'Gerçek kutlama eşitliği sağladığımız gün olacak'
Ülkesini seven insan aslında her şeyin içinde olmayı bir görev olarak biliyor. Sonuçta biz sadece doktor, sadece kadın, sadece anne ya da sadece sıradan bir vatandaş değiliz. Aslında bu ülkeyi bütünüyle içine sindirmeye çalışan aydınlarız diye düşünüyorum. Bunun için de her konuda kendimce neleri yönlendirebileceğime ya da nelerin doğru olabileceğime ya da neleri eleştirebileceğime dair birtakım girişimlerde bulunuyorum. Bir kadın hiç yoktan bir cinayetle bu dünyadan koparılıyor.
Ben bir emekçiyim ve ben kendimi bildim bileli emekçiyim. Her zaman kendi kazancımı kendi alın terimle sağlamaya çalışan bir kadın olarak bundan gurur duyuyorum. Çevremde beni örnek almaya çalışan genç kızlara, kadınlara daia şunu söylüyorum onurunuzla yaptığınız her iş değerlidir. Dürüstçe, hak yemeden. Hiçbir zaman çok zirvelerde olmak zorunda değilsiniz. Hiçbir zaman çok zengin olmak gibi bir amacınız olmamalı. Önemli olan o amacınızı sağlarken onurunuzu yitirmemeniz, doğru yoldan ayrılmamanız. Tüm emekçi kadınları, tüm mücadeleci hangi iş yaptığınız hiç önemi yok ama namusuyla, ahlakıyla, dürüstlüğüyle kimsenin hakkını yemeden ki en büyük ahlak hak yememektir bence. Bununla işini yapan ve bu toplumda ve bu dünyada sahibi olabilen herkese selam olsun.
'Cehalet, cesaret demektir'
Sosyal güvencesi olmayan ve bir erkeğe bağlı kadın her zaman için bu travmanın en çok uygulandığı, baskın en çok uygulandığı ve en acıması taraftaki kadın haline dönüştürüldü. Hep bu böyle oldu belki ama şimdi bunun hesabını vermeyen bir birey varsa, toplum bu şekilde yönlendiriliyorsa herkes her şeyi istediği gibi yapma hakkını kendinde bulduğu için önce kadın, çocuk, ne yazık ki masumlar ve hayvanlar ki bunun için de mücadele vermeye çalışıyoruz. Savunmasız olanlar bu vahşetten ve bu medeniyetten uzaklaşmış halimizden payını alıyorlar. Onun için her şeyin başı aslında eğitim. Biz eğitimin içini boşaltıyoruz gitgide. Tamamen karanlık bir döneme doğru gidiyoruz. Okulların her biri kurslara çevrilmiş durumda. Sanki bir dini eğitimle yönlendirmeler yapılıyor. Din dediğimiz şey zaten bir yaşayış biçiminin insanlara sunulmasıdır. Aslında her zaman için önce söylediği hak yememektir. Ve insanların birbirine saygı duymasıyladır, kul hakkıyla gelmedir. Ama din dediğimiz şey de tamamen içi boşaltılmış. Eğitimin içi zaten buna uygun olarak boşaltılmış. Kısacası aslında her şey eğitimle başlıyor. Eğitimin içi boşaldıkça cehalet. Cehalet, cesaret demektir. Cahil cesareti diyoruz. Onlar zaten önü tamamen böyle bir önündeki baraj kaldırılmış bir azgın su gibi ortalığa yayılıyorlar ve tüm şiddetini bu insanların üzerinde kullanarak tatmin oluyorlar. Ve insanların birbirine saygısı kalmadı.
'Erkeklik algısı hem kadınlara hem de erkeklere zarar veriyor'
En üzüldüğüm nokta aslında Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyor olmak zorunda olmamız. Çünkü Dünya Erkekler Günü'nü kutlamıyoruz. Neden? Çünkü öyle bir ayrımcılık söz konusu değil. Biz bunu kutluyor olmamız, bunu anıyor olmamız aslında ayrımcılığın hala devam ettiğinin kanıtlarından biri. Kutlamaya gerek duyuyoruz, anmaya gerek duyuyoruz ve bunu yapıyoruz ama asıl kutlama ne zaman olur biliyor musun? Kutlama gerek duymadığımız zaman. Asıl o zaman gerçek anlamda kadın, erkek toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmış olur. Sadece insan olduğumuz için birbirimizin kıymetini bilebildiğimiz, birbirimize değer verebildiğimiz bir dünya yaratabilmeyi istiyoruz. Ama tabii ki şu anda dünyanın gerçekleriyle bu dil maalesef örtüşmüyor. Daha geçen sene bile ne yazık ki 397 kadın öldürüldü. Bazen diyorlar ki kadın cinayetleri tamam, çok üzülüyorsunuz, bunları dile getiriyorsunuz ama erkekler daha çok öldürülüyor kadınlardan diyorlar. Bunu anlamaları lazım. Erkekleri öldüren de erkekler. erkek şiddeti, o iri şiddet dediğimiz şey aslında zaten kadını da vuran, erkeği de vuran mevzu. Hiçbir erkek sırf erkek olduğu için ya da erkeklik rolünü yerine getirmediği için öldürülmüyor. Bu ölümler aslında erkeklik dediğimiz o kavram nedeniyle oluyor. Erkeklik kavramı ço insana göre rekabetçi olur, saldırgan olur, agresif olur, erkek şöyle bir vurdu mu oturur, bütün bu algılar ve saldırganlık yüzünden erkekliği saldırganlıkla özdeşleştirenler var. Sahte ve zararlı erkeklik kültürü yüzünden erkekler de zarar görüyor. Erkeklerin ölmesine neden olan kadınlar değil, erkekleri öldürenler de kadınlar değil. Dolayısıyla bunun farkına varmamız gerekiyor.
Son dönemdeki şarkılarda sürekli kadınlara sahip olmaktan, arabalara sahip olmaktan, mal mülk sahip olmaktan bahseden bir erkekler ordusu var. Bu gerçek bir erkeklik midir? Benim için erkek çok değerli bir insan varlığı, kadın gibi. Erkek olabilmek için zaten önce insan olabilmek lazım. İnsan olan da zaten kendinden zayıf gördüğü bir varlığa şiddet uygulama eyleminde bulunan bir varlık nasıl insan olabilir ki? İnsan olmayan nasıl erkek olabilir? Dolayısıyla mevzu erkekler değil, mevzu yaratılan sahte erkeklik algısı, sahte rol. Çünkü bu erkeklik algısı hem kadınlara zarar veriyor hem erkeklere.
Adaletsizlik politikası izleniyor'
Hepimizin bildiği gibi İstanbul Sözleşmesi vardı bizim. Bir gece yarısı tek bir imzayla çekildik bu sözleşmeden. Tabii ki bu çekilme kararı da hukuka uygun değil. Özellikle Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine dikkat çekmek istiyorum. Devlet tarafından açıklanan bir veri yok ne yazık ki. Bu verilere baktığımızda aslında İstanbul Sözleşmesi, kadınların can simidi dediğimiz bu sözleşmeden çekildikten sonra sözleşmenin yürürlükte olduğu tarihlere oranla ciddi anlamda bir artış söz konusu. İstanbul Sözleşmesi'nin yansıması olan, iç hukuktaki yansıması olan bir 6284 sayılı kanunumuz var. Bu kanunun etkin bir şekilde uygulanmadığını görüyoruz aslında. Bu kanunun etkin bir şekilde uygulanması, şiddet vakalarının ciddi anlamda azalacağını göreceğiz.

