"Liralaşma stratejisi; sağlık, eğitim ve ulaştırma gibi temel alanlarda altyapı sorunlarını büyük ölçüde çözen ve birçok sektörde dışa bağımlılığı azaltacak büyük atılımlar yaparak küresel göreli üstünlük kazanımları elde eden ve bütün bunları mali dengesini koruyarak başaran Türkiye ekonomisinin kalıcı fiyat istikrarını ve finansal istikrarı yakalayabilmesi için sürekli geliştirilen kapsamlı politika çerçevesini ortaya koymaktadır. Kalıcı fiyat istikrarının önündeki başlıca iki engelin gelişmiş ve benzer nitelikteki gelişmekte olan ülkelere kıyasla hanehalkı, firma ve banka bilançolarında yerel para ikamesinin yüksek olması ve cari işlemler dengesinin süregelen şekilde açık vermesi olduğu değerlendirilmektedir. Birbiriyle de ilişkili bu iki kırılganlığın yüksek seviyelere ulaşması aktarım mekanizmasını olumsuz etkileyerek ve sıklıkla zayıflatarak para politikasının etkinliğini azaltmakta, ekonominin dışsal şoklara duyarlılığını artırmakta ve büyüme ile fiyat istikrarı arasındaki ödünleşimin yüksek kalmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede TCMB 2021 yılı Aralık ayı Para Politikası Kurulu kararında fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla geniş kapsamlı politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürüteceğini duyurmuştur. Ocak ve Nisan 2022 Enflasyon Raporlarında ise “Liralaşma Stratejisi”, politika gözden geçirme sürecinin asli unsuru olarak kamuoyu ile paylaşılmıştır. Dolarizasyonun yüksek olması, ekonominin yurt içi veya yurt dışı kaynaklı şoklara hassasiyetini artırmakta ve belli aralıklarla döviz kurlarında ekonomik temellerden uzak fiyat oluşumlarına neden olmaktadır. Bu durum, para politikasının kur üzerindeki baskıları hafifletebilmek için etki alanı dışındaki şoklara sıkılaştırıcı tepki vermesini gerektirmiştir. Yüksek cari açık veren bir ekonomide döviz kurundaki oynaklıklara yönelik parasal sıkılaştırma tepkisi yurt içi talebi baskılayarak cari açığı yalnızca kısa vadede azaltırken, enflasyon üzerinde sadece kısmi kontrol ve geçici bir düşüş sağlamaktadır. Ancak ekonominin potansiyeline dönmesiyle birlikte enflasyon ve cari açık yeniden sürdürülemez seviyelere çıkmakta, döviz kurlarındaki artış enflasyon görünümü üzerinde ek baskı unsuru olurken para politikasında erken ve verimsiz bir sıkılaşma ihtiyacı doğurmaktadır. Bu haliyle yüksek dolarizasyon kur şoklarının büyüklüğünü ve enflasyon üzerindeki kur geçişkenliğini artırırken, sermaye akımları kaynaklı kredi döngülerine duyarlı büyüme yapısı da cari denge ve dolayısıyla döviz kuru üzerinde ek baskı unsuru olmaktadır. Süreç zamanla bir kısır döngüye evrilmektedir. Kur geçişkenliğine ilave olarak yabancı para ağırlığı yüksek olan bilançolar nedeniyle fiyatlama davranışları ve enflasyon beklentilerinin de döviz kuru duyarlılığı yüksek olmaktadır. Öte yandan gerçek ve tüzel kişi tasarruflarında yabancı para ağırlığının yüksek olmasından ötürü döviz kuru artışlarına bağlı olarak oluşan servet etkisi iç talebi besleyerek enflasyon üzerinde ilave baskı oluştururken, cari dengede döviz kuru artışı kaynaklı beklenen iyileşmeyi sınırlandırmaktadır. Böylece yüksek dolarizasyon, enflasyonu kur artışı kaynaklı maliyetlerin üzerinde artırırken cari açığı da katılaştırarak kalıcı fiyat istikrarı önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Bu nedenlerle, dolarizasyonun, yani ülke ekonomisinin ve finansal sisteminin temel aktarımlarının kısmen yabancı paraya bağımlı hale gelmesinin göreli fiyatlarla geçici olarak değil yapısal ve kalıcı olarak bertaraf edilmesi, TCMB’nin ve ilgili tüm kurumların liralaşma stratejisinin temel hedefi olarak tanımlanmış durumdadır. Bu noktada, küresel finansal kriz sonrasındaki dönemde uygulanan bazı politikaların yan etkisi olarak dolarizasyonun yapısal olarak arttığı gözlemi önemlidir. Yabancı para sözleşme serbestisi, rezerv opsiyon mekanizması (ROM) ve yurt dışı para takası fonlamasının giderek yükselmesi de dolarizasyonun artmasına neden olmuştur. Nitekim, finansal sistemin mevduat ve kredi dolarizasyonu, 2010’da gerilemiş olduğu yüzde 30’lar seviyesinden kademeli bir şekilde yüzde 50’ler seviyesinin üzerine çıkmıştır. Küresel likidite bolluğunun yaşandığı 2010 sonrası dönemde; firmalara getirilen yabancı para borçlanma serbestisi ile döviz geliri olmayanlar dahil firmaların yüksek oranda yabancı para cinsi kredi kullanımı kolaylaştırılırken, bankalara yabancı para likidite yönetiminde getirilen kolaylıklar ile bankacılık sisteminde bilanço içi ve dışı aktif, pasif ve varlık dolarizasyon eğilimleri ek güç kazanmıştır. Türk lirası zorunlu karşılıklar yükseltilirken yabancı para zorunlu karşılıklar düşürülmüş, ayrıca bankalara ROM ile fazla dövizleri karşılığında Türk lirası likiditeye erişim imkânı tanınarak bankaların yabancı para fon toplaması teşvik edilmiştir. Söz konusu dönemde banka bilançolarındaki yabancı para varlık ve yükümlülüklerin payı hızla artarken bankaların, fazla döviz likiditelerini yurt dışında para takası ile serbestçe Türk lirasına dönüştürmeleri de yabancı para mevduat toplama tercihlerini teşvik etmiştir. Kalıcı çözümlere öncelik verilmesinde gözlenen gecikmeler, dış dengenin sürdürülebilirliğine zarar vermeye devam etmiştir. Ayrıca, işçi dövizleri gibi ekonomide yabancı para finansman dengesine katkı sunan güvenilir ve sürekli döviz kaynaklarının devreden çıkarılması ile kronik cari açık veren ülke ekonomisi kısa vadeli yabancı sermaye akımlarına daha da muhtaç hale gelmiştir. Dış piyasalarda da Türk lirası ile spekülatif pozisyonlar daha da kalıcı şekilde tercih edilmeye başlanmıştır."