‘İran’a yönelik suikastlar ile nükleer mesele üzerinden örtülü savaş dönemine yeniden döndük’
21:44 14.06.2022 (güncellendi: 11:45 16.06.2022)
‘İran’a yönelik suikastlar ile nükleer mesele üzerinden örtülü savaş dönemine yeniden döndük’
Abone ol
Alptekin Dursunoğlu’na göre, Kariş deniz sahası gaz potansiyeliyle ekonomik krizdeki Lübnan için hayati önemde ancak iç siyasi bölünmüşlük haklarını aramasına engel teşkil ediyor. İsrail ile Lübnan arasında sert retoriğe karşılık savaş beklemeyen Dursunoğlu, ABD ve İsrail'in İran ile örtülü savaşının ise yoğunlaştığını vurguladı.
ABD'nin 'kundakçılığı' yaptığı Ukrayna çatışması nedeniyle Rusya'yı hedef alan 'ekonomik savaş' küresel enerji krizini tetiklemişken, Ortadoğu'da yeni bir gerilim yükseliyor. İsrail ile Lübnan'ın Ekim 2020'de BM gözetiminde başlattığı müzakereler donmuşken, enerji kaynakları bakımından öne çıkan ihtilaflı Kariş deniz sahasına üzerinden yine 'savaş söylemleri' devreye sokuldu.
Bir Yunan-Britanya firması İsrail için Karış bölgesine 5 Haziran'da gemi gönderdi. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah firmanın derhal çekilmesini talep edip "Aksi halde gemi mürettebatı ve meydana gelecek maddi zarardan (Yunanistan) sorumlu olacak” vurgusu yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Savunma Bakanı Benny Gantz ve Enerji Bakanı Karin Elharrar ‘Kariş’in ‘İsrail’in mülkü olduğunu’ ileri sürdü. İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, Lübnan'da imha edilecek binlerce hedefin belirlendiğini açıkladı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ise deniz sınırını çizilmesi için BM'den ABD arabuluculuğuna bırakılmış müzakerelerin yeniden başlatılması için harekete geçti. ABD Dışişleri'nin aynı zamanda İsrail vatandaşı da olan Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein bölge ziyaretine başlarken, Lübnan televizyonuyla söyleşisinde Lübnan'ın 'haklarını çok da fazla aramamasını' salık verdi.
Gerilim ağır enerji krizi yaşayan iflastaki Lübnan'da seçimlere rağmen yine hükümetin de kurulamadığı bir ortamda uluslararası krediler peşinde koştuğu bir döneme denk geliyor. Yine İsrail'in İran ile örtülü savaşının etkileri de bölgede hissediliyor.
ABD-İsrail ve Lübnan-İran eksenindeki gelişmeleri Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve araştırmacı yazar Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
'Lübnan kendi iç siyasi dengeleri nedeniyle Şeba Çiftlikleri’ni bir dönem neredeyse bize ait değildir noktasına getirmişti'
Alptekin Dursunoğlu'na göre İsrail ile Lübnan arasında ihtilaflı Kariş deniz sahası üzerinden yaşanırken, kara sınırında da el Gacer ve Şeba çiftlikleri gibi işgal altında bölgeler bulunuyor. Dursunoğlu, Beyrut'un iç siyasi dengeleri yüzünden topraklarını savunamaz hale geldiğini belirtirken, Şeba çiftlikleri konusunda Nasrallah'ın 'alaycı konuşmasına' atıf yaptı:
“Akdeniz’de Lübnan ile ırkçı İsrail rejimi arasında 29. hat diye bilinen bir bölge var. Oranın yaklaşık 1500 km karelik alanına tekabül ediyor Kariş gaz sahası. Lübnan tarafı bunu 2021’in Aralık ayında BM’ye de bildiriyor, burasının ırkçı rejimle Lübnan arasında ihtilaflı bir bölge olduğunu söylüyor. Bu noktada sorun teşkil eden husus, İsrail’in orayı sanki tamamen kendisine ait bir yer olarak görmesi ve orada gaz arama-sondaj çalışması için gemi göndermesi. Lübnan da 2021’den beri buranın çözümlenmemiş bir yer olduğunu, dolayısıyla İsrail tarafının oraya gemi göndermesinin açıkça Lübnan deniz sahasına bir tecavüz olduğunu ifade ediyor. Temel tartışma noktası bu. Lübnan tarafıyla İsrail arasında sadece denizde değil karada da bu şekilde ihtilaflı yerler var. Hatta açıkça İsrail rejiminin işgali altında olan Lübnan bölgeleri var. El-Gacer ve Şeba Çiftlikleri gibi. İşgal altında olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Fakat Lübnan tarafı maalesef kendi iç siyasi dengeleri nedeniyle Şeba Çiftlikleri’ni bir dönem neredeyse bize ait değildir noktasına getirmişti. Hizbullah Genel Sekreteri bir konuşmasında bunu alay konusu yaparak dile getirmişti. Şeba Çiftlikleri’nin İsrail rejiminin işgali altında olduğunun kabul edilmesi, Lübnan devletine kendi topraklarını kurtarmak konusunda sorumluluk yükleyeceği ve Hizbullah’ın silahının ülkenin savunması için ne kadar önemli olduğunun itirafı olacağı için bir dönem Lübnanlı yetkililer adeta Şeba Çiftlikleri Lübnan’a ait değilmiş gibi davranıyordu. Nasrullah, bir konuşmasında bu duruma dikkat çekerek, “Suriyeliler Şeba Çiftlikleri bize ait değil, diyor. Filistinliler de bize ait değil diyor, İsrail zaten gasıp ve işgalci olduğundan buranın kendilerine ait olmadığını biliyor. Bizimkiler de bize ait değil diyorlar. Peki bu Şeba Çiftlikleri kimin? Yakında BM’de Şeba Çiftlikleri Cumhuriyeti diye yeni bir devlet kurulursa şaşılmaz!” demişti.
'Lübnan açısından sorun siyasi bir kararlılık ve bir devlet iradesinin sergilenmesi'
Dursunoğlu, İsrail ve Lübnan arasında arabuluculuk yapan Hochstein'ın İsrail ordusunda askerlik yapmış bir isim olmasındaki ironiye vurgu yaptı. Dursunoğlu, Lübnan devletinin kendi ulusal servetine Hizbullah'ın burayı güç kullanarak koruması ihtimali nedeniyle sahip çıkamaz halde olduğunun da altını çizdi:
“Lübnan ile ırkçı İsrail rejiminin deniz sahasındaki sınırlarının belirlenmesi konusu genel bir dosya. 2011’den beri parça parça devam eden, 2020’den itibaren de masada duran konu bu. Kariş gaz sahasıyla birlikte bu mesele yeniden gündeme geldi. Amerikalı arabulucu da enteresan. İsrail ordusunda askerlik yapmış, işgal altındaki Filistin topraklarında doğmuş biri. İsrail vatandaşlığı var ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda danışmanlık yapıyor. Bu adam Lübnan ile İsrail arasındaki meselede güya arabuluculuk yapıyor. Şeba Çiftlikleri’ni şunun için örnek verdim. Lübnan hükümeti eğer burası bize aittir ve İsrail rejiminin yaptığı Lübnan’ın ulusal servetine ve deniz sahasına yönelik bir tecavüzdür derse, Hizbullah, oranın savunmasını üstlenmeye hazır olduğunu söylüyor. Hizbullah 'yeter ki hükümet Kariş Lübnan’a aittir ve İsrail bizim deniz sahamızı ihlal etmiştir desin biz oranın korunmasını güç kullanma da dahil olmak üzere sağlarız' diyor. Yani Lübnan açısından sorun siyasi bir kararlılık ve bir devlet iradesinin sergilenmesi. Hizbullah’ın bu çıkışıyla beraber doğal olarak cumhurbaşkanı başta olmak üzere Lübnan hükümeti de Kariş konusunda duyarlı davranmaya özen gösteriyor."
'Kariş gaz sahasında gaz bulunursa bu, Lübnan için hayati öneme sahip bir kaynak olur'
Lübnan’ın olağanüstü bir ekonomik kriz yaşadığını anımsatan Dursunoğlu, Kariş gaz sahasında gaz bulunursa hayati öneme sahip olacağını vurguladı. Lübnan tarafında da İsrail tarafında da 'kararlılık' görüntüsüne atıf yapan Dursunoğlu, sert retoriğe karşın İsrail'in yeni bir savaşta sıkıntılar yaşayabileceği değerlendirmesinde bulundu:
"Lübnan’ın olağanüstü bir şekilde ekonomik kriz yaşıyor. Kariş gaz sahasında gaz bulunursa bu, Lübnan için hayati öneme sahip bir kaynak olur. Oranın İsrail’e bırakılması kolay bir mesele değil. Bu savaşa gider mi? Hizbullah’ta ciddi bir kararlılık var, Lübnan tarafı süreci yakından izliyor. Lübnan tarafı derken hükümeti kastetmiyorum; zira seçim sonrası kurulmuş bir hükümet yok. Genel anlamda Lübnan devleti ve halkı konuya duyarlı gözüküyor. Irkçı İsrail rejimi tarafında da kararlı bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Askeri liderleri yaptıkları açıklamalarda Lübnan’da sivil yerleşimleri dahi bombalayacaklarını ima ederek tehditler savurdu. Ancak işin uzmanı olan askeri komutan ve analistler savaşın kolay bir seçenek olmadığının bilincinde. Lübnan’la yeni bir savaş olması durumunda, İsrail rejimi, sadece stratejik tesisleriyle ilgili kayıplar yaşamayacak, varlığını sürdürmesi tartışmalı hale gelecek. Bunu İsrailliler de çok iyi biliyor.”
'Yunanistan mahkemesi İran gemisine el koyma kararını iptal etti gemiyi ve petrolü İran’a iade etme kararı verdi'
Dursunoğlu, Kariş’e gelen sondaj gemisinin Yunanistan’a ait olmasıyla doğrudan bağlantı bulunmasa da ABD ve İsrail'in denizlerde İran'a karşı petrol tankerlerine el koyma yoluyla adeta 'açık savaş başlattığını' anımsattı. Dursunoğlu, daha önce Britanya ile yaşanan gemi el koyma gerilimi yaşanmışken bu kez olayların Yunanistan'la bağlantılı geçmesine dikkat çekti:
“Kariş’e gelen sondaj gemisinin Yunanistan’a ait olmasıyla Yunanistan’ın İran’da tankerlere el koyması doğrudan ilişkili olmayabilir. Ancak şöyle genel bir bağlantı var. Yunanistan’ı hariç tutarak söylüyorum. İsrail ve Amerika ile İran arasında başta Suriye meselesi olmak üzere nükleer programla bütünleşik olarak büyük bir savaş hali var. 2019’da ırkçı İsrail rejimi, İran’ın gemilerine yönelik açık bir savaş başlatmıştı. Amerikan basınına da açıkça sayı vererek bu saldırılarını ilan ettiler. Bunun üzerine İran karşılık vermeye başladı. Gemilere saldırılar savaşı başlamıştı. İsrail bu işin kendisine pahalı olmaya başladığını görünce saldırılarını kesti. Daha sonra İran’ın petrol ticareti, özellikle de Suriye’ye yardımı engellenmeye çalışıldı. İngiltere, Suriye’ye gitmekte olan İran petrol tankerine el koymuştu. İran da buna iki İngiliz gemisine el koyarak karşılık verdi. İngiltere, mecburen İran gemisini bırakmak zorunda kaldı ve bir daha da uluslararası yaptırımlar bahane edilerek Suriye’ye gönderilen petrol tankerlerine dokunamadı. Şimdi aynı şeyleri yeniden görmeye başlıyoruz. Bu kez Yunanistan’ı kullandılar, Yunanistan Rusya’ya ait İran bayraklı bir gemiyi alıkoydu ve petrolünü bir Amerikan gemisine nakletti. İran’da buna iki Yunan gemisine el koyarak karşılık verince Yunanistan mahkemesi İran gemisine el konma kararını iptal etti gemiyi ve petrolü İran’a iade etme kararı verdi.
‘İran’a yönelik suikastlar ile nükleer mesele üzerinden örtülü savaş dönemine yeniden döndük’
Dursunoğlu, ABD'nin tek taraflı çekildiği nükleer anlaşmaya dönme konusu Devrim Muhafızlarının 'terör örgütü' listesinde bulunmasına takılmışken, gerilimi arttırıcı gelişmelere dikkat çekti. UAEK Başkanı Grossi'nin nükleer silahları olup denetime açmayan İsrail'i ziyaret ederken, Ajans'tan zorunlu olmadığı halde tesislerine kamera yerleştirmiş İran'la ilgili kınama kararı çıkarıldığını aktaran Dursunoğlu, Tahran'ın da bu baskıya kameraları sökerek yanıt verdiğini belirtti. Dursunoğlu, İsrail ve ABD ile İran arasında başta Suriye olmak üzere nükleer programla bütünleşik büyük bir savaş hali bulunduğunu vurguladı:
"Nükleer meselelerle ilgili Viyana’da tam anlaşmaya varılacakken konu sadece Devrim Muhafızları’nın ABD'nin terör örgütü listesinden çıkarılması konusunda odaklanmışken, diğer teknik konularda neredeyse anlaşma sağlanmışken birdenbire yeniden krizler çıkarılmaya başlandı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yöneticiler kurulu, İran geçen perşembe İran aleyhtarı bir karar yayımladı. O karardan 3 gün önce ajansın başkanı Rafael Grossi, İsrail’e gitti. Grossi’nin nükleer programını uluslararası denetime açmayan ve nükleer silahlara sahip İsrail’e gitmesi İran’da öfke yarattı. Üç gün sonra da İran’ı kınayan karar çıktı. İran da Ajans’ın İran tesislerindeki kameralarının önce ikisini sonra da 27 tanesini söktü. Burada şu noktayı açıklamak gerekiyor. Bu kameralar İran’ın bir iyi niyet adımı olarak, şeffaflık bakımından yerleştirilmişti. Yani kameraları yerleştirme zorunluluğu yoktu. İran bu duruma dikkat çekti, 'o zaman iyi niyet göstergesi olarak kurduğumuz bu kameraları kaldırıyoruz' dediler. Ayrıca nranyum zenginleştirme tesislerine iki santrifüj daha ilave ederek bir anlamda vitesi yükselttiler. Bunların olduğu dönemde Yunanistan, İran tankerine el koydu, İran buna misilleme yaptı. İsrail rejimi İranlı yetkililere suikastlar yaptı, İran Erbil’de Mossad tarafından kullanılan merkezleri füzelerle vurdu. Yani örtülü savaş dönemine yeniden döndük. Bütün bunlara şimdi bir de Kariş’teki gaz sahası eklendi."
'İran'a mesajlar gönderen Biden’ın yeni bir seçimde anlatacağı herhangi bir başarı öyküsü yok'
Tahran'ın kendisine karşı hamlelere misliyle yanıt verme kararlılığında olduğunu aktaran Dursunoğlu, Biden yönetiminin ise UAEK kınama kararı sonrası Tahran'a 'yatıştırıcı' mesajlar gönderdiğini belirtti. Dursunoğlu'na göre, kasım ara seçimleri öncesinde Biden'ın herhangi bir başarı öyküsü yok, nükleer anlaşmaya da dönemediği ortamda İsrail ile Suudi Arabistan'ı 'normalleşmeye ikna' ile bunu yapmaya çalışacak:
"Geçenlerde İran televizyonunda bu olaylarla ilgili bir uzmanı dinliyordum. Söz konusu uzman, Yunanistan’ın İran gemisine el koymasına karşılık İran’ın iki Yunan gemisine el koymasının, uranyum zenginleştirme tesislerine iki yeni santrifüj eklemesinin “bize karşı atacağınız her adıma iki katıyla karşılık vereceğiz” mesajı vermek için yapıldığını söyledi. Ayrıca Amerikalılar, medya önünde her şey kontrollerindeymiş gibi kibirli laflar etse de İran’a gönderdikleri özel mesajlarda ne kadar sefil durumda olduklarını ortaya koyuyorlar. Örneğin İran basınına da yandığı üzere ABD Başkanı Joe Biden, UAEK kararından sonra İran’a mesaj gönderiyor, ‘Ben Kongre’nin baskısı altındayım, ajansın üslubunu da yumuşak tuttuk, siz gerilimi yükseltecek adımlar atmayın’ şeklinde çok yapıcı; ama medya önündeki havalarıyla bağdaşmayan sefil mesajlar gönderiyor. Çünkü önümüzdeki dönemde ara seçim var. Biden’ın yeni bir seçimde anlatacağı herhangi bir başarı öyküsü yok. Ne Rusya Ukrayna meselesinde ne de Çin veya Kuzey Kore ile ilgili olarak kendi kamuoyuna anlatabileceği bir başarı öyküsü yok. İran’la nükleer anlaşmaya yeniden dönebilirlerse bunu bir başarı öyküsü olarak anlatabilecekti. Biden’in şu an elinde sadece Suudi Arabistan’ı ırkçı İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştirmeye ikna etme projesi kaldı. Zaten Ortadoğu ziyaretinin amacının İsrail rejimin güvenliğiyle ilgili olduğunu açıkça da söyledi. Eğer Suudileri ırkçı İsrail rejimi ile ilişkilerini normalleştirmeye ikna edebilirse bunu ara seçimlerde bir başarı hikayesi olarak anlatabilir. Amerika, Suudi Arabistan’dan Ukrayna meselesinden dolayı petrol üretimini arttırmasını istiyordu, Suudiler ise Yemen savaşında destek talep ederek bu isteği geri çevirdiler. Yani Amerika, Suudileri bile Rusya’nın karşısına dikmeyi başaramadı.”