https://anlatilaninotesi.com.tr/20251121/trumpin-oldu-bitti-siyasetiyle-kalici-bir-ateskes-mumkun-olmaz-1101183915.html
‘Trump’ın ‘oldu-bitti’ siyasetiyle kalıcı bir ateşkes mümkün olmaz’
‘Trump’ın ‘oldu-bitti’ siyasetiyle kalıcı bir ateşkes mümkün olmaz’
Sputnik Türkiye
Gazeteci İslam Özkan’a göre Trump’ın Gazze Planı, hem Hamas’ın temel itirazlarını göz ardı ettiği hem de ‘oldu-bitti’ siyaseti nedeniyle bölgedeki dengeleri... 21.11.2025, Sputnik Türkiye
2025-11-21T14:12+0300
2025-11-21T14:12+0300
2025-11-21T14:12+0300
eksen
radyo
filistin
i̇srail
netanya
uluslararası ceza mahkemesi (ucm)
donald trump
gazze
suudi arabistan
suudi arabistan veliaht prensi muhammed bin selman
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/0b/12/1063605477_0:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_08823ba80482581cd95af3d89dfacfeb.jpg
ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı Gazze Planı, yalnızca çatışmanın durdurulmasını hedefleyen bir diplomatik paket olmaktan çok, bölgedeki güç mimarisini yeniden tasarlamaya yönelik siyasi bir hamle olarak görülüyor.Filistinli grupların rolünden Körfez ülkelerinin stratejik hesaplarına, Ankara’nın diplomatik pozisyonundan Washington’ın baskı araçlarına kadar geniş bir yelpazede etkileri olan plan, özellikle Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze'nin yabancı bir vesayet yapısı tarafından yönetilmesi gibi kritik başlıkları içerdiği için çok boyutlu bir krizi tetikliyor. Trump’ın planı hem uygulanabilirlik hem de sürdürülebilirlik açısından ciddi soru işaretleri barındırıyor.Washington, planı bölgesel bir normalleşme paketinin parçası olarak sunarken, Suudi Arabistan ile İsrail arasında olası bir anlaşmanın da dosyanın merkezine yerleştirildiği görülüyor. Riyad’ın savunma modernizasyonu, F-35 tedariki, yapay zekâ yatırımları ve nükleer teknoloji gibi alanlarda ABD’ye duyduğu ihtiyaç; buna karşılık Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik şartlı tutumu Körfez’de hesapların kolayca değişmeyeceğini gösteriyor.Suudi Veliaht Prensi’nin Trump tarafından ağırlanması ve ABD’nin BMGK’dan çıkardığı Gazze tasarısını Akademisyen ve Gazeteci İslam Özkan ile konuştuk.‘Suudi Arabistan’ın ABD’ye ihtiyacı var’İslam Özkan, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmeye ancak Filistin Devleti’nin kurulması garanti altına alınırsa yaklaşabileceğini belirtti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın tutumunda köklü bir değişiklik olmadığını vurgulayan Özkan, Riyad’ın yüksek teknoloji, yapay zekâ, savunma modernizasyonu ve F-35 tedariki için ABD’ye ciddi şekilde ihtiyaç duyduğunu; Washington’un ise bu destekleri İbrahim Anlaşmaları’nın genişletilmesi ve İsrail’le normalleşme şartına bağladığını kaydetti:‘F-35 konusunda tablo hâlâ belirsiz’Özkan, Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya ile ilişkilerini çeşitlendirme girişimlerinin ABD baskısı nedeniyle derinleşemediğini belirterek Riyad’ın Washington’a bağımlı kaldığını söyledi. Özkan, Trump’ın F-35 vaatlerinin de geçmişte BAE örneğinde olduğu gibi çoğu zaman “vaat aşamasında” kaldığını hatırlatarak İsrail lobisinin bu uçakların bölgedeki başka ülkelere satışına sert biçimde karşı çıktığını vurguladı. Buna göre Özkan, Suudi Arabistan normalleşme adımı atsa bile F-35 tedarikinin siyasi ve güvenlik çekinceleri nedeniyle belirsizliğini koruduğu görüşünde:‘Trump’ın Gazze Planı’nın uygulanması oldukça