ABD yönetimini; 2018'de eski Başkan Trump'ın kararıyla tek taraflı çekildiği BM Güvenlik Konseyi onaylı İran nükleer anlaşmasına, Tahran'ı da anlaşmadan kaynaklı yükümlülüklerine döndürmek için Viyana'da başlayan 4-1 görüşmelerinden olumlu sinyaller geliyor. Biden yönetiminin İran'a yönelik yaptırımları aşamalı kaldırmaya yakın olduğu iddiaları art arda gelirken, süreç 18 Haziran'da İran'da düzenlenecek cumhurbaşkanlığı üzerinden İran iç siyasetini de etkiler hale geldi.
2015'te ulaşılan nükleer anlaşmayı başarıyla yürütmüş İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'le yapılan bir iç söyleşinin ses kayıtları, Londra merkezli ve Suudi bağlantılı Iran International sitesine sızdırıldı. Zarif kayıtlarda İran Devrim Muhafızları ve Trump'ın 2020 Ocak'ında suikastla öldürttüğü Kudüs Gücü'nün efsanevi komutanı Kasım Süleymani'yi eleştirirken, nükleer anlaşmayı birlikte sonuçlandırdıkları eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'ye övgü dolu bir yaklaşım sergilerken görülüyor. Zarif'in ayrıca Rusya politikalarını da eleştirmesi dikkat çekiyor.
Kayıtların sızması İran siyasetini karıştırdı. Adaylığının da söz konusu olabileceği belirtilen Zarif neredeyse 'hain' ilan edilirken, sözleri nedeniyle üst üste özür dilemek zorunda kaldı. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney de isim vermeden Dışişleri Bakanı'nı 'ABD ağzıyla konuşmakla' eleştirdi.
İran nükleer müzakereleri ve ABD ile dolaylı yürütülen sürecin İran siyasetine etkilerini İran üzerine çalışan TOBB Üniversitesi'nden Dr. Gülriz Şen ile konuştuk.
‘Ruhani hükümeti seçim arifesinde zaferle dönmek istiyor’
Dr. Gülriz Şen’e göre, ABD-İran ilişkileri Trump döneminde en kötü zamanlarını yaşamışken, Biden’ın çok hızlı adımlar atmaması Tahran'da 'hayal kırıklığı' yarattı. Şimdi Viyana'ya taşınan 4+1 görüşmelerinden 'iyi haberler' geldiğini belirten Şan özellikle Ruhani hükümetinin İran'da 18 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde Viyana'dan reformcu ve pragmatist adayların elini güçlendirecek 'bir zaferle' dönme arzusuna işaret etti:
“Biden yönetimi büyük beklentilerle başladı. Çünkü Biden seçim kampanyası döneminde de nükleer anlaşmaya geri döneceğini ifade etmişti. Bunun daha iyi ve güçlü bir anlaşmayla destekleneceğinin altını çizmişti. Trump döneminde İran-ABD ilişkileri, tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşamıştı. O nedenle Biden döneminde en azından nükleer anlaşmanın kazanımlarını geri alabilmek İran adına önem arz ediyordu. Ancak Biden başlangıçta çok hızlı adımlar atmadı. İran tarafının beklentilerini o noktada biraz hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebiliriz. Ama İran’ın aslında çizdiği bir takvim vardı. Bu takvim biraz da etkili oldu. Zira ek protokolünü askıya alacağını ifade eden meclisten geçen yasayla birlikte İran bu konuda çok ciddi adımlar attığını gösterdi. Öncelikle yüzde 20’ye çıkardı uranyum zenginleştirme oranını. Daha sonra bu oranı yüzde 60’a çekti. Bütün bunlar biraz provokasyonlar ve yaşanan gelişmelerle de ilgiliydi. Fahrizade suikastı neticesinde yüzde 20 kararı çıktı. Natanz’a yapılan sabotaj neticesinde yüzde 60 kararı çıktı. Bütün bu gelişmelerle birlikte İran masaya güçlü oturmak istiyordu ve davranışlarıyla bunun altını çizdi. Viyana’da aslında oldukça olumlu geçtiğini söyleyebileceğimiz görüşmeler var. En azından İran tarafından çok daha olumlu sinyaller geliyor. Bunun iç siyasetle de bağlantısı var. Ruhani hükümeti seçimler arifesinde bir zaferle dönmek istiyor. Ülkede seçimlerin de gidişatını etkileyeceğinin farkındalar. Devrim Muhafızları eksenli daha güvenlikçi bir siyaseti benimseyen adaydan ziyade belki reformcu ve pragmatist adayların elini güçlendirecek bir dış politika neticesi de ellerine geçebilir. Bu bakımdan sadece dış politika anlamında önemli değil iç siyaset açısından da çok önemli bir süreç yaşanıyor."
