ordusunun sürecin hiç bir noktasında kimyasal silaha başvurmadığını söyleyen Ödemiş "Suriye ordusu, ilkesel olarak kimyasal silah kullanımına karşı olduğunu beyan etmiş; Suriye'deki kimyasal silahlarda ülke dışına çıkarılmıştı. Zaten ülkenin içinde bulunduğu en zor dönemlerde bile kimyasal silah kullanmamış olan Suriye yönetiminin ülkenin yüzde 80'ini kontrol ederken ve Cihatçıları tamamen temizlemeye ramak kalmışken böyle bir hamle yapması düşünülemez, akla ve hayale uygun değil. Bunlar bilinçli eylemler" dedi.
Türk basınının yalan olduğu ortaya çıkan kimyasal saldırı iddiaları konusunda hiç bir zaman geri adım atmadığını ifade eden gazeteci "Türk basını ise özgür bir basın olmadığı için hükümetin sözüne bakıyor. Bugüne kadar kimyasal saldırı yalanının manşetten verip, daha donra böyle bir saldırının olmadığı ortaya çıktığında özeleştiri yapan hiç bir basın organı olmadı. Cihatçılardan aldıkları yalan yanlış bilgilerden yola çıkarak kimyasal saldırı varmış gibi haber yayınlıyorlar. Türk basını, Suriye'deki sürecin başından beri neredeyse tamamına yakını sınıfta kalmış, savaş ve katliamdan yana tavır koymuştur. Cihatçılar katliam ve saldırına göz yuman şekilde tavır aldılar. Bu yüzden Duma örneğindeki tavırları da şaşırtıcı değil" ifadelerini kullandı.
‘TÜRK MEDYASI TAMAMEN KUŞATILMIŞ DURUMDA'
Ödemiş "Doğan Grubu'nun da iktidara yakın güçler tarafından satın alınmasıyla birlikte Türk basını tamamen kuşatılmış durumda. Muhalif olan ve AKP iktidarının politikaları dışında yayın yapan gazete veya mecralara dönük çok ciddi bir baskının olduğunu da biliyorsunuz. En son ben bir 10 gün kadar önce 5 gün gözaltı tutuldum. Yurt dışı yasağın ve denetimli serbestlik koşuluyla serbest bırakıldım. Muhalif olan veya haber yapmaya gayret eden gazeteciler susturulmaya çalışılıyor. Bu gazetecilerin susturulması aslında toplumun susturulmasına yönelik bir çaba. Türkiye'deki basın Afrin meselesinde de barıştan yana tavır koyan kuruluş kalmadı. Bir kaç sol yağıda site ve gazete bu savaşın iç politik ihtiyaçları dolayısıyla yürütüldüğünü ifade etti. Bu süreçte de haklılığımız ortaya çıktı. Türk medyası, Cumhuriyet tarihinin en iş birlikçi, en biat eden durumunun yaşıyor. Kimyasal saldırı yalanındaki tavır da dolayısıyla buna uygun oldu" diye ekledi.