Bu saldırının ne anlama geldiğini ve Türkiye'nin takındığı tavrı İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Bora Bayraktar ile konuştuk.
'OPERASYON, SURİYE'DE STRATEJİK ANLAMDA HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRMEDİ'
"Suriye'ye yapılan son üçlü saldırı bir gövde gösterisi. Sahaya baktığımız zaman bu operasyonun öncesiyle sonrası arasında stratejik anlamda hiçbir şeyi değiştirmeyen bir harekât olarak gerçekleştirildiğini görüyoruz. Harekatın gerekçelendirilmesi kimyasal silah kullanıldı iddiasıydı fakat bununla alakalı hem Rusya'nın hem de Suriye'deki hükümetin farklı görüşleri var. Dolayısıyla bir uzlaşma sağlanmış değil."
‘BATILILAR AÇISINDAN SKRİPAL MEVZUSUNUN DEVAMINI SAĞLAMIŞ OLDU'
"Burada ben şunu görüyorum. ABD Başkanı Trump seçim kampanyası süresince Obama'nın Suriye politikasını eleştirip yeterince sert davranmamakla suçlamıştı ve Trump böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında bir ikilem içerisine girdi. Ya Obama'nın yaptığını yapıp görmezden gelecekti ya da farklı bir tutum izleyip müdahalede bulunacaktı. İkincisini tercih etti. Saldırının biraz daha ABD iç politikasında Trump'ın kendi iç pozisyonunu güçlendirmeye yönelik bir boyutu vardı. Diğer yandan bence bu Ankara'daki ve Soçi'deki süreç Batı'yı ve özellikle ABD'yi inanılmaz derecede rahatsız etti. Rusya ile Batı arasında Skripal meselesiyle başlayan İngiltere'nin inisiyatifiyle öne çıkan ve bir kriz var. Bir diplomatik kriz. Bir anlamda bu krizin tam da üstüne böyle bir askerî harekât gerçekleştirerek Rusya'nın önem verdiği müttefikinin başkentinin hedef alınması bir anlamda o Skripal mevzusunun ABD ve Batılı ülkeler açısından devamını sağlamış oldu."
‘İRAN DA HEDEF ALINDI, DENGELER HİÇBİR ŞEKİLDE DEĞİŞMEDİ'
"Suriye'de bence İran hedef alındı. İran'ın burada ağırlıkla olarak bombalandığını, üslerinin vurulduğunu görüyoruz. Hedef alınan noktalara baktığımız zaman mesela Süveyda önemli bir geçiş noktası. En azından hedef alınan noktalar açısından baktığımızda yine aynı şey söylenebilir. Bir de gene bu kimyasal silah iddiasının hemen arkasından İsrail'in burada İran hedeflerini vurduğu söylendi. Görünen bir gerçek var: Bu harekât hiçbir şekilde Suriye'nin dengelerini, mevcut pozisyonda kimsenin durumunu etkilemedi. Güç gösterisi yapıldı."
‘ASKERİ HAREKAT BATI'NIN SİYASİ ZAFİYETİNİ ORTAYA KOYDU'
Bayraktar, saldırıdan sonra Batı'nın kararlı duramadığını belirtti ve bu anlamda harekatının siyasi zafiyetinin ortaya çıktığı yorumunu yaptı:
"Rusya'nın bu saldırıdan sonra kötü duruma düştüğü görüşüne katılmıyorum. Bana göre bu askerî harekât tam tersine Batı'nın zafiyetini ortaya koydu. Biz bu operasyonu bir kereliğine yapıyoruz deyip Rusya'nın pozisyonlarını hedef almadılar. Yani bu işi bir kere yapıp ortadan çekildiler. Burada Batı, siyaseten güçlü olsaydı Rusya hedeflerini ya da yakın noktaları hedef alabilir, bunun arkasının geleceği söyleyebilir ve kararlı durabilirdi. Bu anlamda arkasında duramadılar ve bu durum Batı kanadındaki siyasi zafiyeti ortaya koyuyor."
‘RUSYA-TÜRKİYE-İRAN ÜÇLÜSÜNE KARŞI PSİKOLOJİK HARP'
Bayraktar'a göre Macron'un, saldırı sonrasında Moskova ile Ankara arasında iplerin gerildiğine yönelik açıklamaları, Rusya-Türkiye-İran üçlüsüne karşı bir psikolojik harbin yürütüldüğünün bir göstergesi:
"Açıklamalara baktığımızda psikolojik bir harbin de devam ettiği görülüyor. Macron'un bugünkü açıklaması ne Ankara he Moskova tarafından doğrulanmadı. İkisi de karşı çıktı. Hem Türkiye hem Moskova, Fransa'yı yalanladı. Demek ki burada İran-Rusya-Türkiye üçlüsüne karşı bir psikolojik harp yürütülüyor."
‘GERÇEK MERMİLERLE RUSYA'YA KARŞI BİR TATBİKAT'
"Burada bana göre gerçek mermilerle adeta bir tatbikat yapıldı. Belki Rusya'nın tepkisini ölçmek, Rusya'nın belki bugüne kadar kullanmadığı savunma sistemlerini kullanmaya zorlamak, bunun üzerinden bunların reaksiyon sürelerini görmek yani düşmana dair veri toplama düşüncesi de olabilir. Rusya buna cevap vermeyerek bu konuda da ilgi göstermemiş oldu. Esad'ın dün yaptığı açıklamalara bakarsak füzelerin 1970'lerin Sovyet savunma sistemleriyle durdurulduğu yolundaki açıklamasını gördük. Bu da gerçekten adeta gerçek mermiyle bir tatbikat yapılmış gibi göründü."
‘FÜZELER KIZIL DENİZ VE BASRA'DAN ATILDI'
Bayraktar'a göre saldırı ile ilgili Türkiye'de çok üzerinde durulmayan diğer bir mesele; saldırının Kızıl Deniz ve Basra Körfezinden atılan füzelerle gerçekleştirilmiş olması:
"Basınımızda çok değerlendirilmeyen bir diğer önemli mesele de bu füzelerin Kızıl Deniz ve Basra Körfezinden atılmış olması bu işin sadece ABD, Fransa ve İngiltere'yi kapsamadığını, aynı zamanda Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin desteğini aldığını ya da böyle bir blok oluşturmasına yönelik bir hamle olduğunu da gösteriyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ama bana göre neticede Batı ittifakının siyaseten zafiyetini ortaya koyan bir hamle oldu bu."
‘SALDIRI ULUSLARARASI İLİŞKİLER AÇISINDAN TEHLİKELİ, BUGÜN SURİYE, YARIN BAŞKA BİR YER OLABİLİR'
"Saldırı uluslararası ilişkiler açısından bence korkunç bir şey. Çünkü biz buna benzer şeyleri geçmişte gördük, o açıdan aslında yeni de değil. Yani Belgrad'ın bombalanmasıyla başlayan süreç ya da daha da yakın tarihe baktığımız zaman 2003'teki Irak savaşı yine bir Birleşmiş Milletler kararına dayanmadan ya da uluslararası hukuk açısından içi doldurulmamış bir şekilde gerçekleşti. Hatta 2004 yılında harekatın başlamasından sonra Kofi Annan- o zamanki BM Genel Sekreteri- bunun uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi. Yani bu hukuksuzluk durumunun kurumsallaşması ve bu şekilde canı isteyenin ya da sabah erken kalkanın füzeleri atmasıyla bir kaos ortamı söz konusu olabilir. Bu anlamda BM kararının aranmaması, baypas edilmesi, uluslararası hukuk anlamında zaten sorunlu ama tabii siyasi açıdan, uluslararası küresel dengeler açısından son derece tehlikeli, yani bugün Suriye yarın başka bir yer olabilir."
‘HAKLININ DEĞİL, GÜÇLÜNÜN HUKUKU EGEMEN'
Bayraktar, saldırıyı yapan devletlerden gelen açıklamalara bakıldığında işin çığırından çıktığını gösterdiğini söylerken, haklının değil güçlünün egemen olduğu çok sıkıntılı bir uluslararası ilişkiler tablosu olduğu yorumunu yaptı:
"Saldırı yapan devletlerden gelen açıklamalar da işin artık çığırından çıktığını gösteriyor. Yani bundan sonra uluslararası ilişkiler açısından son derece sıkıntılı olacak. Ben hafta sonunda İngiltere Başbakanı'nın açıklamasını dinledim, onlarda tabii biraz daha böyle bir kendini izah etme durumu söz konusu. Çünkü Tony Blair'in Irak savaşından kalan mirası ortada. Theresa May sürekli bunun ne kadar gerekli ve anlamlı olduğunu söyleyip gerçekten kanıt olduğunun altını çizmeye çalıştı ama ben bunun çok alıcısının olmadığını düşünüyorum. Herkes neyin ne olduğunu görüyor. Ama ne yazık ki haklının hukuku diye bir şey yok güçlünün hukuku şu anda egemen durumda."
‘BATI'NIN HUKUKU HİÇE SAYAN TAVIRLARINA KARŞI RUSYA-TÜRKİYE-İRAN BİRARAYA GELDİ'
"Klasik realizmde uluslararası ilişkiler anarşiktir ve herkes kendi savunması için gücünü arttırmaya yönelir denir. Tamamen bunu doğrulayan bir nokta. Ortak tehdit karşısında ülkelerin bir araya gelip ittifaklar yaptığını görüyoruz. Bu anlamda Soçi'yi ve Ankara'daki bu üçlü zirveyi, Türkiye, İran ve Rusya aslında aralarında pek çok konudan anlaşmazlık olmasına rağmen-en basitinden Esad'ın geleceği konusunda ciddi bir görüş ayrılığı var- bu üçlü beraber yürümeye devam ediyorlar. Neden? Çünkü ABD'nin Batı'nın tehdidi başta İran olmak üzere, Rusya ve Türkiye'yi gerçekten bunaltmış durumda. Bu yüzden bir araya geliyorlar. Bu birliktelik tamamen hukuksuzluk yani Batı'nın, özellikle ABD ve müttefiklerinin hukuku hiçe sayan tavırları karşısında oluyor."
‘TÜRKİYE'NİN SALDIRI HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI ÜÇLÜ MUTABAKATI BOZMAZ'
Bayraktar, Türkiye'nin Suriye'ye gerçekleşen saldırı hakkında yaptığı açıklamaların Rusya ve İran ile olan mutabakatını bozmayacağını, Türkiye ve Rusya ilişkileri açısından her iki tarafın da halinden memnun olduğunu, ayrılığa düşmeyecekleri görüşünü dile getirdi:
"Türkiye'nin Suriye'ye yapılan saldırı hakkında açıklamalarının kesinlikle bu üçlü mutabakatı bozacağını düşünmüyorum ama tabii ki biraz sallamış olabilir. Yani çok derin bir sarsıntı olduğunu düşünmüyorum çünkü Cumhurbaşkanı olsun diğer Türk yetkilileri olsun bu konudaki tavır ve tutum biliniyor zaten. Yani Türkiye hiçbir zaman Esad konusunda geri adım atmış değil, sadece bunu öncelikten çıkardığını belirtti. Ve yine rejimin değişmesi için söylemini devam ettirdi ama bunu tabii çok aşağıya çekti çünkü Türkiye'nin çok daha büyük, çok daha ağır güvenlik sorunları ortaya çıktı. Bunlar PKK ile mücadele, IŞİD meselesi, sınır güvenliği gibi meselelerdi. Burada Türkiye kendi varoluşsal sorunları açısından Rusya ile iş birliği yapmak zorunda ki işte Rusya hava sahasını açacak ki, Türkiye bu operasyonları gerçekleştirebilecek. Bundan çok istifade etti Türkiye. Bunun karşılığında Rusya açısından da Batı'nın koyduğu baskı karşısında bir NATO üyesi ülke olan ve gerçekten NATO'nun bence güney kanadındaki en önemli ülke olan Türkiye içerisinde bir etkinlik kazanması hem kendi yalnızlığını ortadan kaldırıyor hem de NATO'da ciddi bir çatlağa yol açıyor. İki taraf da bundan bence memnun, dolayısıyla Esad konusu yüzünden ben böyle bir ayrılığa ne Türkiye'nin ne de Rusya'nın sürükleneceğini düşünmüyorum."
‘TÜRKİYE ESAD KONUSUNDA SÖYLEMLERİNE DEVAM ETSE DE İRAN VE RUSYA İLE DEVAM EDİYOR'
"İki taraf da bu konuda dikkatli hatta ilk kimyasal silah iddiası ortaya çıktıktan sonra Türkiye'nin ilk resmi tepkisi bizim son yıllarda gördüğümüz bilindik tavra yakındı fakat hemen akabinde Putin'le Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşmesinden sonra bir grup toplantısı vardı ve orada Cumhurbaşkanının son derece dikkatli konuştuğunu, bu saldırının arkasında kim varsa bedelini ödesin diyerek adres göstermediğini gördük. Dolayısıyla burada Türkiye tabii ki iç dinamikler açısından ya da uluslararası ortamdaki kendi söylem bütünlüğünü sürdürmek adına belli şeyleri söylemeye devam etse de bunun söylem düzleminde kaldığını ama eylem olarak Türkiye'nin hâlâ Rusya ve İran'la hareket etmeye devam ettiğini görüyoruz. Bu tabii ki süreçte sıkıntılara yol açabilir, bir yönüyle Türkiye'nin elini güçlendirebilir de yani bütün Batı karşı çıkıyor, Esad'la devam etmek mümkün değil tezini daha yüksek perdeden konuşabilir. Ama bunun ben müzakerelere çok da etki edeceğini o anlamda düşünmüyorum."