Batı destekli rejim değişikliğinin başarısızlığa uğradığı Suriye'de zorlu savaş koşullarının ardından düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleri, Beşar Esad'ın liderliğinin pekişmesiyle sonuçlandı. Katılım oranının yüzde 78'i bulması ve sonuçların ilan edilmesinin ardından başkent Şam başta olmak üzere pek çok kentte halkın sokaklara dökülerek yaptığı yoğun kutlamalar, Suriye içerisinde yönetime güven tazelenmesi olarak yorumlanıyor.
Ancak Batı ülkeleri seçimi 'gayrimeşru' olarak nitelendirdi. Yeniden cumhurbaşkanı seçilen Beşar Esad ise halkının sandığa yoğun ilgi göstererek Batı'nın ne dediğini önemsemediğini ortaya koyduğu değerlendirmesinde bulundu. Rusya ve Çin liderleri ise 'yüksek siyasi otoritesini doğrulayan' seçimlerden ötürü Esad'ı tebrik etti.
Suriye'deki cumhurbaşkanlığı seçimleri, Esad'ın zaferinin anlamı ve meşruiyet tartışmalarını Şam'da bulunan Evrensel gazetesi yazarı ve TAE TV yorumcusu Hediye Levent ile konuştuk.
‘Suriye’deki seçimler Ortadoğu’daki birçok ülke gibi buranın mevcut şartları çerçevesinde gerçekleşiyor’
Hediye Levent’e göre, Suriye’deki seçimler Ortadoğu’daki birçok ülke gibi mevcut şartlar çerçevesinde gerçekleşti. Eksik ‘demokrasi kültürüne’ bir de savaş şartlarının eklendiğine dikkat çeken Levent, üç adayın yarıştığı seçimlerde çıkacak sonu bilinmesine rağmen insanların sandığa gidip oy kullanmasının iradelerini ortaya koyduğunu vurguladı. Levent'e göre sandığa bu ilgisi ABD yaptırımlarının ağırlaştırdığı ekonomik koşullarda geleceği dair kaygıların da yansıması:
“Suriye’deki seçimlerin karikatürize bir seçim olduğu ya da tiyatral bir havada gerçekleştiğine dair Türkiye ve yabancı basında eleştiriler ve yorumlar var. Ancak gözden kaçırılmaması gereken birkaç nokta var. Birincisi, Suriye’de demokrasi kültürü zaten yoktu, yani 2011’den öncesinde de yoktu. Ne cumhurbaşkanlığı ne de parlamento seçimleri ‘Batı standartlarında’ şeffaf, uluslararası gözlemcilerin rahatlıkla gezdiği, belki adayların televizyon şovlarına çıktığı, karşılıklı suçlamaların basın üzerinden tartışıldığı ortamlar zaten Suriye’de daha önce de yoktu. Bu nedenle Suriye’deki seçimler Ortadoğu’daki birçok ülke gibi buranın mevcut şartları çerçevesinde gerçekleşiyor. Seçimler konusunda kendi içinde bir ‘kültür’ oluşmuş durumda. 2011’den bugüne kadar da parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı, ara referandum yapıldı. Bu bahsettiğimiz demokrasi kültürünün eksikliğine ek olarak savaş şartları eklenmiş oldu. Savaş şartlarında ne vardı? Mesela 2017’ye kadar olan dönemde güvenlik meselesi vardı. Zaten halihazırda sıcak çatışmalar devam ediyordu. Bu nedenle sandık kurulması, insanların oy kullanabilmesi, oyların sayılabilmesi bunlar çok ağır aksak ilerledi. Buna rağmen birtakım seçimler yapıldı. Son seçim ise biraz daha farklı havada gerçekleşti. İki aday daha olmasına rağmen Beşar Esad’ın kazanacağı zaten sandıklar kurulmadan çok öncesinden belliydi. Buna rağmen insanların sandığa gitmesinin, sonucu bile bile oy kullanmasının birkaç sebebi var. Savaş sonrası dönemde Suriye’de inanılmaz derinleşen ekonomik kriz, geleceğin belirsizliği, Amerikan yaptırımlarının giderek ağırlaşan sonuçlarla halka yansıyor olması, siyasi istikrarın bıçak sırtında duruyor olması, Suriye’ye komşu olan Lübnan, Irak ve Ürdün’de durumun çok iyi olmaması gibi sebeplerle Suriyelilerin gelecekle ilgili kaygıları damga vurdu bu seçime. Adayların Suriye cumhurbaşkanını seçiyor, adaylar var, programları var. Adayların bu söylemlerine göre halk tercihini yapacak. Zaten Suriye içinde cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda böyle bir beklenti yoktu. Sandıklar kurulmadan çok önce de konuşuluyordu bunlar.”
‘Sandık için zorlama olmadı. Yönetimden nefret eden isimler bile Beşar Esad’ı sigorta olarak görüyor’
Türklerin kontrolündeki bazı bölgelerde Kamışlı, Haseke’nin büyük kısmında ve İdlib’de sandık kurulmadığına dikkat çeken Levent, oy kullanılan yerlerde insanların büyük çoğunluğunun sandığa gittiğini ve zorlama olmadığını söyledi. Seçimin Suriye içinde yönetimin Esad’a, Esad’ın yönetime desteğinin de testi olduğuna vurgu yapan Levent, Suriye liderinin bir cumhurbaşkanından öte lider olarak görülmeye başlandığı ekledi. Levent’e göre, Suriye içinde yönetimden kesinlikle nefret eden, yönetime tamamen karşı çıkan isimler bile ‘bıçak sırtı istikrarın’ sigortası olarak Beşar Esad’ı görüyor:
“Katılımlar konusunda not düşelim. Türklerin kontrolündeki bazı bölgelerde Kamışlı, Haseke’nin büyük kısmında ve İdlib’de sandık kurulmadı. İkincisi, sandık kurulan yönetimin kontrolü altındaki bölgelerde insanların büyük çoğunluğu sandığa giderek oy kullandılar. Herhangi bir zorlama da yok burada. Otobüslere bindirip insanları götürmediler. Bu seçim birincisi Suriye içinde yönetimin Esad’a, Esad’ın yönetime desteğinin bir test göstergesi oldu. Mesela Duma, Suriyeliler açısından sembolik öneme sahip bir yerdir. Şam’ın banliyölerinden biri. Uzunca bir süre Türkiye ve Suudi Arabistan’ın desteklediği İslam Ordusu adlı grubun kontrolü altındaydı. Hatta oradaki halka yönelik Suriye ordusu tarafından kimyasal saldırıların yapıldığına dair iddiaların da kaynağı olan yer Duma. Duma’da Beşar Esad’a destek gösterileri, halkın sokakta sloganlar attığı görüntülere yansıdı. Suriye’de yönetimin kontrolündeki bölgelerde insanların Esad’a desteği, Esad’ın da ‘Halk beni ne kadar destekliyor acaba’ diye bir testi oldu. Suriye dışından bakanlar Esad’ı sadece cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir karakter olarak görüyor. Suriye içinde durum tamamen farklı. Burası bir savaş ülkesi. Çok ağır bir savaş gerçekleşti. Mezhep savaşına dönüşebilirdi. Ama bıçak sırtı bir noktada durdu. Ülke gerçekten Irak’tan veya birçok ülkeden beter olabilirdi. Bu açıdan Suriye içinde yönetimden kesinlikle nefret eden, yönetime tamamen karşı çıkan isimler bile mevcut durumun yani şu anki ‘bıçak sırtı istikrarın’ sigortası olarak Beşar Esad’ı görüyor. Esad’ın yönetimle ayrıştığı nokta halk nezdinde bu. Esad’ı iç savaş tecrübesi olan bir lider olarak görüyorlar. Hem iç savaş hem de ondan önceki Suriye’nin Türkiye, Avrupa ülkeleriyle ilişkiler açısından kısa süreli dışarıya açıldığı bir dönem vardı, o döneme dair diplomatik tecrübesi olan bir lider olarak görüyorlar. Hem Sünni hem Alevi hem diğer kesimlerin destek verdiği bir isim olarak görüyorlar. Beşar Esad’a şu anda bu özellikleri itibariyle denk bir aday ortaya çıkmış değil. Böyle bir adayın ortaya çıkması da çok kolay değil. Şu anda hala Esad, Suriye’nin kendi şartları altında ülkeyi ayakta tutan temel kurumların liyakat gösterdiği, bağlılık gösterdiği ve savaş döneminde de bu bağlılığı kırmadığı tek isim konumunda. Bütün bunlar yan yana koyulduğunda Suriye’de insanlar gerçekten sandığa gittiler. Ama şunu söylemek için gittiler. 'Batı standartlarında birçok ismin olduğu bir seçim değil, biz bu bıçak sırtı istikrarın korunması için en azından bu krizden çıkış için bu şahsa güveniyoruz. Başka da alternatifimiz yok’. Bunu söylemiş oldular.”
‘Bu seçimde Beşar Esad’ın cumhurbaşkanlığı değil, liderliği oylandı’
Levent'e göre seçimde Esad’ın cumhurbaşkanlığı değil, liderliği oylandı. Rakiplerinden Mahmud Marei’nin dış müdahaleyi dışlayan muhalif bir isim olduğunu belirten Levent, görüşlerine katılanlar az olmasa da Marei'nin çok az oy alabildiğini vurguladı:
“Suriyelilerin nezdinde liderlik başka cumhurbaşkanlığı başka bir şey. Benim görüştüğüm insanlar, televizyon programları, gazete yazıları oldu. Sokaktaki gösterilerde insanlarla konuştum. ‘Niye bu kadar seviniyorsunuz?’ diye sordum. Bana söyledikleri şey bu. Esad’ın cumhurbaşkanı olması bir şey, lider olmak başka bir şey. Bu seçimde bildiğiniz Esad’ın liderliğinin oylanması gibi oldu. Adaylardan Mahmud Marei diye, oldukça muhalif bir isim. 2011 başında silahlı mücadeleyi de destekledi, ÖSO’yu da diğer grupları da destekledi. Ama muhalefetle ayrıldığı nokta, dış müdahale çağrılarının yapıldığı nokta oldu. ‘Ben dış müdahaleye karşıyım’ dedi. İç muhalif isim olarak kaldı. Marei’nin söylediği birçok şeyi bugün sokaktaki Suriyelilerden çok rahatlıkla duyabilirsiniz. Ama Marei çok az bir oy aldı. Çünkü o kurumsal kanıtlanmış, test edilmiş, 10 yıllık savaşın ardından halk nezdinde kredisi olan bir isim karşı Marei’nin oy oranını yükseltmesi çok beklenen bir şey değildi. Bu insanlar nezdinde birçok adayın içinden bir cumhurbaşkanı seçilmesi seçimi değildi. Bu süreç çok yanlış anlaşılıyor. Bunu değerlendirirken, Suriye’deki savaş dönemi ve sonraki dönemi gözden kaçırıyorlar."
'Suriye’nin acilen diplomatik ilişkilerinin normalleşme kulvarına girmesi gerekiyor'
Suriye için bir süredir 'Esad gitmeli' söyleminin kenara bırakıldığını anımsatan Levent, diplomatik cephede de Esad'ın kalması konusunda anılmayan bir ittifak bulunduğunu vurguladı. Arap ülkelerinde de Şam'la yeniden diyalog arayışlarına dikkat çeken Levent, Suriyelilerin de artık ülkenin ilişkilerini normalleştirilmesini benimsediklerini vurguladı. Levent'e göre Suudi Arabistan gibi Suriye'deki savaşı körükleyen ülkelerle birden bire dost olmak değil ama süreç içinde müzakerenin ilerletilmesi hedef:
"Suriye için zaten bir süredir ‘Esad gitmeli, Esad kalmalı’ şeklindeki söylemi hem bölge ülkeleri hem de uluslararası platformda çok dile getiren ülke kalmadı. Bu tartışma soğudu diyebiliriz. Artık Esad kalacak. Bu konuda bir ittifak var diplomatik platformlar açısından da. Katılım oranını bu şekilde yorumlamak yönetim kontrolündeki bölgeler için evet, yani sandık kurulan yerler. İnsanlar bu seçimden ne bekliyorlar? Suriye’de zaten Kovid dolayısıyla sınırlar kapandı, ama ciddi Amerikan yaptırımları var. Bunun dışında Suudi Arabistan gibi bölgenin ağır toplarının siyasi ve ekonomik yaptırımları var. Zaten bu ülkeler Suriye’deki ayaklanmaya doğrudan katıldı. Suriye’nin en azından 2011’den sonraki süreçte askıya alınan Arap Birliği üyeliğine geri dönmesi lazım. Bunun için de Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin onayı lazım. Suriye’nin acilen diplomatik ilişkilerinin normalleşme kulvarına girmesi gerekiyor. Suriyeliler sandığa giderken tek beklentileri buydu. Biz cumhurbaşkanını onayladık, seçim diyordunuz, alın size seçim de yaptık. O zaman siz de artık Esad gitsin, kalsın diye tartışmıyorsunuz, o konuda kendi aranızda sizin de bir uzlaşmanız var. Bundan sonraki süreç artık normalleşsin. Çünkü ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Lübnan’da durum çok kötü. Ürdün de çok iyi değil. Irak da keza öyle, sık sık dalgalanmalar yaşanıyor. Bölgede 10 yıllık uzun bir istikrarsızlık döneminden sonra ikinci bir istikrarsızlık dönemi başlarsa, biz düşersek siz de düşersiniz. Genel olarak böyle özetleyebiliriz. Diplomatik ilişkilerin yavaş yavaş başlayabileceğine ilişkin sinyaller de var. Birdenbire dost olmak değil de müzakere süreçlerinin başlaması diyebiliriz.”
'Gelişmeler Esad üzerinde sessiz bir uzlaşıya işaret ediyor'
Verilen mesajların Suriye'nin Suudilerle görüşmeye başladığına işaret ettiğini belirten Hediye Levent, Suriye Turizm Bakanı'nın Suudi Arabistan'a gitmesinin önemine dikkat çekti. Levent'e göre Riyad'ın ABD'ye rağmen Şam ile dost olması kolay değil ancak ne bölge ülkeleri ne de yoğun göç almış Avrupa'nın sürece itiraz etmesi mümkün görünmüyor. Levent koşullar nedeniyle Esad ismi üzerinde sessiz bir uzlaşının bulunduğu değerlendirmesi yaptı:
“Sinyaller görüşmelerin başladığını gösteriyor. Suudi Arabistan’ın daha önce Suriye ile görüştüğünü, mesajların gelip gittiğini, pazarlıkların olduğunu hatta Suudi Arabistan’ın iki kere sıcak para desteğinde bulunduğu iddialarını da biliyoruz. Bunu kanıtlayamadık, teyit alamadık ama yalanlayan da çıkmadı. Suriye üst düzey yönetimi ve Suudi Arabistan’la şahıslar arasında görüşmeler olduğunu da biliyoruz, Suriye içindeki kaynaklardan. Ama diplomatik açıktan görüşmelerin teyidi açısından Suriye Turizm Bakanı’nın seçimden bir gün önce Suudi Arabistan’a gitmesi çok önemliydi. Bu Suriye açısından değil, Suudi Arabistan’ın bakış açısı açısından çok önemli. Suudi Arabistan şunu demiş oldu; ‘Ey bölge ülkeleri, ben Suriye ile açıktan görüşmeye başlıyorum’. Suudi Arabistan bunu duyurmuş oldu. Suudi Arabistan’ın Amerika’ya rağmen Suriye ile dost olması çok olası değil. Çünkü Suudi Arabistan’ın Suriye’den doğrudan bir çıkarı yok şu anda. Yani Amerika’yı karşısına alacak derecede bir çıkarı yok. Biden dönemi, Trump döneminin aksine daha sakin daha diplomatik kanallarla krizlerin çözülmesine yönelik bir dönem olacak gibi görünüyor. Ne Amerika ne Avrupa ülkeleri Suriye başta olmak üzere bölgenin birkaç ülkesinin bir kez daha mülteci akınları, ekonomik kriz dolayısıyla sosyal patlamalar, istikrarsızlık gibi şeylerle çalkalanmasını istemez. Zaten Avrupa ülkelerinin mülteci akınından ödü kopuyor. İdlib meselesini bile sürüncemede bırakıyorlar, ‘Madem cihatçılar orada toplanmış, kalsınlar bize gelmesinler’ diye. Seçim dönemi ve sonrasında Amerika ya da diğer ülkelerden gelen açıklamaların tonu çok düşük. Biraz matbu açıklama gibi. Biz şimdi sessiz kalsak olmaz desteklesek olmaz, tanımıyoruz. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü özellikle Arap ayaklanmasında çok iyi gördük. Uzunca bir süredir Suriye muhalefetinin sürgünde kurulmuş hükümeti vardı, başbakanı vardı ne oldu? Avrupa ülkeleri yeni isim çıkaramaz mıydı? Bir isim öne çıkarılırdı, mesela sürgün hükümeti en azından Suriye dışındakilerin oy kullanabilmesi için böyle bir şey de olabilirdi. Hiç öyle bir şeye girişilmedi bu defa. Bu da Esad üzerinde sessiz bir uzlaşı olduğu anlamına geliyor."
‘Bölge ülkeleri İran kadar Türkiye’yi de bölge açısından tehdit sayıyor, ön cephe olarak Suriye’yi görüyorlar’
Hediye Levent, Suriye yönetiminin şu anda Türkiye'den çok Arap ülkelerine kilitlendiğini belirtti. Türkiye'nin politikalarının Arap coğrafyasında yarattığı tepkilere atıfta bulunan Levent, bölge ülkelerinin İran kadar Türkiye'yi de 'tehdit' saydıklarını söyledi. Levent, Suriyelilerin seçim sonrası Arap coğrafyasına geri dönüşe dair yeni bir beklenti hissiyatına atıfta bulundu:
"Şu anda Türkiye’den çok Arap ülkelerine kilitlenmiş durumdalar. Türkiye ile dost ya da düşman olmak henüz gündemin üst sıralarında değil. Suriye içinde zaman zaman konuşulan şöyle bir durum da var. Türkiye’nin Libya ve Suriye’deki gibi Ortadoğu’ya yönelik politikaları bölgede bir ‘yeni Arap milliyetçiliği hassasiyeti’ni de kaşımaya başladı. Mesela Mısır bunu yoğun olarak kullanıyor. Libya’da bazı çevreler, Suudi Arabistan. Her ne kadar Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan ile normalleşme süreci başlatsa da henüz buzlar tam olarak çözülmüş anlamına gelmiyor. Bölge ülkeleri İran kadar Türkiye’yi de bölge açısından tehdit olarak sayıyor. Bunun ön cephesi olarak da Türkiye’ye karşıtı mücadele cephesi olarak Suriye’yi görüyorlar, İran gibi. Şu anda Suriye bölge ülkeleri açısından hem İran hem Türkiye’ye karşı bir direniş hattı gibi görünüyor. Suudi Arabistan’ın resmi görüşmelere başlama meselesi oldukça önemli. Kürt meselesi açısından da Kuzey Suriye açısından da önemli. Türkiye ve İran’ın Suriye’deki varlığı açısından da önemli. Gerçekten Suriyelilerin beklediği gibi seçim sonrası yeni dönem başlayacak gibi görünüyor. Ama oldukça çetin geçecek.”