‘Süreç dolaylı olduğu için yavaş ilerliyor, terörizmle ilgili yaptırımlar kolay kaldırılmayacaktır’
Şen'e göre, Viyana'da sürecin aslında ABD ile dolaylı yürütülmesinden ötürü yavaş ilerliyor. Diğer yandan gerek Ruhani'nin gerekse Dışişleri Bakan Yardımcısı Arakçı'nın yaptırımlar meselesinde önemli ilerlemelere işaret eden sözlerini anımsatan Şen, içeriği bilinmese de bunların Tahran'ı şaşırtan bir ilerlemeye işaret ettiği görüşünde. Ancak İran'a yöneltilen 'terörizmle' ilişkilendirilen yaptırımların çok kolay kaldırılamayacağını söyleyen Şen, bu bağlamda Ruhani yönetiminin daha fazla taviz vermeye açık olabileceği görüşünde. İç siyasetin burada da devreye girdiğine işaret eden Şen, görüşmelerin zamanlamasının iç siyaset bakımından İran'da çetrefilli bir görüntü yarattığını vurguladı:
"Viyana’da üçüncü görüşmeler yapıldı. Nisan ayı boyunca toplandılar. İran ve ABD doğrudan müzakere etmiyor. P4+1 ile İran müzakere ediyor. Nükleer anlaşmada kalan imzacı ülkelerle birlikte görüşmelerini doğrudan sürdürüyor. Daha sonra bu görüşmeler ABD tarafına aktarılıyor. ABD’nin onlarla sürdürdüğü görüşmeler İran tarafına aktarılıyor. Bu şekilde aslında biraz müzakerelerin seyrini de yavaşlatan bir dolaylı görüşme gerçekleşiyor. Bu bağlamda hem ABD’nin kaldırması gereken yaptırımlarla ilgili bir çalışma grubu var hem İran’ın bu yaptırımların kaldırılması ve doğrulanmasının ardından nükleer programdaki yükümlülüklerine dönmesine dair bir çalışma grubu var. Üçüncü bir grup daha oluşturuldu. Müzakerelerden aktarılan bilgilere bakılırsa, Amerikan tarafı özellikle Robert Malley'nin başını çektiği, daha müzakere daha diplomasi odaklı bir yaklaşımla İran’ı şaşırtacak derecede iyi yaptırımlarla ilgili bazı şeyleri masaya sürdü şeklinde yorumlara rastlıyoruz. İçeriğini çok bilmiyoruz ama İran tarafından gelen olumlu açıklamalara baktığımızda, Ruhani geçen hafta meselenin yüzde 70 oranında hallolduğunu söylemişti. Yine Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçı’nın açıklamalarında da özellikle bankacılık, petrol gibi hususlarda İran ekonomisini sekteye uğratan yaptırımlar konusunda uzlaşmaya hemen hemen varıldığını ama daha çetrefilli konuların da olduğunu söylüyor. Bu da özellikle terörizmle ilişkilendirilen yaptırımların çok kolay kaldırılamayacağı yönünde. Bu bağlamda belki Ruhani yönetimi daha fazla taviz vermeye açık olabilir. Ama yine iç siyaset burada devreye giriyor. Hamaney ve muhafazakarların çok daha büyük beklentileri var. Aslında Ruhani hükümetinin en azından başarı hikayesiyle görevinin son bulmasını da istemiyor olabilirler. O bakımdan müzakerelerin zamanlaması İran iç siyasetinin bu denli karıştığı bir döneme denk gelmesi açısından hakikaten çok çetrefilli geçiyor diyebiliriz.”
‘Nükleer anlaşmanın kurtarılması ve İran nükleer programının eski ayarlarına dönmesi herkesin çıkarına’
İran’ın geri adım atması gereken tarafın ABD olduğunu çok tutarlı bir şekilde anlattığını ve Rusya ve Çin’in desteğini aldığını anımsatan Şen, Tahran'ın taviz veren konumda bulunmadığını dile getirdi. AB ülkelerinin ise İran’ın nükleer taahhütlerinden uzaklaşmasına yönelik eleştirilerini Biden yönetimine yakınlıklarından ötürü artırdığını belirten Şen, dengelerin değişebileceği görüşünde. ABD’nin önceliğinin nükleer anlaşmayı kurtarmak ve İran’ın nükleer programında Trump döneminde elde ettiği büyük başarıları dizginlemek olduğunu belirten Şen, Biden'ın İsrail ile son temaslarına atıf yaparak, 2015 anlaşmasına dönülmesinin herkesin çıkarına olduğuna dikkat çekti:
“İran şu ana kadar çok taviz veren bir konumda değil. Çünkü bu noktada geri adım atması gerekenin öncelikle ABD olduğunun altını çok tutarlı bir şekilde çizdiler. Bu bağlamda Rusya ve Çin’in de desteğini almış durumda. Avrupa Birliği ülkeleri daha önce İran’ın tezlerine yine yakın duruyorlardı ama Biden yönetimiyle daha uzun soluklu bir ilişki düşündükleri için açıkçası İran’ın nükleer taahhütlerinden uzaklaşmasına yönelik eleştirilerini de daha arttırdılar gibi. Bu bağlamda masada farklı dengeler olabilir. İran açısından öncelikle bir an önce ekonomisinin normalleşmesi. Bir yandan pandemi İran ekonomisini büyük ölçüde etkiliyor. O bakımdan öncelik nükleer anlaşmada eski ayarlara dönmek. Kesinlikle yeni bir anlaşmanın peşinde olmadıklarının da altını çiziyorlar. Bundan sonrası Amerikan yönetiminin diğer müttefiklerini ve diğer ülkeleri de yanına alarak daha fazlası için ne kadar bu meseleyi götürebileceği yönünde. Ama o noktadaki pazarlığı da Ruhani hükümeti yapmayacak. Belli ki İran’da yeni yönetim yeni dengeler onda etkili olacak, o bambaşka bir hikaye. Bence Amerika Birleşik Devletleri de önceliğin nükleer anlaşmayı kurtarmak ve İran’ın nükleer programında Trump döneminde elde ettiği büyük başarıları biraz dizginlemek olduğunun farkında. O bakımdan ABD’nin de başlangıçtaki daha atıl, biraz daha geriden gelen çok aceleci olmayan tavrının değiştiğini görüyoruz. Ama başka haberler de alıyoruz. Mesela Biden’ın MOSSAD şefiyle yaptığı görüşme var. Çok yakın gözükmüyor İran ile anlaşma gibi belki İsrail’i teskin etmek için. Ama nükleer anlaşmanın kurtarılması ve İran nükleer programının eski ayarlarına dönmesi herkesin çıkarına esasen. O nedenle Viyana’daki görüşmeler çok önemli ve 7 Mayıs’ta tekrar toplanacaklar. 11 Mayıs kritik bir tarih. Çünkü İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile yaptığı geçici anlaşmanın son tarihi ve seçim takvimine girilecek. O nedenle bu hafta ve önümüzdeki haftanın ilk yarısı en azından nükleer anlaşmanın kaderine dair çok büyük önem taşıyor diyebiliriz.”
‘Sızdırılan kayıtlarının Zarif’in siyasi kariyerini bitirme ya da engelleme gibi gözüküyor’
Dr. Gülriz Şen'e göre, bu koşullarda İran Dışişleri Bakanı Zarif’in aslında kurum içi kalması gereken, dış politikadaki bilançoyu çıkarttığı bir konuşmanın sızdırılması manidar. Zarif'in Devrim Muhafızları ve Kasım Süleymani'yi eleştirdiği kayıtlarda aslında İran çalışanları çok şaşırtan bir şey bulunmadığı görüşündeki Şen, kayıtların 18 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ortalığı karıştırdığını belirtti. İran Dışişleri Bakanı'nın daha önce muhafazakarlara karşı birkaç kez 'adaylığı' andığını anımsatan Şen, sızıntının Zarif'in diplomatik olmasa bile siyasi kariyerini bitirme yahut engelleme amaçlı olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Zarif’in aslında gizli kalması gereken kurum içindeki mülakatının sızdırılmış olmasının zamanlaması çok manidar. Bu mülakatları aslında bir sonraki hükümete yönelik bir miras gibi düşünebiliriz. Dış politikadaki bilançoyu konuştukları kurum içinde kalan, gizli olan kesinlikle kamuya duyulmak üzere yapılmamış bir mülakattı. Burada ilk başta 'müzakerelere baltalamak için mi sızdırıldı' diye farklı görüşler vardı. Ama işin renginin başka olduğu daha sonra netleşti. 18 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemekle daha yakından alakalı gibi geliyor bana. Bu ses dosyası sızdırıldığında Zarif bölgede çok önemli bir turdaydı. Bir yandan İran-Suudi Arabistan ilişkilerinde de bazı önemli açılımları görüyoruz. Viyana’daki müzakereleri zaten konuşmuştuk. Ama 18 Haziran’da yapılacak seçimlere doğru Zarif’in aday olabileceği söylentileri artmıştı. Her ne kadar kendisi bunu 2020 sonundaki mülakatta reddetse, ‘Benim böyle bir hedefim yok ama uygun çalışabileceğim bir hükümet iş başına gelirse, dışişleri bakanı olarak devam etmek isterim' dese de ara sıra ‘Beni kızdırmayın yoksa aday olurum’ tavrı vardı. Basında belki çok tartışılmadı ama Zarif’in bu yönde muhafazakârları biraz kışkırttığı, provoke ettiği bazı demeçleri de olmuştu. Bu Zarif’in diplomatik kariyerinde olmasa da siyasi kariyerini bitirme ya da engelleme gibi gözüküyor. Çünkü burada Kasım Süleymani üzerinden İran’da sanki büyük bir kutsala laf etmiş, dil uzatmış gibi oldu. Halbuki Zarif, İran çalışanları açısından çok umulmadık, şaşırtıcı şeyler de söylemedi. Çünkü İran dış politikasını analiz ederken hep dışişleri bakanlığının aslında hiyerarşide biraz daha aşağıda kaldığından, özellikle bölgedeki politikanın dışişleri bakanlığının kontrolünde olmadığından hep bahsediyorduk. Devrim Muhafızları’nın özellikle Arap isyanlarıyla çok daha ön plana çıktığından, Suriye ve Irak’taki politikanın esas yapıcı ve yürütücüsünün de Devrim Muhafızları ve Kasım Süleymani olduğundan sıklıkla bahsediyorduk. O nedenle bu kayıtlar malumun ilamı, yeni ve farklı bir şey değil. Zarif bunları zaten açıktan söylemezdi. Ama gizli olduğu için belki rahatlıkla ifade etti. Kimileri bunun bilinçli sızdırıldığını da söyledi. Acaba Zarif böylelikle daha mı popülaritesini arttırmak istiyor diye de düşünülebilir. Ama orada dikkate alması gereken sistemde bu tarz yorumların müesses nizam tarafından hoş karşılanmayacağı ve adaylık için yapacağı başvurunun bu sebeple reddedileceğiydi.”
