- Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘BM Güvenlik Konseyi’nde genişleme mümkün ama büyük çalkantı olmadan veto mekanizması değişmez’

Abone ol
Prof. Mustafa Türkeş'e göre, değişen uluslararası politikalar BM ve Güvenlik Konseyi’nde reform çağrılarını yükseltirken, tartışmaları anlamak için geçmiş reformlara bakmak gerek. Türkeş, Konsey’de yeni genişlemeyi olası görse de beş daimi üyenin veto hakkının değiştirilmesini mümkün bulmuyor.
Birleşmiş Milletler’in 78’inci Genel Kurul çalışmaları, 193 üye ülkenin temsilcilerinin, küresel gündeme hitap ettiği bir sahne olurken, en dikkat çekici tartışmalardan birisi ‘BM’de reform’ taleplerinin bu kez daha yüksek sesle dile getirilmesi oldu. BM reformu epeydir gündemde. Ancak bu yılki BM oturumları ‘Küresel Güney’ mefhumunun öne çıktığı bir dönemde özellikle gelişmekte olan ülkelerin, BM mekanizmasında daha etkili rol oynamak arzularını dile getirdikleri bir zemine dönüştü.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye adına son yıllarda öne çıkarmaya çalıştığı ‘Dünya 5’ten büyüktür’ mottosunu daha güçlü tekrarlama fırsatını buldu. Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’nın dışişleri bakanları New York’ta bir araya gelerek Güvenlik Konseyi’nde reform taleplerinin aciliyetini dile getiren ortak bir açıklama yayınladılar. Günümüz küresel gerçeklikleri yansıtacak daha adil, duyarlı ve etkin bir konsey için hükümetler arası müzakerelerin hızlandırılması çağrısında bulundular.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BM Güvenlik Konseyi’ni, Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan ülke sayısının artırılması yoluyla genişletme talebinin arttığına dikkat çekerken, “Uzun yıllardır yürürlükte olan kriterler, ülkelerin dünya meselelerindeki gerçek ağırlığını yansıtmıyor ve yapay olarak NATO ve AB ülkeleri vatandaşlarının aşırı hakimiyetini sağlıyor” anımsatması yaptı. Lavrov, küresel yönetişim mimarisinde duyulan reform ihtiyacına dikkat çekerken, sadece BM değil, IMF ve Dünya Bankası’ndaki eşitsiz duruma dikkat çekti.
BM’de reform taleplerini ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Profesör Dr. Mustafa Türkeş konuştuk.

‘Beş daimi üyenin veto hakkı, BM’nin ana yapısını oluşturan bir şey’

Prof. Mustafa Türkeş’e göre BM reformunu ele alırken geçmiş tartışmaları hatırlamakta fayda var:
“BM’nin ilk oluşum sürecinde çeşitli müzakereler yapıldı. O müzakereler esas itibariyle 2. Dünya Savaşı’nın bir çıktısı olarak yürütülen ve zafer kazanan aktörlerin bir araya gelerek, kısmen de bu koalisyonun süreceği varsayımıyla yapılan bir hareketti. 1945’te oluşturulan yapı, 1941-1942’den itibaren, SSCB ve Batı ülkeleri arasında oluşturulan ve süreceği varsayılan ilişkilere binaen inşa edildi. Her aktör, kendi pozisyonunu koruyacak bir Güvenlik Konseyi kurdu. BMGK’nin beş daimi üyesinin veto hakkı, baştan beri BM’nin ana yapısını oluşturan bir şey. Şimdi bunun üzerine çeşitli reform denemeleri yapıldı. Bazıları gerçekleşti ama baktığımız zaman gerçekleşen reformlar ya da değişimler, aslında genişleme yani Güvenlik Konseyi’nin sayısının artmasıyla ilgili. Yoksa beş üyenin statüsündeki bir değişime referans noktası bugüne kadar oluşturmadı.”

‘Almanya ve Japonya da veto hakkı talep etti’

Türkeş, daimi veto hakkına ilişkin taleplerin Soğuk Savaş’ın bitimiyle yükseltildiğini, bu taleplerin de ekonomisi güçlenen ve ABD’nin ‘sıkı müttefikleri’ Almanya ve Japonya’dan geldiğini kaydetti:
“Halbuki bugün dile getirilen, talep edilen, çok da yeni sayılmayan, özellikle Soğuk Savaş’ın bitiminden itibaren Almanya ve Japonya’nın taleplerine bakarsak, bunlar eski taleplerden farklılaşır. Gelişmiş, ekonomisi güçlü, dolayısıyla BM’ye katkıda bulunabilecek aktörlerdir. Dolayısıyla onlar da daimi üyelerin veto hakkını talep etti. Tartışmalar yapıldı fakat son tahlilde bu talepler gerçekleşmedi. İlk değişim talebi aslında 1951-1952 tarihlerine denk düşer. 1946’da yapılan bir ‘Gentlemen antlaşması’ vardır. SSCB, ABD ve İngiltere’nin bulunduğu, ‘birbirimizi karşılıklı veto etmeyelim, karşılığında da daimi olmayan üyeler meselesinde kendi devletlerimizin önerilerini reddetmeyelm’ temalı bir antlaşmaydı. 1951-1952’de bu bozuldu. Daha sonra çeşitli öneriler gündeme geldi. Komünist Çin meselesi gündeme geldi. 1963 Reformu’na bakarsanız aslında burada yapılan değişim, Sovyetler’in politikasıyla ABD’nin politikasının, daha sonra ABD’nin bunu kendi lehine dönüştürmesinin de incelemesi yapılabilir. Yani söylemek istediğim şu; yapılan öneriler aslında uluslararası politikada çok hızlı manevralarla, baştaki hedefin dışına da çıkarılabilir.”

‘Dünya 5’ten büyüktür ifadesi görünüşte çok şık ama içinin doldurulması gerek’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği ‘Dünya 5’ten büyüktür’ tezinin görünüşte şık olduğunu belirten Prof. Türkeş, ancak bu tezin içinin doldurulması ve gerekçelendirilmesi gerektiğini anımsattı. Türkeş, bu talebin uluslararası ilişkilerdeki anlamının ise veto hakkına sahip beş kurucu üyenin hedef alınması olacağını vurguladı:
“Türkiye’nin de bu yönde talepleri var. İlk Erdoğan mı söyledi Gül mü hatırlamıyorum, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ klişesi görünüşte çok şık. Ancak içi nasıl doldurulacak? Bu çok ciddi bir soru. Yani siz, bunu dediğinizde, uluslararası politikada anlamı şudur: Hedef aldığınız Güvenlik Konseyi’nin genişlemesi değil, veto hakkına sahip beş kurucu üye olur. Onlara resmen ‘Siz adil değilsiniz’ diyorsunuz. Yani bu özellikle veto hakkına sahip üyelerin yapısında bir değişim gereğine işaret eder ve bu çok iddialı bir şey. Bu işte Latin Amerika olsun, Bağlantısızlar Grubu olsun, bunların geçmişte yaptığı önerilerin hepsine baktığınızda şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün: Tarihte yapılan öneriler, örneğin 1963’te Asya-Afrika Grubu’nun önerisinden çıktı ne oldu, derseniz, BM Güvenlik Konseyi’ne 10 geçici üye eklendi. Yani daimi beş üyenin statüsüne kimse dokunmadı. Siz Türkiye veya başka bir ülke olarak buna meydan okuyorsanız, bunu gerekçelendirmeniz gerekir.”

