Tuz serpme hareketiyle tüm dünyada fenomen haline gelen kasap Nusret Gökçe, Nusr-Et markasını yaratma süreciyle ilgili olarak Hürriyet gazetesi yazarı Barbaros Tapan'a açıklamalarda bulundu.
Gözünü açtığından beri çalıştığını söyleyen Gökçe, ilk işine ilkokula giderken hafta sonları semt pazarında su satarak başladığını söyledi. Hafta içinde de ayakkabı boyadığını belirten Gökçe, "13 yaşıma geldiğimde de kasap çırağı olarak başladım. Nusr-Et markası yaratılırken nasıl bir alın teri döküldü, nasıl bir emek sarf edildi açmak istiyorum" dedi.
Devamında "Bizim ikinci şube, Ankara şubesiydi. Ankara şubem açıldığı günden itibaren her gün akşam servisini Ankara’da geçirip son uçakla İstanbul'a dönüyordum. Sabah erken et seçip, öğle servisini İstanbul Etiler’de geçiriyor, saat 16.00 uçağıyla Ankara’ya gidiyordum. Akşam 19.00’da tekrar Ankara’da servise çıkıyordum. Akşam son uçakla da tekrar İstanbul’a dönüyordum" ifadesini kullanan Gökçe, bu durumun Dubai şubesi açılana kadar 1.5 yıl sürdüğünü kaydetti.
'Kasaplar Çarşısı, bu işin Harvard’ı sayılır'
"Dubai açıldıktan sonra her çarşamba gecesi son uçakla Dubai’ye gidip pazar gecesi İstanbul’a dönüyordum. 3 yıl boyunca Dubai-İstanbul trafiği devam etti. Bu işin başlarında gece restoranda sandalyenin üzerinde çok uyumuşluğum var. Ben Harvard mezunuyum" diye konuşan Gökçe, kendisine yöneltilen "Nasıl yani?" sorusu üzerine şunları anlattı:
- "Bostancı Kasaplar Çarşısı’nda yetiştim. Kasaplar Çarşısı, bu işin Harvard’ı sayılır. Orada iş kültürünü, çalışma disiplinini, insan tanımayı ve müşteri ilişkilerini öğrendik. Biz müşteriyi hiç konuşmasa bile ayakkabısından, kol saatinden tanırdık. Bostancı Çarşı Business School mezunuyuz da diyebiliriz. Bizim yaşadıklarımızı, bizim gördüklerimizi bugün Harvard’da ders olarak öğretiyorlar."
Gökçe, "Dünyada et restoranı denince akla ilk gelen şehir Dallas (Teksas). Dallas’ta yeni bir restoran açtın. Etin merkezine Nusr-Et markasını açmaya nasıl karar verdin? Hikayesini anlatır mısın?" sorusunu da yanıtladı.
Dallas'ın her zaman kafasında bir soru işareti olduğunu belirten Gökçe, "Çünkü Dallas dediğin yer, etin başkenti. Orada büyük bir potansiyel var. Çok da büyük bir rekabet var. O yüzden kafamda hep soru işaretleri vardı. Ben Dallas’ta nasıl başarırım? Oradaki rakiplerimden nasıl farklı olurum? Bu sorular hep kafamı kurcalıyordu. Araya korona girdi. Korona döneminde restoranlarımız kapalıyken 6 ay sırf bu soruların cevaplarını düşündüm" dedi.
'Dallas'ta yaptığımız tereciye tere satmak'
"Orada değişik neler yapabiliriz?", "Oradaki insanları nasıl mutlu ederiz?", "İnsanları restoranımıza gelmeye nasıl ikna ederiz?", "Farkımızı insanlara nasıl gösteririz?" gibi sorular üzerinde çalıştıklarını anlatan Gökçe, "Başarılı olduk ki, açtığımız ilk günden itibaren gelen insanların ilgisi ve sevgisi görülmeye değerdi. Koronaya rağmen açılışımızda 200 kişi dışarıda sırada bekledi" ifadesini kullandı.
Açılışta ne bir PR çalışması ne bir ön davet yaptığını söyleyen Gökçe, "Bismillahirrahmanirrahim dedik, restoranımızın kapılarını açtık. kucakladılar. Bir Amerikalı gelip Adana’da kebapçı açsın. Bizim Dallas’ta restoran açmamız Amerikalının Adana’da kebapçı açması gibi bir şey oldu. Amerikalı gelecek, Adana’da kebapçı açacak, kapıda 200 kişi bekleyecek ve içeride Amerikalının elinden kebap yiyecek. Bizim Dallas’ta yaptığımız tam olarak bu. Tereciye tere satıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.