'Zarif özrü ve Hamaney'in reformcu adaylara sistem uyarısı da önemli'
Şen, sızıntılar nedeniyle Zarif'in özür dilemek zorunda kaldığını belirtirken, dini lider Hamaney'in de isim vermeden kendisini eleştirdiğini anımsattı. Eski ılımlı Cumhurbaşkanı Hatemi'nin reform cephesinden Zarif'in yanı sıra Tacizade ve Cihangiri'nin olası adaylığına işaret etmesine atıfta bulunan Şen, yine Hamaney'in konuşmasında 'bazı reformcu adaylara sistemi sorgulamamaları gerektiğini söylemesine' dikkat çekti. Şen, bu gelişmelerin reform cephesinin adaylıklarının bloke edilmesine işaret ettiğini söylerken, cumhurbaşkanlığı adaylıklarında Devrim Muhafızları kökenlilerin ağırlığının altını çizdi:
“Zarif, özür dilemek zorunda kaldı. Öncesinde Süleymani ve ailesinden özür dilemişti, tekrar bir özür metni geldi. Çünkü Hamaney isim vermeden ve konuşmasının son 10 dakikasını ayırarak Zarif’in sızdırılan konuşmalarına değindi. Düşmanın dilinden konuştuğunu belirtti. Bunların doğru olmadığını aslında dışişleri bakanlığının ve bakanının yerini bilmesi gerektiğini söyledi. Çünkü İran’da dış politika yapımının ulusal yüksek güvenlik konseyi tarafından yapıldığını söyledi. Dışişleri bakanlığının politikaları uygulamakla yükümlü olduğunu ifade etti. Devrim Muhafızları ve Kasım Süleymaniye de epey bir sahip çıktı. ‘İran’ın Batı Asya’da sürdürdüğü diplomasinin temel unsuru zaten Devrim Muhafızları’dır. Onlar sayesinde biz onurlu bir politika sürdürüyoruz’ açıklamalarında bulundu. Bunun akabinde de Zarif, görüşlerinin tam manasıyla bir akademisyen ve bir bakan, bürokrat görüşü olduğunu ve dini liderin sınırları çizdiği noktada da tartışmanın kapandığını söyleyerek özrünü de tekrarlamış oldu. Bu konuşmanın başka önemli bir boyutu daha var. Dini lider konuşmasında bazı reformcu adaylara da sistemi sorgulamamaları gerektiğini hatırlattı. Çünkü dün eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin Instagram hesabından reformcuların destekleyebileceği üç aday zikredilmişti. Bunlardan biri Cevad Zarif, diğeri de Mustafa Tacizade oldu. Tacizade, velayeti fakih sistemini eleştiren bir reformcu. Aslında Hamaney isim vermedi ama muhtemelen onun da adaylık başvurusunun reddedileceğine dair bir işaret vermiş oldu. Üçüncü aday Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yardımcısı İshak Cihangiri. Cihangiri belki aday olabilir. İlginç olan başka bir mevzu, Muhammed Arif de reformculardan adaylığını duyurmuştu ama Hatemi nezdinde onun adı zikredilmemişti. O nedenle yeni döneme bakıldığında seçimlere adaylığını açıklayanların ağırlıklı olarak Devrim Muhafızları kökenli eski komutanlar olduğunu görüyoruz. Reformculardan da belki sembolik bir isme izin verilecektir adaylık açısından. Ama bunun Zarif olamayacağını son kriz bize göstermiş oldu. Bu bakımdan sızdırılan seslerin ağırlıklı olarak iç siyasetle ilişkili olduğunu düşünüyorum.”