zor’Hamas’ın Kahire’deki anlaşmaya yalnızca insani durum nedeniyle sınırlı onay verdiğini, ancak vesayet yönetimi ve silahsızlandırma şartlarını kesin biçimde reddettiğini söyleyen Özkan, uluslararası görev gücünün tarafsızlığının şüpheli olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:‘Trump süreci ‘oldu-bitti’ye getirmeye çalıştı’Özkan, planın detaylarının düşünülmediğini, Hamas ve diğer direniş gruplarının tepkilerinin hesaba katılmadığını belirterek, Trump’ın oldu-bitti siyasetiyle kalıcı bir ateşkesin mümkün olmayacağını söyledi:‘Türkiye, Trump'ı karşısına alacak bir tavır içerisine girmez’İslam Özkan, Ankara’nın BM kararına ya da Trump’ın planına karşı bir tavır göstermesinin düşük ihtimal olduğunu söyledi. Trump’ın İsrail’e geniş destek verdiğini hatırlatan Özkan, Türkiye’nin Kahire Anlaşması’ndaki imzası ve mevcut siyasi iklimin de sert bir tepkiyi mümkün kılmadığı görüşünde:
filistin
i̇srail
netanya
gazze
suudi arabistan
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
2025
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
SON HABERLER
tr_TR
Sputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/07e6/0b/12/1063605477_909:0:3640:2048_1920x0_80_0_0_aa1ef2ed718cfec417e3582a1e9020b6.jpgSputnik Türkiye
feedback.tr@sputniknews.com
+74956456601
MIA „Rossiya Segodnya“
Ceyda Karan
https://cdn.img.anlatilaninotesi.com.tr/img/102181/41/1021814147_0:0:1000:1000_100x100_80_0_0_0126853c15209d716a780aa1a8a8fc94.jpg
radyo, filistin, i̇srail, netanya, uluslararası ceza mahkemesi (ucm), donald trump, gazze, suudi arabistan, suudi arabistan veliaht prensi muhammed bin selman, f-35, ortadoğu, dış politika
radyo, filistin, i̇srail, netanya, uluslararası ceza mahkemesi (ucm), donald trump, gazze, suudi arabistan, suudi arabistan veliaht prensi muhammed bin selman, f-35, ortadoğu, dış politika
‘Trump’ın ‘oldu-bitti’ siyasetiyle kalıcı bir ateşkes mümkün olmaz’
Gazeteci İslam Özkan’a göre Trump’ın Gazze Planı, hem Hamas’ın temel itirazlarını göz ardı ettiği hem de ‘oldu-bitti’ siyaseti nedeniyle bölgedeki dengeleri daha da çalkantılı hale getiriyor. Özkan, planın sahada uygulanmasının zor olduğunu ve Washington’ın Körfez üzerindeki baskısının yeni bir kırılma hattı yaratabileceğini vurguladı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı Gazze Planı, yalnızca çatışmanın durdurulmasını hedefleyen bir diplomatik paket olmaktan çok, bölgedeki güç mimarisini yeniden tasarlamaya yönelik siyasi bir hamle olarak görülüyor.
Filistinli grupların rolünden Körfez ülkelerinin stratejik hesaplarına, Ankara’nın diplomatik pozisyonundan Washington’ın baskı araçlarına kadar geniş bir yelpazede etkileri olan plan, özellikle Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze'nin yabancı bir vesayet yapısı tarafından yönetilmesi gibi kritik başlıkları içerdiği için çok boyutlu bir krizi tetikliyor. Trump’ın planı hem uygulanabilirlik hem de sürdürülebilirlik açısından ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Washington, planı bölgesel bir normalleşme paketinin parçası olarak sunarken, Suudi Arabistan ile İsrail arasında olası bir anlaşmanın da dosyanın merkezine yerleştirildiği görülüyor. Riyad’ın savunma modernizasyonu, F-35 tedariki, yapay zekâ yatırımları ve nükleer teknoloji gibi alanlarda ABD’ye duyduğu ihtiyaç; buna karşılık Filistin Devleti’nin kurulmasına yönelik şartlı tutumu Körfez’de hesapların kolayca değişmeyeceğini gösteriyor.
