- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

'Türkiye ve İsrail arasında sıcak çatışma beklemiyorum’

Abone ol
Prof. Dr. Barış Doster'e göre Türkiye ve İsrail'in Batı ile ilişkileri sebebiyle, iki ülke arasındaki çatışma senaryolarının ihtimali oldukça düşük. ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye açıklamalarına temkinli yaklaşmak gerektiğinin altını çizen Doster, Trump'ın diplomaside taviz koparmayı sevdiğini hatırlattı.
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinde, Türkiye'nin Suriye'deki rolünün önemini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çok iyi ilişkileri olduğunu vurgulayarak, "O, çok güçlü ve zeki biri." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu vurgulayan Trump, Türkiye'nin Suriye'deki rolünün de çok önemli olduğuna işaret etti. ABD Başkanı, "Erdoğan adında bir adamla çok iyi ilişkilerim var. Basının, Erdoğan'ı sevmeme kızdığını biliyorum ama ben seviyorum, o da beni seviyor ve hiçbir sorunumuz olmadı." diye konuştu.
Türkiye'nin Suriye'de kimsenin yapamadığını yaptığını ifade eden Trump, "Erdoğan çok güçlü ve zeki bir adam. (Suriye'de) Başka kimsenin yapamadığı bir şeyi yaptı. Hakkını vermek lazım." dedi. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun "Suriye'de Türkiye ile sorunları olduğu" yönündeki ifadelerine de cevap veren Trump, "(Suriye konusunda) Türkiye ile yaşadığınız her sorunu çözebileceğimi düşünüyorum. (Netanyahu'yu işaret ederek) Siz makul olduğunuz sürece; bu konuda siz de biz de makul olmalıyız." değerlendirmesini yaptı. Trump, "Türkiye ve lideriyle çok ama çok iyi bir ilişkim var ve bu sorunu çözebileceğimizi düşünüyorum. Şu anda bunun bir sorun olacağını sanmıyorum." şeklinde konuştu.
İsrail ise Suriye'ye yönelik hava saldırılarını sürdürdü. İsrail Hava Kuvvetleri'nin, eski Suriye ordusundan kalan hava üslerini hedef aldığı belirtildi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD ziyaretini, Donald Trump-Netanyahu görüşmesini, Suriye’de Türkiye-İsrail çekişmesini ve Trump’ın Türkiye açıklamalarını, Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Barış Doster ile konuştuk.

‘Türkiye ve İsrail arasında sıcak çatışma beklemiyorum’

Türkiye ve İsrail arasında sıcak çatışma beklemediğini aktaran Prof. Dr. Doster, özellikle hem Türkiye’nin hem de İsrail’in Batı ile yakın ilişkilerinin bu konuda etkili olduğunu vurguladı:
“Ben İsrail ve Türkiye arasında sıcak çatışma beklemeyenlerdenim. Her iki ülkenin devlet geleneği, diplomasi birikimleri, ABD başta olmak üzere Batı kurumlarıyla ilişkileri ve Türkiye’nin NATO üyesi olması sebebiyle, ben iki devlet arasında sıcak çatışma beklemiyorum. Suriye, İsrail’de en fazla kazanan devlet. İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü, Trump ilk döneminde tanımıştı. İsrail’in işgalci olduğu Suriye toprağı Golan Tepeleri’ndeki varlığını da Trump ilk döneminde tanımıştı. ABD’de İsrail söz konusu olduğunda, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında bir fark yoktur. Diğer konularda ne kadar fark diye soracak olursanız haklı bir soru olur. Amerika’nın ünlü iki gazlı içecek markası kadar fark vardır yani. Ama ABD emperyalizminin İsrail’e desteği söz konusu oldu mu, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında sınırsız destek yarışı vardır. İsrail desteği belirleyicidir. Ben Netanyahu’nun, Türkiye ile ilgili görüşmesinde belki de umduğu ve arzuladığı ölçekte Trump’tan sonsuz kredi alamadı. Ama bu, ABD’nin İsrail’e desteğini çektiği, İsrail’i korumaktan vazgeçtiği anlamına gelmez. Suriye meselesinde İsrail en fazla kazanan taraf demiştik. Golan, tarafsız bölge, tampon bölge vs. hepsi artık İsrail’in. Kimse sorgulamıyor bunu. İsrail, ‘Gözünün üstünde kaş var’ diyerek, Suriye’nin bağımsızlığını, egemenliğini ve uluslararası hukuku hiçe sayarak Suriye topraklarını bombalıyor. Suriye’den zevahiri kurtarmak için bile tepki almıyor İsrail. Şam’a 15-20 kilometre kadar yaklaşmış bir İsrail’den bahsediyoruz. Daha Hizbullah’a ve Hamas’a yaptıklarını anmıyorum bile. İsrail’in Suriye özelinde Ortadoğu’da eli bu kadar kuvvetliyken ve ABD desteğini de almışken, Türkiye ve İsrail arasında sıcak çatışma riskini gerçekçi bulmuyorum.”

