'IŞİD'İ PYD'Yİ KULLANAN ÜLKELERİN SURİYE'DE BAŞARILI OLAMAYACAĞI KESİNLEŞTİ'
Suriye konulu zirvenin başarılı geçtiğine işaret eden Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hasan Ünal'a göre "Gerek Türk basınında yer alan gerekse Tahran'dan gelen haberler zirvenin ne kadar başarılı geçtiğini doğruluyor. Zirveyi başarılı kılan en önemli etmen, üç ülkenin Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin yanı sıra aralarında ayrım yapılmaksızın Suriye'deki bütün terör örgütleriyle mücadele edilmesi konusunda uzlaşmaları oldu. Bu zirve, ABD‘nin başını çektiği Batılı ülkelerin Suriye politikasına da büyük bir darbe vurmuş ve bu ülkelere Suriye'de istediklerini yapamayacaklarını açıkça belirtmiş oldu. Çünkü ABD, Fransa, İngiltere ve onlarla hareket eden ülkeler, önce Suriye'yi ikiye, üçe bölmenin peşindeydi. Bunun için önce IŞİD'i, sonra PYD'yi kullandılar. Ancak dünkü zirve Batılı ülkelerin bunu başaramayacak olduğunu gösteriyor" dedi.
‘TÜRKİYE, RUSYA VE İRAN KENDİLERİNE YÖNELİK PSİKOLOJİK HAREKATI BOŞA ÇIKARDI'
Ankara'da gerçekleşen zirvenin Türkiye, Rusya ve İran'a yönelik yoğun bir psikolojik harekatı boşa çıkarır nitelikte olduğuna işaret eden Ünal "Zirve, Türkiye'ye yoğun bir psikolojik harekat uygulanıp ‘Sakın ha, Afrin'e girme' denilmesinin ardından Türkiye'nin Zeytin Dalı Harekatı'nı başarıyla tamamladığı bir dönemde gerçekleşmiş olması dolayısıyla çok anlamlı. Türkiye bu zirveyle (bölgede) yeni ittifaklar içerisinde olduğunu göstermiş oldu. Rusya ve İran açısından da zirvenin zamanlaması anlamlı. Zira bu dönem, Rusya'nın Skripal olayı gerekçe gösterilerek dışlanmaya çalışıldığı; İran'ın ise ABD ile ilişkilerinin çok daha kötüye gitme ihtimalinin yüksek olduğu bir dönem. Bütün bu hususlar dolayısıyla zirve fevkalade yerinde ve başarılı oldu" dedi.
Zirvenin Suriye'de belirgin sonuçlar doğuracağına işaret eden Ünal "Amerika'nın dün yaptığı açıklamalar da bunu teyit ediyor. Amerika, belli bir zaman sonra Suriye'den tamamen çekilme yoluna giderse hiç şaşırmayacağım. Çünkü başta (ABD Başkanı) Trump olmak üzere Amerikalılar ‘Biz Suriye'ye IŞİD ile mücadele için gitmiştik. IŞİD'le mücadele büyük ölçüde tamamlandı. Artık orada kalmamız için çok fazla bir sebep yok' demeye başladı. Bundan sonra iki ihtimal var. ABD, ya Menbiç'te Türkiye'yle savaşmayı göze alacak- ki bu dünya güvenlik sisteminde kıtalar arası bir çatışmayı beraberinde getirir ve NATO sistemi darmadağın olur.- Ya da ABD, PYD/PKK'yı bir kez daha satışa getirecek ve Suriye'yi bölme girişiminden vazgeçecek. Amerika açısından doğru olan ikinci seçenektir, ki onlar da o seçeneğe doğru kayıyor" ifadelerini kullandı.
Ünal "Amerika, PKK ve PYD yüzünden savaşı göze almıyorsa, ona göre adım atmalı. Zira Türkiye böyle bir savaşı göze almış durumda ve bir sonraki hedefin sırasıyla Menbiç ve Fırat'ın doğusu olduğunu söylüyor. MGK'nın yayımladığı bildiride bu örgütlerden ‘proje terör örgütü' diye bahsediliyor. Belli bir grubun veya ülkenin projesini gerçekleştirmek için kullanılan terör örgütlerine işaret ediliyor bu tanımla. O ülke, bölgeden çekilince bu örgütlerin de işi bitecektir" diye konuştu.
Sürecin sonunda PKK ve PYD'nin de Suriye'de etkisi kalmayacağına işaret eden Ünal "PYD ve PKK için zor günler kapıda. Benim hem zirveden anladığım hem de Tahran'dan gelen bilgiler, PKK'nın sadece Suriye'de değil Irak'ta da hedef alınacağı. Önümüzdeki günlerde hem Sincar hem de Kandil'e operasyon yapılabilir. Amerika, bunların (PKK,PYD) arkasından çekildiği anda ya kaçacak delik arayacaklar ya da Amerika bunlara acıyıp Guam Adası'na götürüp turizmde çalıştıracak. Zira bu proje örgütün bu bölgedeki misyonu büyük ölçüde tamamlanmış gibi görünüyor" dedi.
‘ASKERİ HEDEFLERİN ARDINDAN SIRA SİYASİ HEDEFLERDE'
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) araştırmacısı Oytun Orhan da zirvenin Suriye'deki siyasi çözüm sürecine yönelik olumlu ve güçlü bir etkisi olacağını düşünenlerden. Üç ülkenin Astana görüşmeleri sürecindeki askeri kazanımları, üçlü zirveyle siyasi alana yansıtma gayreti içerisinde olduğuna işaret eden Orhan şöyle konuştu:
"Türkiye, Rusya ve İran ittifakı, Astana süreciyle başladı. Daha çok askeri konulara odaklanılan Astana sürecinde bu alanlarda somut başlıklara ilişkin önemli kazanımlar sağlandı. Çatışmasızlık bölgeleri oluşturuldu, ateşkes sağlandı, sahadaki durum sakinleşti, rejim ve ılımlı muhalifler açısından, tam anlamıyla olmasa bile, güven ilişkisinin kurulması açısından önemli gelişmeler oldu. Üç ülke şimdi de askeri alandaki kazanımları, siyasi alana yansıtma gayreti içerisinde. Bunun için önce Soçi sonrada Ankara'da üçlü zirve gerçekleşti. Tabii, bu süreçte artık başarı sağlamak Astana sürecine göre biraz daha zor çünkü artık aktörler daha zorlu başlıklarda çözüm üretmek durumunda. Bu üç ülke her ne kadar Suriye konusunda ittifak yapsalar da her birinin Suriye vizyonu aslında birbirinden farklı. Dolayısıyla bu üç ülkenin çıkarlarının uyumlu hale getirilmesi zor gibi gözükebilir."
Suriye'nin siyasi süreciyle ilgili alınacak kararların Cenevre görüşmelerine taşınacağına işaret eden Orhan "Özellikle anayasanın yazımı konusuna yavaşa yavaş geçilecek. Bu süreçte Suriye'nin yeni siyasi yapısının nasıl olacağı, federatif-üniter bir yapıya mı sahip olacağı, devlet başkanın yetki ve sorumluluklarının neler olacağı gibi üzerinde mutabakata varılması daha zorlu konular masaya yatırılacak. Bu yüzden, bu sürecin belli bir aşama kaydetmesi gerekiyor. Bu zirveden çok net sonuçların hemen çıkacağı fazla iyimserlik olsa da, atılan adım son derece önemli. Burada varılacak uzlaşının ileriki aşamada, daha farklı aktörlerin de müdahil olacağı Cenevre sürecinin tamamlayıcısı olacak ya da Cenevre'deki tartışmaların zeminin burada oluşturulacak" dedi.
‘TÜRKİYE'NİN YPG İLE MÜCADELESİ ABD NÜFUZUNDAKİ ALANLARA KAYACAK'
Zirvenin ABD ve YPG'ye açık bir mesaj niteliğinde olduğunu savunan Orhan "Zirvenin önemli diğer konularıysa Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasal birliğine ilişkin olanlardı. Burada YPG ve başta ABD olmak üzere Batı'ya mesaj verildiği anlaşılıyor. Çünkü Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve siyasal birliği tehdit eden tek yerel aktör YPG; onun destekçisiyse ABD. Dolayısıyla üç ülke bu konuda ortak duruş sergiledi. Terör örgütlerinin tamamen ortadan kaldırılması vurgusu önemliydi. Bu noktada tarafların terör örgütü tanımı farklı ama bu tarafların birbirinin ‘terör örgütü' diye tanımladığı örgütler konusundaki hassas olacağı anlamına geliyor. Bu da Türkiye açısından bu süreçte, YPG ile mücadelesine daha fazla destek verilmesi demek. Zira bundan sonraki dönemde Türkiye'nin YPG ile mücadelesi, Amerika'nın nüfuzu altındaki alanlara dönük olacak. Bunun da İran ve Rusya tarafından da desteklenmesi söz konusu" diye konuştu ve şöyle devam etti:
"Detaylar konuşulmadı ama zirvede İdlib, Menbiç ve Doğu Guta meseleleri de ele alınmıştır. İdlib konusunda Türkiye'nin gözlem noktalarını oluşturma sürecini hızlandırmasıyla görüşmenin sahaya yansıyacağına tanık olabiliriz. Münbiç konusunda Türkiye'nin baskısını artırmasına şahit olabilir. Ülkelerin Fırat'ın doğusuna yönelik baskısını artırmasını da öngörebiliriz. Savaştan zarar gören siviller e insani yardı götürülmesinde de üç ülkenin gayret oryaya koyacağına da tanık olabiliriz. Tel Rifat konusunda da çözüme ulaşılması olası olacaktır."
Türkiye'nin İdlib konusunda doğrudan askeri müdahale yerine, bölgede aktif rol oynayarak radikal unsurların temizlenmesi için çaba göstereceğinin altını çizen Orhan şunları aktardı:
"Suriye rejimi ve İran, İdlib'in de muhaliflerden temizlenmesi konusunda kararlı ve askeri bir çözüm önerisinde bulunuyorlar. Ama Türkiye, İdlib konusunda çok hassas çünkü buraya dönük bir askeri müdahalenin kendisine dönük yoğun bir göç dalgasını tetiklemesinden çekiniyor. Dolayısıyla buradaki güvenliği sağlama yoluna gidiyor. Daha önce üç ülkenin anlaşması kapsamında buraya türkiye'nin 12 gözlem noktası kurmasına kara verilmişti. Dün itibariyle 8.'si kuruldu. Kalan 4'ü de kurulunca İdlib'in bütün sınırları Türkiye'nin güvenlik garantisi altına alınacak. Bu, İdlib sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor ama en azından bu sorun sınırlandırılmış olacak. Sonraki aşamada Türkiye kendisi desteklediği ılımlı muhalifleri destekleyerek radikallerin zayıflatılması konusunda inisiyatifi ele alacaktır. Buradaki sivil idare konusunda rol üstelenebilir ve burada Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytindalı Harekatı sonucu oluşturulmakta olan siyasal, sivil ve güvenlik yapılanması oluşturmak isteyecektir. Ancak bu zaman alacak. İdlib için bu kısa vadede olamaz ama uzun vadede bölge radikallerden temizlenirse, Türkiye o zaman oradaki halkın sıkıntılarını ortadan kaldıracak bir işleyen model kurmak için çabalayacaktır. Türkiye, kalan ılımlılarla rejim arasındaki siyasi çözüme ulaşılması konusunda rol üstlenecektir."