Suudi Veliaht Prensi’nin Trump tarafından ağırlanması ve ABD’nin BMGK’dan çıkardığı Gazze tasarısını Akademisyen ve Gazeteci İslam Özkan ile konuştuk.
‘Suudi Arabistan’ın ABD’ye ihtiyacı var’
İslam Özkan, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmeye ancak Filistin Devleti’nin kurulması garanti altına alınırsa yaklaşabileceğini belirtti. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın tutumunda köklü bir değişiklik olmadığını vurgulayan Özkan, Riyad’ın yüksek teknoloji, yapay zekâ, savunma modernizasyonu ve F-35 tedariki için ABD’ye ciddi şekilde ihtiyaç duyduğunu; Washington’un ise bu destekleri İbrahim Anlaşmaları’nın genişletilmesi ve İsrail’le normalleşme şartına bağladığını kaydetti:
“Muhammed bin Selman’ın tonunda bir yumuşama var. Ama bu kadar açık bir şekilde normalleşmeyi kabul edebileceğini ama Filistin Devleti’nin kurulması ve bunun bir takvime bağlı olarak ve geri dönülemez bir şekilde çeşitli güvencelerin verildiği bir çerçeve içerisinde kabul edilmesi şartını ileri sürdü. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında temelde Suudi Arabistan’ın ve MBS’nin duruşunda köklü bir değişiklik görünmüyor. Ama öte taraftan bakıldığında tabii ki karşılıklı birtakım ihtiyaçlar ve bağımlılıklar var. Suudi Arabistan özellikle Muhammed bin Selman döneminde eskiden petrol karşılığı güvenlik üzerine kurulu karşılıklı zımni bir mutabakat vardı. Ama son dönemde özellikle Suudi Arabistan’ın gelirlerini çeşitlendirme ve sadece petrole bağımlı olma noktasında bir politika değişikliğine gittiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu politika değişikliği ciddi anlamda yüksek teknoloji ihtiyacı, ordunun modernize edilmesi, F-35 uçaklarının satın alınması, özellikle yapay zeka teknolojisine geçmek ve bununla ilgili yatırımlar yapabilmek için ciddi anlamda çip üretimi ya da çip temininin sağlanması gerekiyor. Dolayısıyla bu teknolojilerin transferi için ABD'ye ya da bu teknolojileri kim sağlayacaksa ona ciddi anlamda ihtiyacı var Suudi Arabistan’ın. Dolayısıyla ABD'ye bu yönde çok büyük bir ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
ABD de, özellikle Trump döneminde ortaya kapanan bu İbrahim Anlaşması çerçevesinde, bu çerçevenin genişletilmesi noktasında ciddi anlamda adımlar atıyor ve hamleler yapıyor. Suudi Arabistan’ı da buna katmaya çalışıyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, özellikle Körfez ülkelerinden bu iki ülke İbrahim Anlaşması’na katılmıştı. Fakat Suudi Arabistan çekimser kalmıştı. Bununla ilgili somut bir adım atmaktan çekinmişti. Daha önce özellikle Muhammed bin Selman'ın yaptığı bir konuşmada, kendisinin şahsi olarak Filistin meselesini çok da önemsemediğini, ama Suudi Arabistan halkının bu konuda yüksek bir duyarlılığa sahip olduğunu, dolayısıyla bu duyarlılığının da görmezden gelinemeyeceğini ifade etmişti. Dolayısıyla Suudi Arabistan’daki sosyolojik yapı ve dengeler, İsrail konusunda bir normalleşmenin bu kadar hızlı kabul edilmesini pek de kabul etmiyor. Ama Muhammed bin Selman eğer böyle bir adım atılacaksa, bu adımı siyasi bir bedel karşılığında atabileceği ima etti. Trump da aynı şekilde, o da nükleer reaktör inşasından tutun, F-35 uçaklarının verilmesi, gerekli yapay zeka teknolojilerinin sağlanması, ortak savunma anlaşması, en önemli koşul olarak İsrail'le normalleşmeyi ve İbrahim Anlaşmalarına katılmasını öngörüyor. Bunu şart koşuyor. Karşılıklı olarak bakıldığında, Muhammed bin Selman bu şekilde İsrail'le karşılıksız, herhangi bir taviz koparmadan doğrudan normalleşmeyi kabul etmiş değil. Ama eğer