‘Türkiye, Suriye hedeflerine tam olarak ulaşamadı’

Türkiye’nin Suriye’de hedeflerine tam olarak ulaşamadığını kaydeden Prof. Dr. Barış Doster, Suriye’nin en büyük kazananının İsrail olduğunu yineledi:
“Türkiye açısından bakarsak ki ben dünyaya hep Ankara merkezli bakan bir Atatürkçüyüm, Türkiye’nin Suriye meselesinde çok haklı beklentileri var. Hükümetin kendi jargonuyla, geçici sığınmacıların gönüllü, onurlu ve güvenli geri dönüşü. Şu ana kadar bu ne ölçekte gerçekleşti? Hükümeti çok da tatmin edecek bir kitlesel geri dönüş yok. Türkiye’nin bir diğer haklı beklentisi, PKK, PYD, YPG terör örgütünün kayıtsız şartsız tasfiyesi. Bu konudaki beklenti ne kadar gerçekleşti? Rivayet muhtelif. Şu ana kadar ortaya çıkan tablo, PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD ile Şam arasındaki muhabbete ve ahbaplığa bakarsak, bu beklentinin de çok gerçekleşmediğini görüyoruz. Bir diğer beklenti de Suriye’nin toprak bütünlüğünün muhafazasıydı. Buradan ne anlıyoruz? Üniter yapı mı, federasyon mu? Türkiye’nin Suriye bütünlüğü denilince üniter yapıdan yana tavır aldığı biliniyor. Irak’ın kuzeyinde olanın Suriye’de de olması ihtimali yüksek görülüyor. Demek ki Suriye federasyona evrilirse, bu da Türkiye’nin pek arzulamadığı bir şey olacak. 2025 yılının ilk üç ayına bakarsak yani ilk çeyreğine bakarsak, çok da beklentilerimizin karşılanmadığını görüyoruz. İç siyaset odaklı Suriye şehirlerine plaka dağıtma huyundan vazgeçilmiş durumda.”

‘Trump, Türkiye’den nasıl tavizler isteyecek?’

Prof. Dr. Barış Doster’e göre Amerikan Başkanı Trump’ın diplomasisi, kendisiyle alakalı “en sıkı pazarlıkçı” imajını çizmesine dayanıyor. Trump’ın ödün koparmayı sevdiğini ve ilk dört yılını hatırlatan Doster, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki övgü dolu sözcüklere temkinli yaklaşmak gerektiğini belirtti:
“Gelelim ABD’ye. Biz Trump’ı, önceki dört yıldan çok iyi tanıyoruz. Kurumsal diplomasiyi bir kenara koyan, lider diplomasisini çok fazla öne çıkaran ve lider diplomasisini uygularken tam bir iş insanı gibi davranan bir başkan Trump. İster buna Teksas lafıyla ‘At pazarlığı’ deyin, ister ‘ikinci el satıcısı’ deyin. İster emlakçı deyin. Televizyon programcılığı da yapmıştı. İşin şov kısmını seviyor. Benim gibi usulden ve esastan ABD karşıtı birisi Trump aleyhinde çok rahat konuşabilir. Şimdi lider görüşmelerinde, ikili diplomaside olan basın toplantıları; başbaşa görüşme öncesi ve sonrası toplantı gibi meseleler Trump’ın gündeminde yok. Muhatabını Beyaz Saray’a alıyor. Yanında kamerası, gazetecisi, danışmanı, sekreteri, bakanı, tercümanı doluşturuyor ve muhatabını kendi minderine çekiyor. Bunu Zelenskiy’e yaptı. Orada sadece bir şahıs değil, bir ulus aşağılandı. Elbette Ukrayna ve İsrail arasında ABD penceresinden bakarsak dağlar kadar fark var. Fakat bakıyoruz ki Trump, çıtayı en yukarıya koyuyor. Kendi kamuoyuna, ABD’ye ve dünyaya, istediği her şeyi alan, her ödünü koparan, istediği her şeyi alırken tüm tavizleri koparırken çok az ödün veren bir siyasetçi havası vermek istiyor. O yüzden bütün o şov, pazarlığı en yukarıdan başlatma, diplomatik üslupta alışkın olmadığımız sevgi sözcükleri gibi şeyler yapıyor. Trump’ın önceki dört yılında Rahip Brunson ile ilgili dediklerini hatırlıyoruz. ‘Türk ekonomisini mahvederim’ dediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektuptaki çirkin ifadeleri ve o mektuba eklediği PKK terör örgütünün Suriye’deki elebaşı Mazlum Abdi’nin mektubunu da hatırlıyoruz. Peki Trump, şimdi neden Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında böyle güzel şeyler söyledi? Beklentisi ne? Ne tür ödünler koparmak istiyor? Kıbrıs’ta, Suriye’de, Montrö’de, Karadeniz’de, Ege’de yeni tavizler mi gündemde? Bu sorular ister istemez aklıma geliyor. Trump’ın önceki dört yılını da hatırlıyorum. O yüzden ben önümüzdeki süreçte eğer başbaşa görüşme söz konusu olursa, bizim önümüze ne konacak, neler talep edilecek; onu gördükten sonra Trump’ın sevgi dolu sözcükelerini yorumlama taraftarıyım. Şu anda ise iyimser değil, karamsarım.”

