Dış Politika Uzmanı Temur: Ukrayna yönetimi ABD ile İngiltere arasında bir çıkmazda

“ABD Başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanması, Rusya’yı ana tehdit olarak gören önceki Biden yönetiminin dış politika çizgisinde Ukrayna konusunda önemli bir kırılma yaşanmasını tetiklemiştir. Zira Trump yönetimi dış politikada başat tehdit olarak Çin’i algılamakta ve ekonomi-politik küresel stratejisinin merkezine bunu koymaktadır. Hal böyle olunca Rusya – Ukrayna savaşında mümkün olan en kısa sürede belirli bir ateşkesin sağlanması ve Rusya’nın Amerikan dış politikasında başat tehdit konumundan düşmesi yönünde çaba söz konusu. Fakat Trump yönetiminin bu yöndeki dış politika çabaları, mevcut Kiev yönetiminin en güçlü savunucu olan İngiltere ile pek örtüşmemektedir. Hatırlarsanız Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin Trump ile kamuoyu önünde gerçekleşen ve diplomatik teamüllere hiçbir şekilde sığmayan küçük düşürücü tartışmasının hemen ardından Zelinskiy, İngiltere Kralı 3. Charles tarafından Sandringham Sarayı ağırlandı ve ardından İngiltere’nin ev sahipliğinde bir dizi Avrupa ülkesinin tepe yöneticilerinin katılımıyla “Ukrayna’ya destek” mesajlarını verilmeye çalışıldı. Köklü İngiliz diplomasi geleneğinin ince zekasına dayalı olarak gerçekleşen bu hamlede Kral Charles’ın, sömürge döneminde ABD’yi yönettikleri ve hatta Beyaz Sarayı yakma kararının burada alındığına dair iddiaların olduğu Sandringham Sarayı’nın seçilmesi bile mevcut ABD yönetimine esasında derin bir diplomatik uyarı mesajı taşımaktadır. Dış etkenler bağlamında ABD ve İngiltere arasında ciddi görüş ayrılığına tabi olan mevcut Ukrayna Savaşı’nda mevcut Zelenskiy yönetiminin Londra çizgisinde hareket etmeyi sürdüreceğini düşünenlerdenim."

“Dolayısıyla Zelenskiy iktidarı Rusya ile olası bir ateşkeste bir tarafta yoğun ABD baskısına boyun eğmek zorunda kalırken, diğer tarafta İngiltere'nin arzu edeceği şekilde Rusya’ya karşı askeri çatışma halini sonlandırmamaya çabalayan açmazdaki bir yönetim profili sergilemektedir. Bu şartlar altında mevcut Kiev yönetimi ABD’nin çok ciddi tehdit ve zorlamaları sonucunda Suudi Arabistan’da barış görüşmelerine gönülsüzce katılmıştır denebilir. Öte yandan Rusya tarafı da sahadaki askeri kazanımlarını sağlamlaştırmaya yönelik bazı hamlelerde bulunarak masaya eli güçlü oturma gayretindedir. Ancak ben, İngiltere’nin bölgesel ve küresel çıkarlarını gözetmeyen bu tür bir barış sürecinin tam anlamıyla sağlanabileceği konusunda ihtiyatlıyım. Zira, İngiltere tarafından bugüne kadar işlenmeye çalışılan ve büyük emek harcanan yeni Avrupa güvenliği denkleminde Rusya başat düşman unsur olarak çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu denklemi bozacak şekilde birden Rusya ile yeniden barışçıl ilişkilere dönülmesi, yukarıda bahsettiğim yenilenen İngiliz grand stratejisini anlamsızlaştırabilecek bir gelişme olur ki bunu Londra yönetiminin ne kadar isteyeceği tartışmaya açıktır”