‘BM Güvenlik Konseyi’nin tartışmaları eşitlikten söz etmez. Coğrafi bir hakkaniyetten söz edilir’

Türkeş, Konsey’le ilgili tartışmalarda ‘katkı sağlayabilme’ olduğu kadar ‘eşitlikten’ değil ‘coğrafi hakkaniyetten’ söz edildiğini anımsattı:
“Kim nasıl gerekçelendiriyor, diyorsanız birkaç örnekten bahsedebiliriz. Öncelikle Güvenlik Konseyi üyelerinin katkı sağlayabilecek bir konumda olması gerekmektedir. Coğrafi bir hakkaniyetten söz edilir. BM Güvenlik Konseyi’nin tartışmaları eşitlikten söz etmez. O ibare hakça anlamındadır. ‘Equity’ yani, ‘equality’ değil. Aradaki fark da ciddi bir fark. Dolayısıyla bu iki şey üzerinden hareketle bir çıkış yapıyorsunuz. Bunu geçmişte Latin Amerika ülkeleri yaptı. Bugünlerdeki tartışma da esas itibariyle şöyle: Giderek Küresel Güney olarak tanımlanan ülkelerin, bu hakkaniyet olmayan, temsiliyette ciddi sorunların bulunduğu ve çözüm üretme konusunda şu ana kadar beş daimi üyeyi hedef alan bir öneri gelmiş değil. Evet Türkiye’nin bu yönde bir eleştirisi oldu ama içi doldurulmuş ve öncülük edebilecek bir şey var mı, gördüğüm kadarıyla ciddi soru işaretleri var burada. Gelişmekte olan ülkelerin liderliğine soyunmak, sizin ancak kalkınmacı bir politika izlemenizle mümkün olabilir.”

‘Din ve kimlik temelli argümanlar çok riskli’

Diğer yandan İslam ülkeleri üzerinden geliştirilen tartışmalara da dikkat çeken Türkeş, uluslararası politikada din ve kimlik temelli argümanların geri tepebileceğini anımsattı:
“Bir de Türkiye’nin önerisinde zaman zaman kimlik meselesi üzerinden argüman üretilmeye çalışılıyor. Doğrusunu isterseniz bunu çok riskli buluyorum. BM’de İslam ülkelerinin temsil edilmediği, uluslararası politikada dini kimlik üzerinden söylem üretmeye çalışırsanız, baştan dezavantajlısınız demektir. Ülke içinde izlenen böyle laikliği yontan, aşındıran bir politikayla, uluslararası politikada laikliğe dayanmayan bir şey uygulamaya kalkarsanız, oradaki tepki çok daha büyük olur. Böyle argümanlar telaffuz edilirken bunun çıktısının ne olacağının da iyi düşünülmesi lazım. Böyle şeyler laf olsun diye söylenmez.”

‘Büyük bir çalkantı olmadan veto hakkından vazgeçmezler’

Prof. Mustafa Türkeş, veto hakkına yönelik değişimlerin mümkün olmadığı görüşünde. Beş üyenin aynı anda veto hakkından vazgeçmeyeceğini de anımsatan Türkeş, bu tarz köklü değişimler için tıpkı 2. Dünya Savaşı gibi büyük jeopolitik çalkantılar yaşanması gerektiğini belirtti:
“Gelelim Latin Amerika ülkelerine ve Afrika’ya. Bunlar ne yapmaya çalışıyor. Benim tahminim şu: Brezilya’nın, Güney Afrika’nın ileri sürdüğü görüşler aslında daimi üyelik talebinde bulunmaları, haklı bir gerekçeye dayanabilir. Ama bunu değiştirmek, o gerekçenin haklılığı ile yeterli olmuyor. Yani Birleşmiş Milletler, büyük bir savaş sonrasında oluşturulan, yani savaş koşullarının yarattığı bir şey. Yani büyük bir çalkantı olmadan, o beş daimi üyenin hiçbirinin tek başına veya birkaçının birlikte veto haklarından vazgeçeceğini zannetmiyorum. Ve BM Şartı’na göre, bunu birinin veto etmesiyle o sistemi bloke etmek mümkün. Yani 108’inci maddeye bakınca çok net görürsünüz. Diğer maddelere bakmaya gerek yok. O maddede der ki, ‘beş üyeden birisinin veto etmesi yeterlidir’.”