‘ABD, Türkiye’den Suriye ve İran konularında işbirliği bekliyor’

ABD’nin dünyaya emperyalist bir perspektiften baktığını anımsatan Prof. Dr. Doster, ABD’nin Türkiye’ye bakış açısının da Suriye ve İran konularında işbirliği talebi çerçevesinde şekilleneceği değerlendirmesinde bulundu:

“Dışişleri bakanlıklarında bu yeni bir üslup olsa gerek. İzlediğimiz zirvelerde biz hiç böyle şeylere tanıklık etmezdik. Heyetler arasında görüşülür, basınla konuşulur, bir-iki soru alınırdı. Şimdi onun yerine tüm görüşme basının önünde yapılıyor. ABD açısından baktığımızda, Amerika’nın emperyalist olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım. ABD’nin kendisine, bölgesine, müttefiklerine, ittifaklarına, hasımlarına, rakiplerine, dünyaya vs. bakış açısı, emperyalist karakteri dikkate alınmadan anlaşılamaz. Aramın iyi olmadığı sol liberaller maalesef ağızlarına emek kavramını, sömürü kavramını almadıkları gibi, emperyalizm kavramını da ağızlarına almadan dış politikayı okumaya çalışıyorlar. ABD’nin bu emperyalist karakterinde ve hegemonya kabiliyetinde bir gerileme, aşınma var ise işte bu ABD’nin bütün müttefikleriyle ilişkilerine, rakiplerine bakışlarına ve NATO’ya bakışına yansır. Bu yeni durum, Türkiye’yi göreli olarak öne çıkarıyor. Türkiye zaten diplomatik ajandası yoğun bir ülke var. Türkiye’yi kim yönetirse yönetsin, Türkiye jeopolitik konumundan dolayı zaten dışişleri bakanının görüşme trafiği en yoğun olan ilk 10 ülkesinden birisidir. Bu dışişleri bakanı ister benim çok sevdiğim değerli hocam Şükrü Sina Gürel olsun, ister beni çok etkilemiş sol Kemalist teorisyen Mümtaz Soysal hocamız olsun; ister Davutoğlu, Hakan Fidan, Çavuşoğlu olsun... Türk Dışişleri Bakanı, partisinden bağımsız olarak dünyadaki en yoğun on dışişleri bakanından biridir. Bunun sebebi Türkiye’nin jeopolitik konumudur, coğrafyasıdır, silahlı kuvvetleridir ve ittifak ilişkileridir. Ortadoğu’da Suriye ile yeni komşu olmuş değiliz.

O yüzden ABD’nin hegemonyasındaki aşınmayı formda tutmadan, ABD’nin bölgesel müttefiklerini daha fazla cepheye sürme ihtiyacını göz önüne almadan, Türkiye’nin ABD nezdindeki önemine ilişkin soruları yanıtlamak bana pek mümkün gözükmüyor. Suriye’de en fazla kazanan nasıl ki İsrail ise, en fazla kaybeden de İran oldu. İster direniş ekseni deyiniz, ister Şii hilali deyiniz. İster İran’ın vekil güçleri deyin. Ama İran’ın Suriye sahasında hem doğrudan zemin kaybettiği aşikar. Hem de İran’ın, İsrail karşıtı ve Suriye ile yakın işbirliği içerisinde olan örgütleri, yani Hamas’ı, Hizbullah vs. çok ciddi güç kaybetti. Kime karşı? Siyonizme, arkasına ABD’yi almış İsrail barbarlığına karşı zayıfladılar. Acaba bu aşamada, İsrail’in İran’ı daha da zayıf düşürmek istediği bu aşamada, ABD Başkanı Trump’ın ‘İran ile anlaşma yakın’ şeklinde açıklama yaptığı bu aşamada, acaba Türkiye’den Suriye’de İsrail ile daha uyumlu olması mı bekleniyor? Yoksa ABD, aynı Türkiye’den İran konusunda daha fazla ABD-İsrail çizgisinde ilerlemesini mi bekliyor? Yoksa ikisini birden mi bekliyor ABD? Bence ikisi birden bekleniyor. Ama burada tabii Türkiye ne kadar esneklik gösterebilir? Türkiye, Kasrı Şirin’den beri değişmeyen sınırı, komşusu olan İran’la ilişkilerini, ABD nam ve hesabına, ABD talepleri uğruna ne kadar gözden geçirebilir? Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. İran, bu coğrafyada devlet geleneği ile, diplomatik hafızasıyla, millet kültürüyle önemli bir bölgesel aktördür. Zemin kaybetse de bu böyledir.”

Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала