‘KOALİSYON BİZE DEĞİL, MERKEL'E YARIYOR'
İbrahim Varlı, Almanya'da sermaye çevrelerinin 2008 krizinde bile süren ekonomik istikrarın devam etmesi için ‘büyük koalisyon 'un kurulması için baskı yaptığını söylerken, koalisyonda baskın güç Merkel ve partisi olduğu için SPD'nin esamisinin okunmayıp mütemadiyen oy kaybetmesine dikkati çekti:
"Almanya'da kurulacak olan büyük koalisyonun diğer ortağı Sosyal demokratlar yani SPD. Bu koalisyon için Alman sermayesi ve finans çevreleri çok bastırıyorlardı. Özellikle kapitalizmin 2008-2009 krizinden Almanya minimum hasarla çıkan hatta bu krizi fırsata çevirip büyüyen ve kar eden tek ülkeydi. ABD'den Japonya'ya kadar birçok ülke bundan etkilenmişti. Almanya'daki finans çevreleri bu istikrarlı durumun devam etmesi için büyük koalisyonun yani Hristiyan demokrat partileriyle SPD arasında bu koalisyonun devam etmesini istediler ve çok bastırdılar. Almanya'nın Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) olarak adlandırabilecek iş örgütü bile devreye girdi ve görüşmeler yapıldı. Bunlar açık çağrılardı tabii bunun dışında da kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler ve basınç vardı. Bu vesileyle o yüzden görüşmeler böyle uzadı. Aslında SPD'de çok fazla Martin Schulz'un —ki geçen sene partinin başına gelmişti, SPD oy kaybı yaşadığı için başına ‘konmuştu- kendisi dahi yani partinin içindeki büyük sol kanat başta olmak üzere ‘bu koalisyon hükümeti bize yaramıyor, Merkel'e yarıyor' diyorlardı. ‘Ekmeğin' tamamını Hristiyan Demokratlar yiyor ve SPD de seçimlerde oy kaybediyordu. Kimse Merkel'in yaptığı ‘iyi' işlerin arkasında SPD de var demiyor. Çünkü görünen ve baskın güç Merkel ve partisi olduğu için bütün iyiler ve artılar Merkel'e yazılıyor. Bu nedenle SPD'nin esamisi okunmuyor. Bu da SPD'nin tabanında ve sol kamuoyunda ciddi bir sıkıntıya yol açıp, eleştiriliyordu. Hem eleştiriyorsunuz Merkel'i ama bir taraftan da o politikalara imza atıyorsunuz. Çok acayip bir durum söz konusuydu. Biraz da bizim CHP'nin durumuna benziyor. AKP'nin bütün dış politikalarına Fırat Kalkanından Afrin'e kadar destekleyip, sonrasında da AKP'nin Ortadoğu politikası yanlış diyorlar. Yanlışsa oy vermeyin, oy vererek iki kez onaylamış oluyorsunuz. Her ne olursa olsun yapılan operasyonları destekliyorsunuz diğer taraftan da eleştiriyorsunuz. Bu tutarsız görünüyor Alman kamuoyunda da."
Avrupa solundaki neoliberal politikalara angaje olma durumuna işaret eden Varlı, "Solun kendi bağımsız politikaları olması lazım" diyerek giderek yükselen eleştirilere dikkat çekti:
"Avrupa solunda neoliberal politikalara bir teslimiyet, bir kabullenmişlik var diyebiliriz. Ya da buna kuyrukçuluk da diyebiliriz. Bir angaje olma durumu söz konusu. Sosyal demokrat partilerin sol tandansı da tartışılabilir, Danimarka'dan İsveç'e kadar iktidardalar ya da koalisyon ortağılar. Ama bütün her yerde de ana akım dediğimiz bu merkez politikaların sürdürdükleri için ciddi eleştiri alıyorlar. Solun kendi bağımsız politikaları olması lazım. Bulundukları ülkede müesses nizamın dış politikasını destekliyorlar, ikincisi de ülke içerisinde de neo-liberal politikalara destek veriyorlar."
‘TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNİ SAVUNAN SPD DE ARTIK MÜZAKERE SÜRECİNİN ASKIYA ALINMASINI İSTİYOR'
Varlı, Almanya'da partilerin kuracakları koalisyonda uygulanacak olan politikaların koalisyon görüşmelerinde en ayrıntısına belirlendiğini anımsatırken, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen SPD'nin son yıllarda artan baskı politikaları nedeniyle Türkiye'nin müzakere sürecinin askıya alınmasını ister pozisyona geldiğini belirtti:
"Almanya'da her şey en ince detaylarına kadar koalisyon anlaşmalarında belirleniyor. Bizim gibi Bahçeli ile Erdoğan'ın otuz dakikalık görüşmesi sonrası ittifak oluşmuyor. Çok ince detayına kadar belirlenmiş. Afganistan'dan askerlerin çekilmesinden, Almanya'nın Latin Amerika'ya, Afrika'ya olan açılımlarına kadar. Sonradan pek fazla değişiklik olmuyor. Almanlar düzenli ve disiplinli bir zihniyete sahip. Sosyal demokratlar bugüne kadar Türkiye'nin AB'ye üyeliğini hep destekledi diğer siyasetlere göre. Ama son birkaç yıldır büyük koalisyonlarda dış işleri bakanlığı SPD de olduğu için Türkiye'de artan anti demokratik uygulamalar nedeniyle AB üyeliğinin dondurulmasını istiyorlardı. Eski heyecanları yoktu ve savunmuyorlardı. Hatta artık Türkiye'nin AB üyeliğinin askıya alınmasını savunan SPD'nin kendisi. Bu anlamda son birkaç yılda Türkiye'de artan baskıcı politikalar çok ciddi anlamda eleştirildi ve bunun bir karşılığının ve bedelinin olmasını istiyorlar. Bunlar sürdüğü sürece müzakere sürecinin askıya alınmasını istiyorlar."
Varlı, Avrupa ve Almanya solunda neoliberal politikalara alternatif üretilmeyiş probleminin sol içinde sorgulandığını yorumunu yaptı:
"Avrupa'da sol bu neoliberal sisteme eklenerek durduğu zeminde ne üretebilir tartışması aslında Almanya içerisinde de var. Almanya ve dünya solunda da var. Bu neoliberal politikalara, mevcut statükoya eklemlenmek ve farklı politikalar üretmemek ciddi bir eksiklik olarak görünüyor ve sorgulanıyor. SPD'nin içerisinde büyük koalisyonun ilan edilmesi ciddi bir şekilde eleştiriyor. Almanların büyük çoğunluğu solun diğer bileşenleri de Yeşiller'de de bir sorgulama ve tartışma söz konusu. Solun kendisi gündemi, tahayyülü kendi sözleri olmalı deniliyor. ‘Bir tarafta dünya gittikçe kötüleşirken, kapitalist dünya sarsılırken bizim bundan faydalanamıyor oluşumuz bizim bir şeyleri yanlış yaptığımızdan da kaynaklanıyor' diyerek ciddi bir anlamda sorgulama söz konusu."
İbrahim Varlı son olarak Almanya'daki Sol Parti içindeki tartışmalara değinerek, krize ve artan eşitsizliğe rağmen bundan neden ‘Sol'un değil de aşısı sağcıların yükseldiği konusunun tartışmaların esas noktasını oluşturduğunu belirtti:
"Almanya'da iç tartışmaları yoğunlaşan Die Linke'de yani Sol Parti'de Oskar Lafontaine baya bir yaşı ilerlemesine rağmen yerinde duramayan siyasetçi. Eylül'deki seçimde Sol Parti'nin oylarını arttırmasını gerekiyordu. Oyları sabit kalınca bu kriz, Merkel'in bu artık daha fazla savaş bütçesine yatırım yapma politikaları eleştiriliyordu. Bu krizi niçin bir fırsata çevirmedik, çünkü yoksulluk artıyor, eşitsizlik artıyor ve siyasi kırılmalar yaşanıyor. Biz bundan niye yararlanmıyoruz da aşırı sağcılar yani AFD bundan niye faydalandı diye soruluyor. Sol Parti'deki bu tartışmalar esas olarak buradan kuruluyor. Birtakım şeyleri yeniden organize etmeliyiz, söylemleri değiştirmeliyiz, sokağın dilini, toplumun dilini anlayacak ve onların endişelerini dikkate alacak politika üretmeliyiz söylemleri ortaya çıktı. ‘Biz de nerdeyse sosyal demokratlaşıyoruz' tartışması başladı. Bu tartışmalar sonrası Oscar Lafontaine ‘Bu iş Die Linke ile olmayacak, mutlu azınlık burayı ele geçirmiş durumda, biz daha halkçı sol parti kuralım' diye bir öneri getirdi ve bunun üzerinden Lafontaine'nin partneri olan Die Linke'nin grup başkanvekili de tartışmayı da alevlendirmiş durumda. Bu bölünmeye gidecek mi gitmeyecek mi bilmiyoruz ama ciddi anlamda adı konmuş durumda. Yoksulluk, istikrarsızlık varken niçin biz değil de faşistler oylarını yükseltiyor? Demek ki biz toplumu anlayamıyoruz, toplumun korkularını kendimize kanalize edemiyoruz, parti içerisindeki dönüşümü de sağlayamayınca da biz başka bir oluşuma gideceğiz söylemleri yükselmeye başladı."