Filistin devleti meselesi iki devletli çözüm çerçevesinde hallolursa, bunu kabul edebileceğini söyledi. Bu açıdan bakıldığında da Trump'ın konuya çok yumuşak ve tavizkar yaklaştığını görüyoruz. Bir anlaşma imzalanmış falan değil ama, F-35 uçaklarını verebileceğini söyledi. Nükleer reaktör anlaşması için, nükleer reaktör inşası içinse yine normalleşmeyi şart koştu. Burada tabii çeşitli çekinceler var. Uranyum zenginleştirme meselesi… yani tamamen sivil amaçlarla kurulacak bir nükleer reaktöre, yani bir şekilde silah üretimine izin vermeyecek ve uranyum zenginleştirmesine müsaade edilmeyecek bir nükleer reaktör inşasının mümkün olabileceği noktasında, Beyaz Saray danışmanları, çeşitli yetkililerin yaptıkları açıklamalar var. İşin teknik boyutu da bu şekilde.”
‘F-35 konusunda tablo hâlâ belirsiz’
Özkan, Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya ile ilişkilerini çeşitlendirme girişimlerinin ABD baskısı nedeniyle derinleşemediğini belirterek Riyad’ın Washington’a bağımlı kaldığını söyledi. Özkan, Trump’ın F-35 vaatlerinin de geçmişte BAE örneğinde olduğu gibi çoğu zaman “vaat aşamasında” kaldığını hatırlatarak İsrail lobisinin bu uçakların bölgedeki başka ülkelere satışına sert biçimde karşı çıktığını vurguladı. Buna göre Özkan, Suudi Arabistan normalleşme adımı atsa bile F-35 tedarikinin siyasi ve güvenlik çekinceleri nedeniyle belirsizliğini koruduğu görüşünde:
“Ben de katılıyorum tabii ki, özellikle çip ve yapay zeka teknolojisi konusunda Çin de çok aşamalar kaydetti ve bazı noktalarda hatta ABD'ye üstünlük kurabilecek birtakım yapay zeka teknolojileri geliştirdiğine dair haberler okuyoruz. Ama şu aşamada ABD en ileri ülke olarak görünüyor. Sorun şurada aslında, tabii ki farklı alternatifler var. Fakat Suudi Arabistan, yıllar önce özellikle Çin ve Rusya ile yakın ilişkiler kurma noktasında ciddi adımlar atmıştı. Fakat bunların çok derinleşme imkanı olmadığını gördük. Yani aslında nükleer reaktör inşa etmesi gündeme geldiği 2012'de Çin ve Suudi Arabistan nükleer reaktör inşa etme noktasında imza atmışlardı. Fakat bu hayata geçmedi. Muhtemelen hemen arkasından ABD tehditleri geldiği için Suudi Arabistan ABD ile ilişkilerini bozmayı göze alamadı. Sadece ekonomide değil, dış politikada da alternatifleri çeşitlendirme noktasında niyeti vardı. Sanki daha bağımsızlıkçı, farklı güçler, farklı aktörler, farklı küresel aktörler arasında bir güç dengesi oluşturma yönünde birtakım adımlar atmıştı. Fakat daha hem ABD'nin tehditleri hem de ABD'yle olan köklü ilişkiler… yani milyarlarca dolar yatırımları var borsada, farklı şirketler üzerinden Suudi Arabistan'ın. Petrol gelirlerini 40-50 yıldır ABD borsalarında ya da ABD sahasında değerlendirdiğini biliyoruz. Ama şu ana kadar toplam birikim ne kadar, ona dair kesin ve net bir bilgim yok. Şimdi bu açıdan bakıldığında böyle bir yönelim vardı. Fakat ABD tehditleri nedeniyle Suudi Arabistan geri adım atmak zorunda kaldı. Hatta Rusya'yla petrol üretimini düşürme ve petrol fiyatlarının yükselme noktasında özellikle Putin'le Muhammed bin Selman görüşmüşler ve anlaşmışlardı. Ama daha sonra Biden doğrudan ‘hiç ziyarete gitmem. Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle’ demiş, hatta birtakım tehditlerde de bulunmuştu. Buna rağmen Riyad’a gitti ve Muhammed bin Selman'la görüşmüştü ve üretimin arttırılması ve petrol fiyatlarının dengede tutulması noktasında, bundan yaklaşık 3-4 yıl önce böyle bir mutabakat sağlamışlardı ve Muhammed bin Selman Putin ile olan anlaşmasından da geri adım atmak zorunda kalmıştı. Şimdi işin bir yönü bu.
Bir diğer yönü F-35'lerle ilgili. Trump F-35'lerle ilgili bol keseden vaatlerde bulunuyor. Fakat mesele sadece kongre meselesi de değil. Birleşik Arap Emirlikleri'ne de vaat etti. Ama Kongre'ye bile gelmedi. Kongre'nin böyle bir şeyi reddettiğini zannetmiyorum. Yani o aşamaya bile gelmedi. Sadece vaat aşamasında kaldı. Aynı şeyin Muhammed bin Selman ve Suudi Arabistan'la ilgili olması da mümkün. Yani bir gönlünü almak için ya da işte kamuoyunda kameraların önünde bir açıklama yaparak onu belki yumuşatma amaçlı, belli sözlerini yerine getirdiği takdirde belki de böyle bir şeyi yerine getirebileceğini ima eden bir açıklamaydı. Ama yani bunun gerçekten Kongre'ye kadar gideceğini, hukuki bir sürecin başlatılıp başlatılmayacağını da bilmiyoruz. Ayrıca İsrail lobisi de ABD'de bu uçakların İsrail'den başka hiç kimseye satılmaması için baskı yapıyor. Ancak normalleşme olduğu takdirde Siyonist lobi bunun belki de satılmasına onay verebilir. Ama tabi orada da birtakım farklı boyutlar var. Mesela İsrail’in kullandığı F-35 uçaklarını İsrail'in daha da ilerlettiği, isabet hedefini artırıcı, çok daha modernize ettiğine dair yani F-35'in var olan haliyle, hayalet uçaklarının mevcut haliyle yetinmeyip onu çok daha ileride bir teknolojiye taşıdığına dair haberler de okuyoruz. Dolayısıyla yani İsrail ve ABD, İsrail dışındaki birtakım ülkeler, Arap ülkelerinin müttefikleri dahi olsa, İbrahim Anlaşmaları'nı ya da normalleşmeyi bile kabul etse, F-35'leri, hayalet uçakları verip veremeyeceğinden emin olamıyoruz. Çünkü buralarda bir iktidar değişikliği halinde, Amerikan karşıtlığı veya illaki Amerikan karşıtı bir devrim olması da gerekmiyor buralarda. Farklı bir emir, veliaht veya sultan geldiğinde, bir politika değişikliğinde gittiğinde, İsrail'le bambaşka bir noktaya gelinebilir diye düşünüyorlar demek ki. O yüzden bu konuda ABD ve İsrail'in çok hassas olduğunu biliyoruz. Bakalım verebilecekler mi? Şu ana kadar benim bildiğim, Ortadoğu'da, İsrail dışında hiçbir ülkenin elinde F-35 yok.”
‘Trump’ın Gazze Planı’nın uygulanması oldukça zor’
Hamas’ın Kahire’deki anlaşmaya yalnızca insani durum nedeniyle sınırlı onay verdiğini, ancak vesayet yönetimi ve silahsızlandırma şartlarını kesin biçimde reddettiğini söyleyen Özkan, uluslararası görev gücünün tarafsızlığının şüpheli olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bana göre uygulanması oldukça zor. Ekim ayında Kahire’de yapılan anlaşmaya baktığımızda Hamas’ın bu anlaşmayı bütünüyle kabul ettiğini görmüyoruz. Aslında Hamas esir takası noktasında ve bunun dışında bazı noktalarda ilkesel olarak bazı maddeleri kabul etti. Fakat özellikle çekince koyduğu iki şey vardı. Bunlardan birincisi; Trump’ın başkanlığını yapacağı barış komisyonu adı altında yabancı bir vesayet kurumunun Gazze’yi yönetiyor olmasına itiraz; ikincisi, Hamas'ın silahsızlandırılması meselesi. Silahsızlandırmayı dolaylı olarak kabul etti gibi görünüyor. Çünkü Hamas'ın bazı yetkilileri açıklama yapmışlardı ve ‘Biz silahlarımızı ancak Filistinlilere teslim ederiz, yabancı bir güce teslim etmeyiz’ demişti. Son olarak Hamas siyasi büro üyesi Usame Hamdan’ın yaptığı açıklamada da yani bunun vesayet ve manda yönetimi olduğu, kabul edilmesinin mümkün olmadığı söylenmişti. Dolayısıyla Kahire’deki anlaşma ile ilgili Hamas'ın onayı aslında birtakım maddelere onay vermeye, fakat bunun dışında kalan özellikle stratejik iki konuyla ilgili bunların müzakere edilebileceğine dair. Sırf ateşkesin önünü tıkamamak ve soykırımın devam etmemesi için genel olarak bir onay verdi. Belki de kerhen verdi. Çünkü Mısır'da Türkiye'nin de ciddi anlamda Hamas üzerinde baskın kurduğunu da biliyoruz. Kabul etmek zorunda kaldı, çünkü Gazze’deki durum oldukça trajikti ve giderek çıkmaza giren bir insani durum vardı. Bunun bir an evvel sona ermesi gerekiyordu. Dolayısıyla genel bir onay vermiş olmakla beraber iki madde üzerinde müzakere edilebileceğini söylemişti. Fakat Hamas bu BM tasarısının Güvenlik Konseyi’nde kabul edilmesinden sonra ise çok sert açıklamalar yaptı. Ve bunların kabul edilmesinin mümkün olmadığını, uygulanabilir olmadığını söyledi. Özellikle de tarafsız olması gereken uluslararası gücün, silahsızlandırma işini üstlenmesi, bu misyonun böyle bir güce atfedilmesinin onun tarafsızlığına gölge düşüreceğini, tarafsız bir güç olmaktan çıkaracağını ve dolayısıyla görevini yerine getirmesini de zorlaştıracağını söyledi Hamas. Dolayısıyla şu haliyle bu konunun uygulanmasının oldukça zor olduğunu görüyoruz.”
