'Türkiye'nin Suriye'de devre dışı kalacağına dair tedirginliği var, masadan atılmamaya çalışıyor'
22:32 28.10.2021 (güncellendi: 12:11 01.11.2021)
'Türkiye’nin Suriye’de devre dışı kalacağına dair tedirginliği var, masadan atılmamaya çalışıyor'
Abone ol
Erman Çete’ye göre torba tezkere, Türkiye'nin Suriye’de varlığını kalıcılaştırmaya yönelik. Çete, Fırat'ın hem doğusu hem batısına harekatı mümkün görmese de irrasyonel davranmayacağını söylediği Ankara'nın, Suriye'nin Arap dünyasına dönüşüyle birlikte 'masadan atılmamaya çalıştığı' görüşünde. Çete'ye göre İdlib'de ise kırılma noktasına gelindi.
Türkiye'nin, hem Irak hem de Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığı ve operasyonları için gereken 'torba tezkere' TBMM'de bu kez CHP'nin itirazları eşliğinde ve iki yıllığına onaylanırken, dikkatler Erdoğan yönetiminin bir sonraki hamlesine çevrildi.
Tezkerenin Irak bölümünde 'Irak'ın toprak bütünlüğünün' önemi ile PKK ve IŞİD unsurlarıyla etnik ayrılıkçılığın Türkiye'nin güvenliğine doğrudan oluşturduğu tehdit' yer alırken, Suriye bölümünde terör örgütlerinin mevcudiyetinin aynı tehdidi yarattığı ve 'Türkiye'nin harekat alanlarında sükunet ve istikrarı koruma doğrultusunda önlemlerin gerektiği' savunuldu. İdlib'deki risklerin de altı çizilen tezkerede Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları doğrultusunda gerekli önlemlerin alınmasının önem taşıdığı yer aldı.
CHP ile birlikte tezkereye 'hayır' oyu veren muhalefet partileri Erdoğan yönetiminin tezkere ile Irak ve Suriye'deki faaliyetleri iç siyasetteki manevralar için kullanacağı görüşünü dile getiriyorlar ve Türkiye'nin askeri varlığının sorunları çözmeye yaramadığını söylüyorlar. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise "Bu sürekli olan bir şey, arkasında bir şey aramaya gerek yok" diyerek tezkerenin öncekilerle arasında farkı olmadığı görüşünü dile getirdi.
'Torba tezkere' ve Suriye çatışmasına etkilerini gazeteci Erman Çete ile konuştuk.
‘Tezkere Türkiye’nin Suriye’deki varlığını kalıcılaştırmaya yönelik’
Erman Çete’ye göre, meclisten geçen torba tezkere iç siyasete yönelik bir hamle, CHP'nin itirazı da Erdoğan'ın iktidarda kalmasının zorlaşması eğilimiyle alakalı. Çete, tezkerenin TSK'nın Suriye'deki varlığını kalıcı kılmaya çalıştığını belirtirken, özellikle Fırat’ın doğusu ve batısında daha derine gidilmesini varsayan yeni bir askeri harekat planın bulunduğuna dair işaretlere dikkat çekti:
“Birincisi iç siyasete yönelik bir hamle olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Son zamanlarda Erdoğan’ın koltuğunun sallantıda olduğuna dair hem yurtdışı hem yurt içi özellikle CHP cenahında böyle bir eğilim var. Sürekli iktidar partisi buna bir cevap üretmeye çalışıyor. Zaten CHP’nin tezkere itirazlarından birisi de iki yıl olması. ‘Zaten seneye siz iktidar olmayacaksınız, niye iki sene size böyle bir yetki verelim ki’ diye itiraz ediyorlar. Daha önemlisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’deki varlığını belirsiz bir süreliğine de olsa kalıcı kılmaya yönelik bir dizi hamle yapılıyor. Tezkere sonrasında yine yabancı basında çıkan haberleri takip ettiğimizde, dün Türk yetkililerden yola çıkarak Bloomberg’de çıktı, bugün RIA Novosti’de Suriyeli muhaliflerin konuştuğu ve Türkiye’nin iki noktada operasyona hazırlandığı konuşulduğu haberi var. Mevlüt Çavuşoğlu’nun bugünkü ‘Suriye’de askeri bir çözüm yok’ açıklaması biraz dostlar alışverişte görsün açıklamaları. Suriye’deki TSK varlığının kalıcılaştırılmasına yönelik yeni bir hamle yapıldığını, özellikle Fırat’ın doğusu ve batısında daha derine gidilmesini varsayan yeni bir askeri harekat planı olduğu görülüyor.”‘
'Fırat’ın hem doğusunda hem batısında bir operasyon mümkün değil ama Ankara'ya irrasyonalite atfetmek doğru değil’
Fırat’ın hem doğusunda hem de batısında operasyon yapılabilmesi için ABD ve Rusya’yı karşıya almak gerektiğini belirten Çete, bunun mümkün olmadığını ifade etti. Ankara'nın olası hamlelerine irrasyonellik atfetmenin doğru olmayacağı görüşündeki Çete, Suriye'nin Arap dünyasına geri dönüşü ve ABD ile Rusya arasında olduğu söylenen bazı temaslar nedeniyle Türkiye’nin ‘masadan atılmamak’ için müdahale ediyor görüntüsü verecek şekilde planlamalar yaptığı değerlendirmesinde bulundu:
“Fırat’ın hem doğusunda hem batısında bir operasyon için, bölgenin hamilerinin ABD ve Rusya olduğunu düşünürsek, bu ikisini birden karşınıza almanız gerekiyor. Ben bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar irrasyonalite atfetmek doğru bir şey değil. Hem Erdoğan hem AKP böyle davranmadıklarını da yıllar içinde kanıtladılar. Yaptıkları işlerin bir rasyonalitesi var, özellikle Suriye’de buna uygun planlama yapıyorlar. Yabancı basında çıkan haberleri göz önünde bulundurursak bir tanesinde TSK’nın sınırın üçte ikisini kapatacağı söyleniyor. Bunun için de esas hedefin Kobani olacağı, muhtemelen oradan daha güneyde bir hat, doğuda da Resulayn’ın güneyine yönelen bir hattan bahsediyoruz. Bu M4 Karayolu’nun Fırat’ın doğusundaki parçasının yine büyük bir bölümünü TSK ve ona bağlı ÖSO güçlerinin ele geçirmeye çalışması anlamına geliyor. Türkiye özellikle Rusya ile İdlib için yaptığı anlaşmada M4 Karayolu’nu güvenli geçişlere ve ticari geçişlere açacağının garantisini vermişti. Ama İdlib’deki bu anlaşmaya rağmen Türkiye, Fırat’ın doğusunda yine M4 Karayolu’na kadar inmeyi hedefliyor. Bunun tek başına askeri bir güçle olabileceğini düşünmemek lazım. Fırat’ın batısında da Tel Rıfat’a gözlerini dikmiş görünüyorlar. Tel Rıfat ve Minak Hava Üssü’nden bahsediliyor. Bu iki hedefin biraz özenle seçildiğini düşünüyorum. Rusya ve ABD’yi aynı anda karşıya alma meselesi biraz sorunlu bir şey. Erdoğan’ın bu ayın başında hem ABD hem Rusya’ya kızmış olması, ‘Bize verilen sözleri tutmadılar’, sanki ikisine birden ‘fırça kayıyormuş’ gibi görünmesi bir tarafa, askeri olarak sahada aynı anda karşı karşıya almanın çok mümkün olmadığını düşünüyorum. Ama bunu söylüyor olmasının bir mantığı var. Biraz geri çekilip bakarsak Ürdün inisiyatifinde başlatılan Arap dünyasının Suriye yönetimiyle olan iletişimini yeniden kurma, ilişkileri tekrar rayına oturtma ama karşılığında da Şam’dan bazı tavizler koparma gibi planlar var. Ürdün’ün hazırladığı gizli plan deniyordu ama sızdırıldı ve Körfez medyasında yayımlandı. Arap hükümetleri Suriye ile ilişkileri tekrar kurma, yabancı askerlerin Suriye’den çekilmesi, Suriye’deki İran etkisinin azaltılması, bunların hepsinin de olabilmesi için Suriye’de bir Amerikan-Rus ortaklığına gidilmesi, yani ABD ile Rusya arasında bire konsensüse varılması. Suriye’ye yönelik ABD ve Rusya’nın belki kapalı kapılar ardında bazı görüşmeler yaptığı, çeşitli ortaklıklara varabileceği gibi iddialar konuşuluyor. Bir ucunda Türkiye’nin askeri müdahale iddialarının, söylem düzeyinde de olsa ABD ve Rusya’ya aynı anda kızıyor olmasının arkasında olası bir ABD-Rusya mutabakatında Türkiye’nin Suriye’de devre dışı kalacağına dair bir tedirginlik olduğunu söylememiz mümkün. Türkiye, masadan atılmak istemediği için müdahale ediyor gibi bir görüntü var.”‘
“Fırat’ın hem doğusunda hem batısında bir operasyon için, bölgenin hamilerinin ABD ve Rusya olduğunu düşünürsek, bu ikisini birden karşınıza almanız gerekiyor. Ben bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar irrasyonalite atfetmek doğru bir şey değil. Hem Erdoğan hem AKP böyle davranmadıklarını da yıllar içinde kanıtladılar. Yaptıkları işlerin bir rasyonalitesi var, özellikle Suriye’de buna uygun planlama yapıyorlar. Yabancı basında çıkan haberleri göz önünde bulundurursak bir tanesinde TSK’nın sınırın üçte ikisini kapatacağı söyleniyor. Bunun için de esas hedefin Kobani olacağı, muhtemelen oradan daha güneyde bir hat, doğuda da Resulayn’ın güneyine yönelen bir hattan bahsediyoruz. Bu M4 Karayolu’nun Fırat’ın doğusundaki parçasının yine büyük bir bölümünü TSK ve ona bağlı ÖSO güçlerinin ele geçirmeye çalışması anlamına geliyor. Türkiye özellikle Rusya ile İdlib için yaptığı anlaşmada M4 Karayolu’nu güvenli geçişlere ve ticari geçişlere açacağının garantisini vermişti. Ama İdlib’deki bu anlaşmaya rağmen Türkiye, Fırat’ın doğusunda yine M4 Karayolu’na kadar inmeyi hedefliyor. Bunun tek başına askeri bir güçle olabileceğini düşünmemek lazım. Fırat’ın batısında da Tel Rıfat’a gözlerini dikmiş görünüyorlar. Tel Rıfat ve Minak Hava Üssü’nden bahsediliyor. Bu iki hedefin biraz özenle seçildiğini düşünüyorum. Rusya ve ABD’yi aynı anda karşıya alma meselesi biraz sorunlu bir şey. Erdoğan’ın bu ayın başında hem ABD hem Rusya’ya kızmış olması, ‘Bize verilen sözleri tutmadılar’, sanki ikisine birden ‘fırça kayıyormuş’ gibi görünmesi bir tarafa, askeri olarak sahada aynı anda karşı karşıya almanın çok mümkün olmadığını düşünüyorum. Ama bunu söylüyor olmasının bir mantığı var. Biraz geri çekilip bakarsak Ürdün inisiyatifinde başlatılan Arap dünyasının Suriye yönetimiyle olan iletişimini yeniden kurma, ilişkileri tekrar rayına oturtma ama karşılığında da Şam’dan bazı tavizler koparma gibi planlar var. Ürdün’ün hazırladığı gizli plan deniyordu ama sızdırıldı ve Körfez medyasında yayımlandı. Arap hükümetleri Suriye ile ilişkileri tekrar kurma, yabancı askerlerin Suriye’den çekilmesi, Suriye’deki İran etkisinin azaltılması, bunların hepsinin de olabilmesi için Suriye’de bir Amerikan-Rus ortaklığına gidilmesi, yani ABD ile Rusya arasında bire konsensüse varılması. Suriye’ye yönelik ABD ve Rusya’nın belki kapalı kapılar ardında bazı görüşmeler yaptığı, çeşitli ortaklıklara varabileceği gibi iddialar konuşuluyor. Bir ucunda Türkiye’nin askeri müdahale iddialarının, söylem düzeyinde de olsa ABD ve Rusya’ya aynı anda kızıyor olmasının arkasında olası bir ABD-Rusya mutabakatında Türkiye’nin Suriye’de devre dışı kalacağına dair bir tedirginlik olduğunu söylememiz mümkün. Türkiye, masadan atılmak istemediği için müdahale ediyor gibi bir görüntü var.”‘
'İdlib’te bir kırılma noktasına gelindi’
TSK'nın İdlib’te bu ayın başından bu yana muazzam bir yığınak yapıldığını anımsatan Çete, bu kadar silahın bir araya gelmesi durumunda 'patlamamasının' imkanı olmadığını söyledi. Çete’ye göre, İdlib bir kırılma noktasında:
“Bu ayın başından beri İdlib’e muazzam bir tekrar TSK yığınağı başladı. M4 Karayolu’nun kuzeyinde yer alan Zaviye Dağı bölgesinde zaten TSK’nın gözlem noktaları var. Ama bir yandan da Rusya ve Suriye, Heyet Tahrir Şam’ın komuta merkezini barındırdığını söylüyor ve aslında gözünü oraya dikmiş durumda. M4 Karayolu’nun temizlenebilmesi için bu bölgenin temizlenmesi gerektiğini düşünüyor. Ama Türkiye de buraya çok büyük yığınak yapmaya başladı. Bu kadar silahın bir araya geldiği zaman patlamaması çok mümkün görünmüyor. Burada bir kumar olduğu kesin. Türkiye’de iktidar hem ABD hem Rusya’yı karşısına alamaz dedim ama bir yandan da belirli bir kırılma noktasına gittiğimiz de yadsınamaz. İdlib’de böyle oluyor. Yakın zamanda Ukrayna doğusunda Donbass’ta Bayraktar SİHA’ları Rusya yanlısı diye iddia edilen milislere karşı kullanılmaya başladı. Rusya’nın tepkisini mütemadiyen ölçe ölçe giden bir iktidar. Nihayetinde hem İdlib’e hem Ukrayna’ya yığınak yaptığı anda belirli bir karşı karşıya gelişin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Rusya ve Suriye ordusunun esas gözünü diktiği yer şu an İdlib ve M4 Karayolu. Orayı bir şekilde halledip tekrar masaya oturmak gibi bir planları var. Ama Suriye ordusu ve Rusya’nın da bölgeye yığınak yaptığını hatırlatalım. Tel Rıfat ve Minah bölgesine bir operasyon düzenlenecekse buranın Batı Halep için de önemli olduğunu hatırlamak lazım. Bölgede İran ve Hizbullah da söz sahibi.”‘
“Bu ayın başından beri İdlib’e muazzam bir tekrar TSK yığınağı başladı. M4 Karayolu’nun kuzeyinde yer alan Zaviye Dağı bölgesinde zaten TSK’nın gözlem noktaları var. Ama bir yandan da Rusya ve Suriye, Heyet Tahrir Şam’ın komuta merkezini barındırdığını söylüyor ve aslında gözünü oraya dikmiş durumda. M4 Karayolu’nun temizlenebilmesi için bu bölgenin temizlenmesi gerektiğini düşünüyor. Ama Türkiye de buraya çok büyük yığınak yapmaya başladı. Bu kadar silahın bir araya geldiği zaman patlamaması çok mümkün görünmüyor. Burada bir kumar olduğu kesin. Türkiye’de iktidar hem ABD hem Rusya’yı karşısına alamaz dedim ama bir yandan da belirli bir kırılma noktasına gittiğimiz de yadsınamaz. İdlib’de böyle oluyor. Yakın zamanda Ukrayna doğusunda Donbass’ta Bayraktar SİHA’ları Rusya yanlısı diye iddia edilen milislere karşı kullanılmaya başladı. Rusya’nın tepkisini mütemadiyen ölçe ölçe giden bir iktidar. Nihayetinde hem İdlib’e hem Ukrayna’ya yığınak yaptığı anda belirli bir karşı karşıya gelişin kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Rusya ve Suriye ordusunun esas gözünü diktiği yer şu an İdlib ve M4 Karayolu. Orayı bir şekilde halledip tekrar masaya oturmak gibi bir planları var. Ama Suriye ordusu ve Rusya’nın da bölgeye yığınak yaptığını hatırlatalım. Tel Rıfat ve Minah bölgesine bir operasyon düzenlenecekse buranın Batı Halep için de önemli olduğunu hatırlamak lazım. Bölgede İran ve Hizbullah da söz sahibi.”‘
'İdlib’deki cihatçı emirliği hem ABD hem de Türkiye için en azından statükonun korunması gereken bir anlam ifade ediyor'
Çete, İdlib'deki cihatçı emirlik içindeki çatışmalar yaşansa ve ABD zaman zaman El Kaide unsurlarını vursa da sürekli 'ılımlılara' vurgu yapan ve statükonun korunmasına meyleden propagandif faaliyetlerin eksik edilmediğine dikkat çekti:
“İdlib’deki cihatçı emirliğinin içerisinde Türkistan’dan gelenler de var, Özbekler, Uygurlar, Çeçenler, Mısırlılar, Tunuslular var. Bir sürü cihatçı unsur buradan giriş çıkış yapabiliyor. Bölgedeki kimi kuvvetler batı medyasına mülakat veren bazı unsurlar Türkiye’nin Heyet Tahrir Şam ile gizli de olsa iletişim kanallarını açık tuttuğunu söylüyor. Zaten ABD’nin de hem medyadaki hem devlet içindeki bazı unsurları HTŞ’nin bildiğimiz gibi olmadığını ve El Kaide’ye benzemediğini, daha ılımlı, azınlıklara daha saygılı davranacağına yönelik bazı propagandalar da bulunuyorlar. Dolayısıyla İdlib’deki cihatçı emirliği hem ABD hem de Türkiye için en azından statükonun korunması gereken bir anlam ifade ediyor. ABD’de de arada İHA saldırılarıyla daha radikal olduğunu iddia ettiği El Kaide’nin resmi kollarının bazı üyelerini öldürüyor. Öldürülen cihatçı komutanların bir kısmı Türkiye destekli ÖSO’nun kontrolü altında olan bölgelerde ya da sınır bölgelerinde öldürülüyor. Yani onlar sınırdan rahatça girip çıkabiliyorlar belli ki. Ya bunların hangi faaliyetleri yürüttüğü bilinmiyor ya da göz yumuluyor."'
“İdlib’deki cihatçı emirliğinin içerisinde Türkistan’dan gelenler de var, Özbekler, Uygurlar, Çeçenler, Mısırlılar, Tunuslular var. Bir sürü cihatçı unsur buradan giriş çıkış yapabiliyor. Bölgedeki kimi kuvvetler batı medyasına mülakat veren bazı unsurlar Türkiye’nin Heyet Tahrir Şam ile gizli de olsa iletişim kanallarını açık tuttuğunu söylüyor. Zaten ABD’nin de hem medyadaki hem devlet içindeki bazı unsurları HTŞ’nin bildiğimiz gibi olmadığını ve El Kaide’ye benzemediğini, daha ılımlı, azınlıklara daha saygılı davranacağına yönelik bazı propagandalar da bulunuyorlar. Dolayısıyla İdlib’deki cihatçı emirliği hem ABD hem de Türkiye için en azından statükonun korunması gereken bir anlam ifade ediyor. ABD’de de arada İHA saldırılarıyla daha radikal olduğunu iddia ettiği El Kaide’nin resmi kollarının bazı üyelerini öldürüyor. Öldürülen cihatçı komutanların bir kısmı Türkiye destekli ÖSO’nun kontrolü altında olan bölgelerde ya da sınır bölgelerinde öldürülüyor. Yani onlar sınırdan rahatça girip çıkabiliyorlar belli ki. Ya bunların hangi faaliyetleri yürüttüğü bilinmiyor ya da göz yumuluyor."'
'ABD Ortadoğu’da hangi ittifak mimarisiyle çalışacaklarına dair sürekli gelgitler yaşıyor'
Çete, ABD'li yetkililerin özellikle Afganistan'da oluşan görüntünün ardından Ortadoğu'daki müttefiklerine 'burası Afganistan değil, bizim başka hedeflerimiz var' mesajları verdiğini belirtirken, yine de Ortadoğu'da Amerikan güvenlik şemsiyesinin kalkacağına dayanan bir 'panik hali' bulunduğu görüşünde. Çete, ABD'nin Asya'ya kayma hedefi bilinirken, Ortadoğu politikasındaki belirsizliğin arkasında da bölgede İhvan gibi ortak belledikleriyle ve Türkiye üzerinden bir türlü dikiş tutturamamanın yattığı değerlendirmesinde bulundu:
"Yakın zamanda Irak Kürdistan’ında Erbil’de bir güvenlik konferansı oldu, ABD’li yetkililer de katıldı. Afganistan’daki tuhaf görüntülerin ardından ABD, Ortadoğu’daki müttefiklerine sürekli şunu telkin ediyor; ‘Biz Afganistan’da değiliz. Burası Afganistan değil, bizim başka hedeflerimiz var’. Amerikan müttefikliğiyle bilinen Arap ülkelerinin sanki (Suriye bağlamında) Amerika’dan bağımsız kararlar alıyor ya da kendi göbeklerini kesiyorlarmış görüntülerinin altında böyle bir korku da var. ABD’nin Ortadoğu’daki askeri güvenlik şemsiyesinin ortadan kalkacağına yönelik bir panikle de hareket ediyorlar. Erbil’deki konferansta bir Amerikalı yetkili ‘Merak etmeyin, biz Irak’ta kalacağız. Hedefimiz burada Irak Kürdistan’ını güçlendirmek zaten. Bunun yanı sıra İran’ın Irak’ta etkin olmasını, nükleer silah elde etmesini engellemek için biz Irak’ta kalmaya devam edeceğiz’ dedi. Al Jazeera’de gördüm. ABD’nin Suriye’deki vekil gücü, ortağı Suriye Demokratik Güçleri’ne de benzer bir telkinde bulunulmuş. Biz Suriye’den çekilmeyeceğiz, en azından belli bir takvimimiz yok. ABD’nin Suriye’de resmi olarak 900 askeri var. Ama gayri resmi olarak muhtemelen o rakam daha fazladır. Böyle bir garanti verdiklerini söylüyorlar. ABD’nin Ortadoğu siyasetinin belirsizliği hikayesi o kadar da gerçek dışı değil. ABD’nin kendi odağını Asya Pasifik’e kaydırma hevesi 10 yıldır var. Ortadoğu’da hangi müttefiklerle hangi ittifak mimarisiyle çalışacaklarına dair sürekli gelgitler yaşıyorlar. Bir ara İhvan ile denendi, tutmadı. Tekrar Suudi Arabistan ve BAE gibi daha geleneksel müttefiklerine dönmeye çalıştılar. Ama hala Ortadoğu’da bu anlamda bir dikiş tutturmuş değiller. Türkiye’nin rolü var. Muhtemelen önümüzdeki süreç içerisinde Türkiye’nin rolünü değerlendirirken herhalde TSK’nın rolünü değerlendirme yönünde daha fazla adım atacağımızı düşünüyorum. Özellikle Türkiye iktidar cenahında Erdoğan’ın Batı'yla olan NATO müttefikleriyle olan gerilimi bir yanda dururken, öte yanda Hulusi Akar ve TSK’nın NATO ittifakı içerisindeki ‘şiir gibi’ uyumu dikkat çekiyor.”
"Yakın zamanda Irak Kürdistan’ında Erbil’de bir güvenlik konferansı oldu, ABD’li yetkililer de katıldı. Afganistan’daki tuhaf görüntülerin ardından ABD, Ortadoğu’daki müttefiklerine sürekli şunu telkin ediyor; ‘Biz Afganistan’da değiliz. Burası Afganistan değil, bizim başka hedeflerimiz var’. Amerikan müttefikliğiyle bilinen Arap ülkelerinin sanki (Suriye bağlamında) Amerika’dan bağımsız kararlar alıyor ya da kendi göbeklerini kesiyorlarmış görüntülerinin altında böyle bir korku da var. ABD’nin Ortadoğu’daki askeri güvenlik şemsiyesinin ortadan kalkacağına yönelik bir panikle de hareket ediyorlar. Erbil’deki konferansta bir Amerikalı yetkili ‘Merak etmeyin, biz Irak’ta kalacağız. Hedefimiz burada Irak Kürdistan’ını güçlendirmek zaten. Bunun yanı sıra İran’ın Irak’ta etkin olmasını, nükleer silah elde etmesini engellemek için biz Irak’ta kalmaya devam edeceğiz’ dedi. Al Jazeera’de gördüm. ABD’nin Suriye’deki vekil gücü, ortağı Suriye Demokratik Güçleri’ne de benzer bir telkinde bulunulmuş. Biz Suriye’den çekilmeyeceğiz, en azından belli bir takvimimiz yok. ABD’nin Suriye’de resmi olarak 900 askeri var. Ama gayri resmi olarak muhtemelen o rakam daha fazladır. Böyle bir garanti verdiklerini söylüyorlar. ABD’nin Ortadoğu siyasetinin belirsizliği hikayesi o kadar da gerçek dışı değil. ABD’nin kendi odağını Asya Pasifik’e kaydırma hevesi 10 yıldır var. Ortadoğu’da hangi müttefiklerle hangi ittifak mimarisiyle çalışacaklarına dair sürekli gelgitler yaşıyorlar. Bir ara İhvan ile denendi, tutmadı. Tekrar Suudi Arabistan ve BAE gibi daha geleneksel müttefiklerine dönmeye çalıştılar. Ama hala Ortadoğu’da bu anlamda bir dikiş tutturmuş değiller. Türkiye’nin rolü var. Muhtemelen önümüzdeki süreç içerisinde Türkiye’nin rolünü değerlendirirken herhalde TSK’nın rolünü değerlendirme yönünde daha fazla adım atacağımızı düşünüyorum. Özellikle Türkiye iktidar cenahında Erdoğan’ın Batı'yla olan NATO müttefikleriyle olan gerilimi bir yanda dururken, öte yanda Hulusi Akar ve TSK’nın NATO ittifakı içerisindeki ‘şiir gibi’ uyumu dikkat çekiyor.”