ABD'de Joe Biden yönetiminin Ortadoğu politikaları yavaş yavaş belirmeye başlarken, bölgenin Washington için önem taşıyan iki ülkesi İsrail ve Türkiye ilişkileri bir türlü rayına oturmuyor. Ankara'nın İsrail'e büyükelçi atama girişimlerine dair haberler henüz somutlanmazken, Irak sahasındaki gelişmeler üzerinden İran ile ilişkilerinde sıkıntılı bir manzara yeniden oluşmaya başladı.
İran'ın Bağdat'taki büyükelçisi Irec Mescidi'nin Türkiye'nin Irak'taki askeri varlığı ve operasyonları üzerine yorumları Ankara'daki İran Büyükelçisi'nin Dışişleri Bakanlığı'na çağrılmasına yol açtı. Mesele Tahran tarafından 'yanlış anlaşılma' olarak ifade edildi. Erdoğan hükümeti İran nükleer anlaşmasının ise canlandırılması arzularını dile getiriyor.
Suriye-Irak cephesi ve Biden yönetiminin Irak'taki saldırıları gerekçe göstererek sınırın Suriye tarafında İran ile bağlantılı güçleri vurduğunu açıklaması bölgedeki örtülü savaşın daha da alevlenmesi tartışmaları yaratıyor.
Bu koşullarda Türkiye'nin hem güney sınırından Körfez'in Arap ülkelerine, hem de Doğu Akdeniz'de kendisine karşı oluşan denklemde ön plana çıkan İsrail'le ilişkilerinde tutacağı yol tartışma konusu.
Gelişmeleri Moshe Dayan Merkezi Strateji ve Güvenlik için Kudüs Enstitüsü’nden Hay Eytan Cohen Yanarocak ile konuştuk.
‘Ankara Netanyahu'nun gidişini bekleyip fırsat görüyorsa eğer, İsrail’in dış politikası değişmeyecek’
Hay Eytan Yanarocak'a göre, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşme beklentilerinden henüz somut sonuç çıkmadı ancak bu durum İsrail'de 23 Mart seçimleriyle bağlantısı olabilir. Erdoğan yönetiminin harekete geçmeden önce İsrail'de Netanyahu'nun gitmesi beklentisi bulunabileceğini belirten Yanarocak, böylelikle Türkiye kamuoyuna İsrail'le ilgili atılacak adımların daha iyi izah edebileceği bir zemin oluşabileceğini vurguladı. Ancak Yanarocak'a göre, Netanyahu gidecek olsa bile İsrail devletinin dış politikası değişmeyecek:
“Sular aktı ancak hiçbir şey olmadı. Ben bunu yaklaşmakta olan İsrail seçimlerine bağlıyorum. 23 Mart’ta İsrail seçimlere gidiyor. İsrail Başbakanı Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki ilişkiler maalesef ahım şahım değil. Bu noktadan hareketle belki de Ankara’da şöyle bir beklenti içerisinde olanlar vardır ki bu çok doğal. Eğer olur da Netanyahu seçimlerde umduğunu bulamaz da karşısına yeni bir koalisyon hükümeti bulunursa bir şekilde Türkiye’ye, halka bu normalizasyon çok daha rahat izah edilir. Netanyahu’nun Likud'unun birinci parti çıkacağı neredeyse aşikâr. Bununla beraber kendisinin karşısında boy gösteren siyasi partilerin de ideolojik olarak Netahyahu’dan çok bir farkı yok. Hatta bazıları kendi partisi olan Likud’dan istifa edip kurultayda Netanyahu’ya kaybetmiş isimler var. Naftali Bennett eskiden aynı şekilde, Gideon Sa'ar da öyle. İsrail siyasi yelpazesine baktığımız zaman İsrail devletinin takınmış olduğu dış politika tutumun değişeceğine ben inanmıyorum. Olsa olsa lider değişikliğine gidilecektir."
'İsrail solu açısından hazin bir tablo var'
23 Mart seçim sürecinde İsrail'de sol adına 'hazin bir tablo' bulunduğunu söyleyen Yanarocak son anketlere göre Meretz partisinin barajı bile geçemez halde göründüğünü aktardı. Yanarocak, bu durumda diğer partilerin daha fazla sandalye kazanmasını getirebileceğini ekledi. İsrail dış politikasının değişmezliğini yineleyen Yanarocak yine de Netanyahusuz bir hükümet kurulmasıyla Türkiye açısından bir normalleşme fırsatının belireceğini ekledi. Yanarocak, Netanyahu ile bir formül çıkması halinde de artık işin daha fazla uzatılmaması gerektiğini dile getirdi:
"İsrail solu açısından bakarsak da oldukça hazin bir tablo var. Bu tabii ki değişebilir. Ancak bugünkü sabah İsrail askeri radyosunun aktardığına göre son yapılan anketlere göre çok önemli bir sol parti olan Meretz partisinin barajı geçemeyeceği söyleniyor. Barajı geçememesi durumunda Likud’un ve diğer sağ partilerin daha fazla sandalye kazanması anlamına geliyor bu olay. İsrail’in dış politikası açısından özel bir tutum değişikliğine gitmeyecek. Ancak diyelim ki böyle bir değişiklik olursa bu elbette Ankara açısından çok rahat bir fırsat olarak kullanılabilir. Bizim sorunumuz Netanyahu'ydı, şimdi yeni bir hükümet var denerek çok rahat bir normalizasyona gidilebilir. Bu şekilde tekrardan İsrail’de Netanyahu hükümeti kurulursa da bence artık bu işi daha fazla uzatmanın bir manasını görmüyorum. Çünkü devletlerin söz konusu. Bence her iki lider de kendi kalitelerine uygun olarak kendi kişisel düşüncelerini bir kenara koyup kendi devletlerinin menfaatlerini gütmek için gerekli pozitif adımları atacaklardır diye ümit ediyorum.”
‘İsrail İran nüfuzundan ziyade Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta nüfuzunu yaymasını tercih eder’
Yanarocak, Türkiye ile İran'ın bölgede çıkarları açısından rekabet içinde olduklarını söylelrken, İsrail'in ise İran nüfuzundansa Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta nüfuzunu yaymasını tercih edeceğini dile getirdi. Ankara ile Tahran'ın Suriye ve Irak'tan Kafkasya'ya uzanan birden fazla gelişmede karşı karşıya geldiklerini belirten Yanarocak, bu rekabetin tarih boyunca da aynı şekilde vuku bulduğunu anımsattı. İsrail ile Türkiye'nin çıkarlarının Ortadoğu'da ortak olduğunu kaydeden Yanarocak, Körfez'in Sünni Arap ülkeleri açısından da aynı durumun söz konusu olduğunu dile getirdi:
“İki gün evvel bir makale yazdım. Kudüs Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezinde yayımlandı. Ana konusu Türkiye ile İran’ın içerisinde bulunmuş oldukları ve içinden çıkamamakta olduğu bir sarmal var, rekabet var. Her iki ülke de Ortadoğu’da kendi nüfuzunu artırmaya çalışıyor. Türkiye öncelikle Dağlık Karabağ’la birlikte nüfuzunu Kafkasya’ya yaydı. Ardından Irak ve şimdi de Suriye’de İranlı milisler Haşdi Şabi ile neredeyse çatışmanın eşiğinde Türkiye. Sürtüşme noktalarını baz aldığınızda Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmaya çalışan en önemli unsurun İran olduğunu görüyoruz, tarih boyunca da bu böyle olmuş. İsrail elbette İran nüfuzundan ziyade Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta nüfuzunu yaymasını tercih eder. İran siyasetinde Türkiye ve İsrail’in çıkarları Ortadoğu’da ortak."
'Türkiye de Suudilerin İran'a karşı İsrail'i de katarak oluşturduğu bloğun parçası olabilir, reel politik bunu dikte ediyor'
Körfez bloğunun doğrudan İran'a çevreleyip durdurabilmek için bir pakt oluşturmakta olduklarını söylerken, İbrahim/Abraham anlaşmalarıyla buna İsrail'in de eklendiğini anımsattı. Yanarocak, kendisini 'Sünni' olarak tanımlayan Türkiye'nin de bu bloğun parçası olmaması için bir neden bulunmadığı görüşünü dile getirdi. Yanarocak'a göre 'reel politik' bunu dikte ediyor. Yanarocak, böylesi bir tercihin Ankara'nın Mısır'ın yanı sıra Körfez bölgesindeki sorunlarını da çözeceğini ekledi:
"Genel çerçevede diğer ülkelerin İran’a olan tutumuna bakalım. İran’a karşı tutum oldukça olumsuz. Suudi Arabistan’ın başını çekmekte olduğu Körfez bloku direkt olarak İran’ı çevreleyip durdurabilmek için bir pakt oluşturuyorlar. Bu paktın içerisine İsrail de İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde eklemlenmiş vaziyette. Eğer Türkiye’nin Ortadoğu’daki en önemli rakibi İran ise halihazırda zaten Ortadoğu’da İran’ı çevrelemek isteyen Sünnilerden oluşan ve bu bloka eklemlenmiş bir Yahudi devleti olan İsrail’in de var olduğu daha güçlü bir blokun parçası olmaması için ne gibi bir sebep var, ben bilmiyorum. Bana sorarsanız reel politik bunu dikte ediyor. Ankara bunu uygulamak ister mi istemez mi, bu karar alıcıların vermesi gereken bir karar. Ancak eğer olur da Türkiye, İsrail ile olan ilişkilerini düzeltmeye karar verirse bu Mısır ile olan ilişkileri de olumlu etkileyecektir. Bu aynı zamanda Suudi Arabistan’la olan ilişkileri de soğuk bir savaşın yaşandığı BAE olan ilişkileri de etkileyecektir.”
‘İsrail basınında İran’a karşı bir ‘Ortadoğu NATO’su fikri dillendirilmeye başladı’
Yanarocak, ironik biçimde ABD'nin 'ahlaki kaygılarla' yayınladığı 'Cemal Kaşıkçı' raporuyla Suudi veliaht prensinin hedef haline gelmesinin ardından Riyad İsrail'e daha fazla bağımlı hale geldi. Yanarocak, Suudilerin ABD nezdinde de İsrail'e ilişkileri yumuşatmak için ihtiyaç duyduklarını dile getirdi. Yanarocak İsrail basınında yeniden 'Ortadoğu NATO'su fikrinin işlendiğini de aktardı. Körfez ülkelerinin İran'ın askeri gücü karşısında kırılgan olduklarını, İsrail'in ise İran'a karşı bölgede askeri operasyonlardan kaçınmadığını anımsatan Yanarocak, denklemde İsrail'in Körfez açısından 'caydırıcılığıyla' da ön plana çıktığını belirtti:
“Çok ironik olacak ama Amerika’nın ahlaken Demokrat Parti’nin insan haklarına vermiş olduğu önemden dolayı Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn Amerika’ya daha temkinli yaklaşıyorlar nitekim de Kaşıkçı raporuyla beraber. Muhammed Bin Selman’ın meşruiyeti için çok büyük sorun teşkil etti Amerika’nın yayınlamış olduğu rapor. Bu, Amerika kendi ali çıkarlarından önce önem verdiği değerleri ön plana soktu demek. Bu da çok ironik bir şekilde Amerika’nın karşısında kendini koruyabilmesi için Suudi Arabistan’ın komik ama gerçek İsrail’e daha fazla yapışmasına daha fazla yardım istemesi için daha fazla bağnıl hale gelmesi demek. Çünkü Amerika’daki Yahudi ve İsrail lobisinin gücünü kullanarak Biden’ın Suudi Arabistan üzerindeki baskısını yumuşatabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla şu anda İsrail gazetelerinde dillendirilen bir konu var. Gerçekten bilim kurgu filmlerine taş çıkartır. Şu anda konuşulan şey bir Ortadoğu NATO’su. Suudi Arabistan, İsrail, BAE, Bahreyn ve adı konmadan Mısır var. Bu blok neden oluşturuluyor? Çünkü İran var. Ülkeleri özellikle Sünni Arapları tırmalayan konu İran. BAE ve Suudi Arabistan’ın coğrafi konumu İran’ın bu ülkelere darbe indirebilmesi için çok müsait. BAE’nin ekonomi turizm ve petrol. Suudi petrol yataklarının saldırıya uğradığını da gördük. Bu ve bunun gibi saldırılar turizm ekonomisinin döndüğü bir ülkeyi vurursa, o ülkeye turist gelmemeye başlar. Ekonomi yerle bir olur. İran’ın gücünden ziyade Suudi Arabistan ve BAE’nin çok kırılgan olduklarını görüyoruz. İsrail bu kadar kırılgan değil. İsrail mesela İran unsurlarını gerek Lübnan gerek Suriye içerisinde hava saldırılarıyla cezalandırmayı biliyor. Bu konuda bir çekince içerisinde de değil. İsrail çok açık bir şekilde İran’a bağlı Şii unsurların Şam’ın güneyinde tolere edilmeyeceğini çok açık bir şekilde söylüyor. İran’ın çeşitli nükleer reaktörleri ve altyapısına geniş çaplı saldırıyı Ortadoğu’da yapabilecek yegane askeri güç İsrail. Ancak İsrail’in böyle bir saldırıyı yapabilmesi için gerek Ürdün gerek Suudi Arabistan hava sahalarını kullanması lazım veya bu ülkelerin kendi topraklarını da kullanması için saldırıyı daha rahat yapabilmek için. Dolayısıyla bu ülkeler belki de İran’ı bu şekilde caydırmak istiyorlar. İllaki yarın bir savaşa girilmeyecek. Ancak İsrail ile aynı fotoğrafta bir resim verdiğinizde İran da bunu iki kere düşünür. Bu sadece İran’ın gücü değil aynı zamanda İran’ın bir de taşeron terör örgütlerinden de yararlandığını biliyoruz. Yemen’de Husiler var. Lübnan’da Hizbullah terör örgütü var. Bu gibi terör örgütleriyle çeşitli yerlerde füze ve roket fırlatmak suretiyle sivil halka saldırı yapabileceklerini de biliyoruz. İran’a saldırmak kolay bir şey değil. Ancak İran’ın İsrail’e saldırması da kolay bir şey değil."
‘İsrail Türkiye ile ilişkilerine halel gelsin istemez ama Suudiler hava sahasını açınca Türkiye'nin monopolü kırıldı'
Yanarocak, Türkiye'nin dış polikayı duygulardan arındırarak çıkarları üzerine bina etmesi halinde İsrail'le ilişkilerinin düzelmemesi için sebep görmüyor. Hiçbir İsrail hükümetinin Türkiye ile ilişkilerine 'halel gelmesini' istemeyeceğini anımsatan Yanarocak, diğer yandan Türkiye'nin artık İsrail'in bölge siyasetinde ilişki kurduğu 'tek Müslüman ülke' tekelini de yitirdiğini belirtti. Özellikle Suudi Arabistan'ın hava sahasını açmasıyla İsrail'in elinin iyice rahatladığını kaydeden Yanarocak, İsrail'in artık Ankara'ya normalleşme için saldırgan retoriğe son verilmesi ve Hamas gibi şartlar dayatabilecek pozisyona ulaştığını vurguladı:
“Yeter ki artık Türkiye kendi dış politikasını kendi çıkarları üzerine bina etsin. Duygusal olmayan bir dış politika zaten bunu dikte ediyor. İki kere iki dört eşyanın tabiatına aykırı zaten. Türkiye, İsrail devletinin güvenliği için önemli bir değer. Hiçbir İsrail hükümeti Türkiye ile ilişkilerine halel gelmesini istemez. Bunun yanında eskiden Türkiye’nin bir şekilde fayda sağladığı bir tekel, monopol vardı. İsrail ile normal ilişkiye sahip yegane Müslüman ülke olma monopolüydü. Artık bu monopol gitti. Suudi hava sahasının da açılmasıyla Uzakdoğu’ya açılan çok önemli yeni bir penceresi oldu İsrail’in. Ben Gurion Havalimanı’nda bir uçak kalktığı zaman Uzakdoğu’ya gidebilmek için Türkiye hava sahasını kullanıp önce Rusya ardından Kafkasya vs. Uzakdoğu’ya giderlerdi. İbrahim anlaşmalarıyla Suudi Arabistan oyunun kurallarını değiştirecek inanılmaz bir hamle yaptı. İsrail için hava sahasını açtı. Artık Tel Aviv’den Dubai’ye uçuluyor, oradan devam ediyor. Hava sahası o kadar önemli ki. Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi, neden rahat rahat bağımsızlığını ilan edemiyor? Çünkü etrafını çevreleyen 4 ülke birden Türkiye, Suriye, Irak ve İran hava sahasını kapatıp ekonomik olarak boğuyorlar. İsrail’in şu anda batısında Akdeniz var, zaten pencere var. Mısır hava sahasını kullanabiliyor demek ki güneybatısının penceresi açık. Doğusunda Ürdün var, hava sahasını kullanabiliyor. Hava sahası babında stratejik önemi olmayan sınırlar bunlar. Sadece hava sahası için söylüyorum, Golan Tepeleri’nin stratejisinden bahsetmiyorum. Şu anda genel olarak baktığımız zaman İsrail’in bütün hava sahaları küçücük bir kara sınırı dışında açık. Bu artık İsrail’in eli çok güçlü demek. Dolayısıyla Türk karar alıcıları da İsrail ile ilgili siyasetlerini şekillendirecekleri zaman İsrail’in yeni gücünün, alternatiflerinin farkında olmaları gerekiyor. İsrail 10 sene hatta 5 sene öncekinden diplomatik olarak çok daha güçlü. Evvelden siz Kudüs’teki karar alıcıları bazı konularda sıkıştırabiliyorken bugün artık sıkıştıramıyor hale geliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan normalleşmeyi 5 sene önce söyleseydi İbrahim Anlaşmalarını imzalamamış İsrail büyük ihtimalle koşa koşa hiçbir şart öne sürmeksizin Türkiye’yi kucaklardı, yapalım derdi. Şu anda İsrail açık ve net şekilde Türkiye’nin Hamas’a verdiği desteğin son bulmasını istiyor.
'İsrail, İbrahim anlaşmalarıyla bu gücü buluyor, ABD'nin baskı mekanizmalarını bile törpüledi bu anlaşmalar'
Yanarocak, Trump döneminde İsrail'i Arap dünyasının önde gelen ülkeleriyle normalleştiren İbrahim anlaşmalarının 'oyun değiştirici' niteliğine de atıf yaptı. Yanarocak'a göre artık ABD yönetimi için ölgede İsrail bir, Suudiler öteki tarafta yer almazken, Washington'ın baskı mekanizmaları da önemli ölçüde törpülendi:
"Bu gücü kendinde İbrahim Anlaşmalarında buluyor. Bu sayede İsrail, Amerika’ya karşı özellikle İran’a konusunda çok net tavır takınabiliyor. Çünkü bu sefer yanında hem Suudi Arabistan hem BAE hem Bahreyn hem Mısır var. Bu ülkeler artık blok halinde hareket ediyorlar. Eskiden olduğu gibi İsrail bir sepette Suudi Arabistan bir sepette değil. Dolayısıyla artık Amerikalılar Biden yönetimi, Trump yönetiminin yapmış olduğu İbrahim Anlaşmalarına elbette hoşnutlar. Ancak Amerika’nın İsrail, Suudi Arabistan ve Emirlikler üzerindeki baskı yapma mekanizmalarını çok önemli ölçüde törpüledi bu anlaşmalar. İsrail’in çıkarları için tek kelimeyle müthiş oldu.”