‘Trump süreci ‘oldu-bitti’ye getirmeye çalıştı’
Özkan, planın detaylarının düşünülmediğini, Hamas ve diğer direniş gruplarının tepkilerinin hesaba katılmadığını belirterek, Trump’ın oldu-bitti siyasetiyle kalıcı bir ateşkesin mümkün olmayacağını söyledi:
“Detaylar yeterince düşünülmemiş. Hamas'ın, Filistinli direniş gruplarının buna nasıl tepki vereceği çok da fazla önemsenmemiş. ‘Biz yaparız, bu iş olur’ gibi bir mantıkla yürütülmüş bir şey. Çünkü Trump dengesizliği ya da öngörülemezliği bir tarafa kesin zaferler isteyen, kesin başarılar, ani birtakım çıkışlar üzerinden bazı şeyleri ‘oldu-bitti'ye getirerek halletmeye çalışıyor. Halbuki ateşkes olacaksa ve bu ateşkes kalıcı hale gelecek ve sonra da barışın adımları atılacaksa, bunun her iki tarafı da tatmin edecek bir şekilde gerçekleşmesi lazım. Yani bir tarafı siz silah zoruyla, dezavantajlı bir konumda bulup, fırsat bu fırsat deyip, kafasına silah dayayıp ya da şantajlar üzerinden, başka şeyler üzerinden ikna etmeye çalışırsanız bu ateşkesin ve hatta barışın sürdürülebilirliği son derece yara alır. Yani sürdürülebilir olamaz. O yüzden uygulanma noktasında çok ciddi sorunlar çıkacağını düşünüyorum. Tabii bu noktada insanların aklına soru işareti gelir. Bu uluslararası güç gerçekten Hamas'ı silahsızlandırmaya kalktığında, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ülkeler Hamas'la çatışmaya girer mi girmez mi vs. Tabii ki Hamas asla böyle bir çatışmaya girmez. Ama mevzu sadece çatışmaya girip girmeme meselesi de değil. Mevzu çok karmaşık, kompleks ve çok boyutlu. İşin içerisinde Gazze’nin imarı var, bu komisyonun nasıl görev yapacağı ve buna bağlı idari birimlerin nasıl oluşturulacağı, onun altında görev yapacak olan Filistinli Teknokrat Kurul'un üstleneceği misyon, alacağı görevler vs. Bunların çoğu gerçekten çok karmaşık ve uygulanma noktasında çok ciddi sıkıntılarla, zorluklarda karşı karşıya kalacak gibi görünüyor.”
‘Türkiye, Trump'ı karşısına alacak bir tavır içerisine girmez’
İslam Özkan, Ankara’nın BM kararına ya da Trump’ın planına karşı bir tavır göstermesinin düşük ihtimal olduğunu söyledi. Trump’ın İsrail’e geniş destek verdiğini hatırlatan Özkan, Türkiye’nin Kahire Anlaşması’ndaki imzası ve mevcut siyasi iklimin de sert bir tepkiyi mümkün kılmadığı görüşünde:
“Ucunda Trump olduğu sürece Türkiye'nin olumsuz bir tavır içerisinde olma ihtimali çok düşük. Çünkü Trump’ın her davranışına bir keramet atfeden bizim dış işlerinde, yönetimimizde en üst düzeyde böyle bir şey var. Yani Trump'la ilgili, özellikle sosyal medyaya falan baktığımızda neredeyse böyle anti-Siyonist, İsrail karşıtı bir Trump portresi çizip önümüze koymaya çalışan bir trol ordusu var. Gazeteciler de o trollerle yarışıyorlar, onlarla rekabet içerisindeler. Trump uluslararası düzene kafa tutuyormuş gibi, İsrail'le çok ciddi sorunları varmış, pedofili dediğimiz mesele ile ilgili dosyaları sızdıranlar Siyonist lobilermiş ve dolayısıyla Siyonist lobi ile Trump arasında bir çatışma varmış gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Bu çok doğru değil. Knesset’te yaptığı bir konuşmada ‘Netanyahu ne istediyse biz verdik. Hatta en ağır, en stratejik silahları istedi, onu da verdik’ dedi. B-52 bombardıman uçakları ve nükleer silah hariç her şeyi verdiler. Dolayısıyla böyle bir şey var. Şimdi Trump'la ilgili, zaten Türkiye de Kahire Anlaşması’na da imza attığı için, bu planın onaylanmasına karşı bir tepki göstermesi, Birleşmiş Milletvekili Konseyi'nin kararına karşı bir tavır içerisinde olması mümkün değil. Hem Hakan Fidan’ın açıklamaları hem daha önce yapılan açıklamalar hem de Trump'la Erdoğan arasındaki kişisel ilişki… Bütün bunlar aslında Türkiye'nin nasıl bir davranış içerisinde olacağını gösteriyor. Şu ana kadar net bir tepki yok. Hamas tabii ön aldı, böyle bir açıklama yaptı ama, Türkiye'nin Trump'ı karşısına alacak bir tavır içerisine geleceğini düşünmüyorum.”