‘BM Şartı içindeki maddelerle yapmak hukuken mümkün değildir’

Mustafa Türkeş, BM Genel Kurulu’nun çıkaracağı herhangi bir kararın tek bir daimi üye vetosu ile geçersiz kılınabileceği, bu sebeple hukuken veto hakkı üzerinde reform yapma yolunun tıkalı olduğunu da vurguladı:
“Hep Rusya’yı suçlarlar veto için ama durum öyle değildir. Genişleme konusunda İngiltere’ye bakın. Diğerleri veto etmeyecekse o eder, ama diğerlerinin edeceğini sezince sessiz durabilir. Tartışma neye evriliyor? Evet Brezilya, Güney Afrika, Hindistan olabilir. Bu talepler neye evrilebilir? Bunu diplomatik olarak ABD, ‘Değişen ne? SSCB dağıldı, ardıl ülke olarak Rusya üstlendi. Onlar da bugün zorda durumda, Bunu değiştirelim’ tarzı bir argümana çevirmek isteyebilir, Hindistan’ın hatta Almanya ve Japonya’nın bu tür taleplerini o beş üyeden, Çin ya da Rusya’nın pozisyonuna yönelik diplomatik bir girişime dönüştürmek isteyebilir. Bunun ötesinde ABD de, Rusya da, Çin de bilir. Veto hakkına sahip bir üye ‘hayır’ dediği anda, isterseniz Genel Kurul’dan konferans yoluyla karar çıkarın... Karar çıkarabilirsiniz, ama bunun çıktısı olarak ancak herhangi bir ülkeyi köşeye sıkıştırılmış noktada yakalayacak olurlarsa, o zaman o konferans kararları ancak zorla uygulanabilecek şekilde gündeme getirilebilir. Normalde hukuki yollarla veto hakkını beş daimi üyenin elinden alacak veya o beş üyenin sayısını arttıracak bir karar alırlar mı emin değilim.

‘Toplam Güvenlik Konseyi üye sayısı 20’ye de çıkabilir’

Türkeş, uluslararası politikada ciddi değişimlerin söz konusu olduğunu da belirtirken, veto hakkının genişlemesi söz konusu olmasa da Konsey'in üye sayısında artışa gidilebileceğini ekledi:
“Zaten Almanya ve Japonya’nın talepleri de BM Şartı’na tam oturmuyor. 51’inci madde doğru okunmuyor. 51’inci maddeye bakarsanız, bölgesel tehdit olarak tanımlanan şey üç ülkeyi hedef alır aslında. Almanya, İtalya ve Japonya’dır. Eğer o maddeyi çalıştırmak istiyorsanız, eğer o ülkelerden biri tehdit oluşturacak olursa, 51’inci maddeyi çok rahat çalıştırırsınız. Ama Çinlilerde böyle olmaz. BM Şartı’nın 7’inci bölümünü bir dayatma gücü olarak kullanma yönünde tartışmalar da var. Bir şey değişti mi? Evet, uluslararası politika anlamında ciddi değişimler söz konusu. BM yapısında büyük bir değişme var mı? Yok. Şöyle yok: Ana eksen aynı, ufak genişlemer oldu. BM Güvenlik Konseyi üyeleri arttı ancak o daimi üyelerin hiçbirisi kendi konumuna dokundurtmadı. Artık Türkiye’nin, Brezilya’nın, Almanya’nın talebiyle onlara dokundururlar mı, onu bilemem. Kazanılmış bir hak görülüyor bu. Ben daimi üye sayısının artacağını düşünmüyorum. Beş tane veto hakkına sahip daimi üyenin genişlemesi söz konusu olmaz. Ama toplam güvenlik konseyi üye sayısı 20’ye de çıkabilir. Ama son tahlilde bu genişleme de o beş üyenin veto hakkını elinden almaz. Anlamlıdır bu değişim, doğrudur. Hakça bir temsil için gereklidir. Ama bunu BM Şartı içindeki maddelerle yapmak hukuken mümkün değildir. En kötü ihtimalle İngiltere ve Fransa veto eder zaten.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала