00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
00:00
01:00
02:00
03:00
04:00
05:00
06:00
07:00
08:00
09:00
10:00
11:00
12:00
13:00
14:00
15:00
16:00
17:00
18:00
19:00
20:00
21:00
22:00
23:00
HABERLER
11:00
5 dk
HABERLER
12:00
5 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
12:35
19 dk
HABERLER
13:00
5 dk
HAFTA SONU HALLERI
13:05
115 dk
HABERLER
15:00
5 dk
HABERLER
16:00
6 dk
HABERLER
17:00
5 dk
HABERLER
18:00
7 dk
HABERLER
11:00
6 dk
HABERLER
12:00
6 dk
TARİHTE BUGÜN
12:11
3 dk
EN ÇOK OKUNAN 5 HABER
12:29
19 dk
HABERLER
13:00
5 dk
HAFTA SONU HALLERI
Erdal Kaplanseren'le Hafta Sonu Halleri
13:06
114 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
15:00
1 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
16:00
1 dk
GÜNDEM DIŞI
Serhat Sarısözen'le Gündem Dışı
16:01
59 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
17:00
1 dk
GÜNDEM DIŞI
Serhat Sarısözen'le Gündem Dışı
17:01
59 dk
HABERLER
Saat başı başlıkları
18:00
1 dk
ÖZEL HABER
Sayıştay raporlarında kara delik: İlçe belediyelerinin beşte dördü yok
19:00
6 dk
TARİHTE BUGÜN
Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır
20:30
3 dk
DünBugün
Geri dön
Adana107.4
Adana107.4
Ankara96.2
Antalya104.8
Bursa101.4
Çanakkale107.2
Diyarbakır89.6
Gaziantep104.3
Hatay106.1
İstanbul97.8
İzmir91.0
Kahramanmaraş92.3
Kayseri105.5
Kocaeli90.2
Konya88.6
Malatya106.0
Manisa101.0
Mardin92.2
Ordu99.6
Sakarya90.2
Samsun107.7
Sivas104.2
Şanlıurfa95.3
Trabzon102.4
Van88.0
 - Sputnik Türkiye, 1920
EKSEN
Ceyda Karan’ın hazırladığı Eksen’de her gün dünyanın farklı bölgelerine dair gelişmeler masaya yatırılıyor.

‘Çin modelinin düşük ücretle alakası yok, toplumsal ücret dikkatten kaçırılıyor'

‘Çin modelinin düşük ücretle alakası yok, toplumsal ücret dikkatten kaçırılıyor'
Abone ol
Yıldızoğlu’na göre, 'Çin modelini' düşük ücrete indirgeyen yaklaşım yanlış; eğitim, sağlık, konut ve gıda güvencesinin olduğu toplumsal ücret dikkatten kaçıyor. Çin'in yabancı sermayeden önce Asya'daki diasporayı çektiğini ve KP kadrolarının büyük planlama yaptığını belirten Yıldızoğlu, tüm bunların Türkiye ile hiçbir alakası olmadığını vurguladı.
Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz halkın geniş kesimlerini derinden etkilerken, dış politika gündeminde 'ekonomi' başlığı öne çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, dikkatini Körfez bölgesine çevirdi.
Ankara, Müslüman Kardeşler (İhvan) başta olmak üzere pek çok başlıkta kriz yaşadığı Körfez'deki Arap monarşilerinden yatırım çekmeye çalışıyor. Bu yatırımlar karşılığında Türkiye'nin savunma sanayi dahil olmak üzere kamuya ait değerli varlıklarının satışı ile ilgili iddialar ve tartışmalar da gündeme taşınıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uygulanan düşük faiz politikası nedeniyle yaşanan kur krizi ve giderek değersizleşen Türk Lirası karşısında ekonomi politikalarını savunurken, 'Çin modelini' ortaya attı. Erdoğan'ın bu modeli, “Türkiye’yi üretimle büyütmek, faiz kıskacından çıkarmak için ekonomide yeni dönemi başlattık. Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş. Biz pazara daha yakınız, onlardan avantajlıyız" diyerek sunduğu belirtiliyor.
Türkiye'de genellikle 'üretimi artırmak ve yatırım çekmek için ucuz işgücü kullanımı' olarak anlaşılan 'Çin modelinin' aslında ne olduğunu, Türkiye'deki modelle alakasını Cumhuriyet Gazetesi yazarı, iktisatçı Ergin Yıldızoğlu ile konuştuk.

‘Çin modelini düşük ücrete indirgeyen yaklaşımda birkaç yanlış var'

Ergin Yıldızoğlu’na göre, Erdoğan'ın 'Çin modeli' derken ne dediğini anlamak zor. İktisatçıların Çin'in kalkınma modeli için ortaya attığı 'düşük ücret' görüşüne dikkat çeken Yıldızoğlu, bu perspektifte birkaç yanlış bulunduğunu dile getirdi. Yıldızoğlu'na göre ilk yanlış Çin'in dışa açılırken ve yabancı sermaye çekmeye başlamadan önce Güneydoğu Asya'daki diaspora odaklı adımlarını dikkate almamak:
“Cumhurbaşkanımızın ne dediğini anlamak çok zor. Arkasındaki mantığı kavramakta sık sık zorluk çekiyoruz. Çin neresi, Türkiye neresi? Bunun üzerine düşünen iktisatçılar düşük ücret üzerine odaklandılar. Düşük ücreti kullanmak için yabancı sermaye gelecek, böylece Türkiye ekonomisi büyüyecek ve kalkınacağız ve AKP rejimi istediği kaynaklara ulaşacak. Benim anladığım söylediği bu. Bunun gerçeklikle alakası yok. Çin modelinin düşük ücretle alakası yok. Burada birkaç tane yanlış var. 1970’lerin ikinci yarısında açılmaya başladığında Çin’in ne özelliği vardı da birden depara kalktı? Birincisi, yabancı sermaye gelmeden ve düşük ücret tartışması gündeme girmeden Güney Doğu Asya’da Çin diasporasının paralarını Çin’e getirmeye başladığını biliyoruz. Malezya, Endonezya, Tayland bölgesinde Çin diasporası çok büyük ticaretle uğraşan ve çok güçlü sermaye gruplarından oluşan bir şey. Bu parayı içerideki aile ilişkilerini kullanarak ve o zaman ÇKP ve devletinin çağırmak için gösterdiği çabanın sonucu ciddi şekilde sermaye bölgeye girdi. Ekonomide bir canlanma başladı. Yabancı sermaye böylece hızla güçlenmekte olan pazarı değerlendirmek üzere gelmeye başladı."

'Çin için düşük ücret derken, eğitim, sağlık, konut ve gıdanın dahil olduğu toplumsal ücret dikkatten kaçıyor'

Yıldızoğlu, Çin'de sanki 'bir anda ucuza çalışan işçiler varmış' gibi bir kavramlaştırmaya gidildiğini belirtirken, Çin işçisinin aldığı 'toplumsal ücrete' dikkat edilmediğini vurguladı. Parasal olarak Batı ile karşılaştırıldığında düşük ücret gibi görünse de Çin emekçilerinin eğitim, sağlık, konut ve gıdanın da dahil olduğu çok güçlü bir toplumsal hüviyete sahip olduklarını belirten Yıldızoğlu, iyi barınan, sağlık ve gıda açısından desteklenen, iyi eğitilmiş ve tüketim gücünü artıran üretken bir emekçi kesimin anlaşılması gerektiğinin altını çizdi:
"İkincisi, düşük ücret derken şöyle bir şey göz önüne alınmıyor. Sanki bir anda Çin’de ucuza çalışan işçiler vardı gibi bir kavram oluşuyor. Hayır, Çin işçisinin özelliği ucuza çalışmak değil, ucuza çalışmıyor. Ücreti iki parçadan düşünmek gerek. Bir para olarak alınan ücret bir de toplumsal olarak devletin işçiye sunduğu hizmet var. Belki parasal olarak batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında düşük görünen bir ücret alırken aynı zamanda eğitim, sağlık, konut sorunu, gıdada çok güçlü bir toplumsal hüviyet parçasına sahip. Bunları birleştirdiğimizde tüketim gücü hızla artmakta olan ekonomi görüyoruz. Ama önemli olan toplumsal kısmı işçinin üretkenliğiyle doğrudan ilişkili. İyi barınan, sağlık ve gıda açısından sosyal olarak desteklenen bir işçinin üretken olması sonucu ortaya çıkıyor. Çin işçisi iyi eğitilmiş, toplumsal olarak iyi desteklenen üretken bir işçi sınıfıydı. Bu işçiler eğitimli oldukları için çok rahat kontrol fabrika içi emek sürecini çok rahat kontrol edebilen işçiler, dolayısıyla arayıp da bulamadığınız işçiler ve para kısmını da siz veriyorsunuz. Ama sosyal kısmı da devletten geliyor."

'Çin siyasi geleneğinde toplumsal ahenk ve halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasına dikkat edilir'

Çin'in 2 bin yılı aşkın siyasi geleneğinde toplumsal ahengin ve halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasının öne çıktığını belirten Yıldızoğlu, Mao'nun da bu temelde hareket ettiğini vurguladı:
"2 bin yılı aşkın bir siyasi gelenek var. Mao da bu siyasi geleneğe özellikle dikkat etmiş biri. Önemli olan toplumsal ahengi sağlamak, yani halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması. Çin devleti tarih boyunca böyle zaten. Mao’dan itibaren sosyalist ilkelere sadık kalmaya çalışan gelenekte, işçi sınıfının ve tarımın temel ihtiyaçlarını karşılamaya büyük önem veriyor. Devlet ciddi tahıl stokları tutuyor elinde. Hem aç kalmaması için işçinin fiyatını yüksek tutuyor, kıtlık olduğu zaman ve az üretim olduğunda da elindeki kaynaklarla köylüyü besliyor. Bu da Çin modelinin bir parçası.”

'Çinliler Özal'ın yaptığı gibi aman gelin ne yaparsanız yapın diyerek kapitalizme açılmadılar'

Yıldızoğlu'na göre, Çin modelinin bir diğer özelliği yüksek düzeyde eğitilmiş, ciddi siyasi mücadelelerden geçmiş kadrolar ve çok güçlü bir komünist parti tarafından uygulanması. Kapitalizme büyük bir planlamayla geçildiğini, yabancı sermaye ile ilişkilerin 'ne yaparsanız yapın' zihniyetiyle kurulmadığını belirten Yıldızoğlu, 'teknoloji transferi için 'Çin icadı' bile denilebileceğini vurguladı. "Kendi ekonomisini, çalışanlarını ve siyasi güç merkezlerini koruyarak dünya ekonomisine entegre olmuş bir modelden bahsediyoruz" diyen Yıldızoğlu, bu modelin Türkiye ile hiçbir alakası olmadığını belirtti. Yıldızoğlu'na göre Türkiye'de bunun siyasal İslam entelijansiyasının 'fantezisi':
“Çin modelini bir başka özelliği de çok güçlü bir komünist partisi olması. Bu devlet çok ciddi siyasi mücadeleler içinden geçmiş ve yüksek düzeyde eğitilmiş deneyimli bir kadroyla yönetiliyor. Bu devlet kapitalist piyasaya açılmaya karar verdiğinde Özal döneminde olduğu gibi ‘Aman gelirseniz gelin, ne yaparsanız yapın’ biçiminde açılmıyor. Önce birtakım bölgeleri açıyor, yabancı sermaye ilişkileri o bölgede düzenlemeye başlıyor. Ders alıyor, çalıştırıyor, gereken kuralları koyuyor, ondan sonra yeni bir bölgeyi açıyor. 1970’lerden itibaren böyle gelişti. Çin’e yine o dönemlerde bir şey satacaksanız, mesela Boeing uçağı alacak, ‘Bunun hangi parçasını bizde yapacaksın?’ diye soruyor. Dolayısıyla senden Boeing’i alıyor ama bir parçasını Çin’de yapmanı sağlıyor. Teknoloji transferini bu ilişkilerde sürekli hale getiriyor, buna piyasa erişim koşulu deniyor ve bu Çin’in icadı. Bizim piyasaya şu listedekileri yaparsan ve şunları verirsen girebilirsin. Çünkü çok büyük bir piyasa ve herkesin ağzının suyu akıyor. Kendi ekonomisini, çalışanlarını ve siyasi güç merkezlerini koruyarak dünya ekonomisine entegre olmuş bir modelden bahsediyoruz. Bu modelin Türkiye ile hiçbir alakası yok. Çin modeli demek tamamen fantazi. Bu siyasi İslamın entelijansiyasının problemidir. Gerçekliği boşverip hayal kurup onun içinde yaşamayı tercih ederler.”

‘İyi beslenmeyen, eğitilmemiş, tüketim gücünün ne olduğu belli olmayan bir işçi sınıfıyla ne üretirsiniz?’

Yıldızoğlu, dünyada tek fonksiyonun 'düşük ücret' olmadığını anımsatırken, "Bunlarla olsaydı Bangladeş almış başını gidiyor oldurdu" dedi Yıldızoğlu, ABD'nin otomotiv endüstrisinin düşük ücret için gittiği Meksika'dan işgücü seviyesi, üretkenlik, eğitim ve yeni teknolojilere adaptasyon seviyesinin düşüklüğü yüzünden geri döndüğünü anımsattı. "Don-gömlek üretecekseniz bunlarla kalkınma mümkün değil artık bu dünyada" diyen Yıldızoğlu, ileri teknolojiyle üretim yapacak işgücünün de imam hatiplerden çıkmadığını anımsattı:
“Bunlarla olsaydı eğer Bangladeş almış başını gidiyor olurdu. Bir sürü Asya ülkesinde acayip bir gelişme yaşanıyor olurdu. Böyle değil. Düşük ücret tek fonksiyon değil. Amerikan oto endüstrisi, ücret düşüklüğünden dolayı önce Meksika’ya gitti, sonra işgücü seviyesi, üretkenlik, eğitim, yeni teknolojilere adaptasyon düzeyi işine gelmediği için geri dönmeye başladı. Ne üretecek de dünyada yükselecek? İyi beslenmeyen, iyi eğitilmemiş, doğru düzgün toplumsal koşullar içinde yaşamayan, tüketim gücünün ne olduğu belli olmayan bir işçi sınıfıyla ne üretirsiniz? Don-gömlek üretecekseniz eğer bunlarla kalkınma mümkün değil artık bu dünyada. İleri teknolojiyle bir şeyler üretecekseniz, o zaman da iş gücünün buna göre yetiştirilmesi gerekiyor. Maalesef İmam hatiplerden çıkmıyor bu. ‘Biz zahidi severiz’ diyen kafalar bu insanları yetiştiremiyor. Gerçeklerle ilişkisini koparıp hayal aleminde sanrılarla yaşayan bir entelijansiyanın yetiştireceği kuşaklar böyle olmuyor. Milleti aç bırakacağız, ne üretecekler? Önüne koyacağız son teknoloji makinaları, bakacak öyle ona. Üniversite mezunu olması gerekiyor bunu yapabilmesi için. Ayrıca bir kuşakta yetişmesi gerekiyor, bunları yönetmesi gereken insanları da yetiştirmek gerekiyor.”

'O büyüme TÜİK'in hesaplamaları mı?'

Türkiye ile ilgili sunulan büyüme rakamları anımsatıldığında, "TÜİK'in hesaplamaları mı?" diye soran Yıldızoğlu, saygın iktisatçıların birkaç yıl önce katsayıların nasıl gelişigüzel yapıldığını ortaya serdiğini anımsattı. "Ben kendi hesabıma ne enflasyon ne büyüme rakamlarına inanıyorum" diyen Yıldızoğlu, son olarak bir devlet kurumu olan TÜİK'in ana muhalefet partisini kapıdan çevirmesine atıfta bulundu:
“Birkaç yıl önce büyüme rakamlarını hesaplama yöntemini saygı duyduğumuz iktisatçılar tartıştılar. Bu hesabın tutmadığını gösterdiler. Kat sayıların nasıl gelişigüzel hesaplandığını gösterdiler. Bu tartışma o zaman canlandı. Sonra kapandı gitti. O zamandan beri TÜİK başka bir şey mi yapıyor? O zamandan bu zamana Türkiye’deki yönetişim iyice bozuldu. Ben kendi hesabıma ne enflasyon ne büyüme rakamlarına inanmıyorum, nasıl yapıldığını bulamıyorsunuz. En son kapıdan çevirdiler. Ana muhalefet başkanını istatistik enstitüsünün kapısından çeviriyorlar, böyle bir şey olabilir mi? Potansiyel olarak bu vatandaş yarın başbakan ya da devlet başkanı olacak. 3 tane bürokrat, ‘Ben almıyorum’ diyor. Olacak iş mi bu?"

'Yunanistan batmadan iyi notlar veriyorlardı, Asya krizi patlamadan IMF Asya mucizesinden bahsediyordu'

Yıldızoğlu, uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ile ilgili verilerinin de güven vermediğini vurgularken, "Yunanistan batmadan bir sene önce çok iyi notlar veriyorlardı. Asya krizi patlamadan önce IMF 'Asya mucizesinden' bahsediyordu" diye anımsattı:

"Yunanistan krizi patlamadan bir sene önce bu aynı yer, Yunanistan’a çok iyi kredilendirme derece notları veriyordu. Asya krizi 1997’de patlamadan bir dönem önce çıkan IMF raporu, 'Asya mucizesinden' bahsediyordu. Bunların tartışmaları 2008’den sonra çok yapıldı. Krediyi veren banka, aynı zamanda kredi değerlendirmesine de sahip, onun da ortağı X muhasebe şirketi. Acayip bir durum var. Onlar bence durumu benden daha iyi biliyorlar. Türkiye ekonomisinin genel trendleriyle şu andaki trendleri karşılaştırdıkları zaman aradaki açıklığa bakıp oradan bile bir sonuç çıkarmak mümkün."

'Türkiye istikrar açısından güven veren bir ülke olsa Katar’dan önce Çin gelir yatırım yapar'

Körfez'in zengin monarşilerinin Türkiye'ye para yatırsalar bile Türkiye ekonomisinin bütün sorunlarına aniden deva olamayacaklarını belirten Yıldızoğlu, bu ülkelerin bağımlılık ilişkisi içinde oldukları ABD'nin onayı olmadan hareket edemeyeceklerini anımsattı. Türkiye'nin koşullarının hukuki kurallar, sermaye ve mülkiyet açısından güven vermediğini belirten Yıldızoğlu, "Türkiye istikrar açısından güven veren bir ülke olsa Katar’dan önce Çin gelir yatırım yapar” değerlendirmesinde bulundu:
"Körfez’in kendisine hayrı yok, halkı açısından bakarsak. O mantalite Türkiye’ye gelir ama Körfez’i yöneten insanların hepsi son derece ileri düzeyde eğitilmiş, üzerindeki kıyafete bakmamak gerek, iktisadi şeyleri bilen, riski okumasını bilen insanlar. Oradan buraya gelen paranın Türkiye’de üç-beş kişiye yararı olur ama Türkiye ekonomisinin birdenbire bütün sorunları aşmasına, TL’nin dengeye gelmesine yardımcı olmaz. Ayrıca Amerika’nın en büyük üssü Katar’da. Ciddi bağlılık ilişkileri var. Eğer siyasi amaçlarla geliyorlarsa, ait oldukları bağımlılık ve sorumluluk ilişkileri içinde ABD'nin onayını alarak gelirler. Türkiye, demokrasiler toplantısına çağrılmamış bir ülkedir. Dolayısıyla Türkiye istikrar açısından güven veren bir ülke olsa Katar’dan önce Çin gelir yatırım yapar. Onlar Avrupa’ya giriyorlar ama Türkiye’ye gelirken düşünüyorlar. Türkiye’de malları satın alıp başka yere taşıyacak olanlar için bir şey söyleyemem. Ama Türkiye’de yatırım yapıp da artı değer üretip buradan dünya ekonomisinde bir şey yapacak olanlar için Türkiye ekonomisinin istikrarlı, işgücünün çalışabilir, iç pazarının da değerlendirilebilir olması lazım. Hukuki kuralların, sermaye ve mal mülkiyetinin güvence altına alınmış olması gerekir. Bunların hepsi yurtdışındaki yatırımcılar açısından şikayet konusu.”
Haber akışı
0
Tartışmaya katılmak için
giriş yapın ya da kayıt olun
loader
Sohbetler
Заголовок открываемого материала