Almanya'da koalisyon hükümetinin büyük ortağı Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) genel başkanlığına hafta sonu düzenlenen kongrede Kuzey Ren Westfalya eyaleti başbakanı Armin Laschet seçildi. Geçen yıl Thüringen eyaletindeki aşırı sağcı skandalının ardından Merkel'in halefi olan kadın lider Annegret Kramp-Karrenbauer liderlikten istifa etmişti. CDU liderliği için yapılan seçimlerde, Laschet, daha önceki seçimlerde Kramp-Karrenbauer'e yenilmiş olan Friedrich Merz'in de bileğini büktü. Merz, Alman siyasetinde açık Amerikan yanlısı tutumuyla tanınıyordu. Merkel'in siyaseti bırakma kararının ardından henüz kesinleşmemiş olsa da Laschet'in eylüldeki seçimlerde CDU liderliğini ve başbakan adaylığını sırtlaması bekleniyor.
Laschet, Almanya'da entegrasyon politikalarında başı çeken bir isimken, liderliği altında Türkiye ile ilişkilerin geleceği konusunda yorumcular umutlu.
Diğer yandan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, 'Doğu Akdeniz krizi' ağırlıklı bir gündemle Türkiye'yi ziyaret etti.
Alman siyasetindeki değişimleri ve Türkiye'yle ilişkileri Evrensel Gazetesi Almanya Temsilcisi Yücel Özdemir ile konuştuk.
'Merkel çizgisini temsil eden Laschet, normalde seçime girmemesi gereken Merz'i yendi'
Yücel Özdemir'e göre CDU Kongresi'nde Armin Laschet'in liderliğe seçilmesini içeren tercih, Almanya'nın Merkel sonrasında 2020'lerde yola nasıl devam edeceğinin ifadesi. Laschet'in en büyük rakiplerinden birisinin Amerikan servet yönetimi şirketi Blackrock'un Almanya kolunda önemli rol üstlenen Friedrich Merz olduğunu belirten Özdemir, Merz'in daha önce de Kramp-Karrenbauer'e yenildiğini anımsattı. Özdemir, normalde aday olmaması gereken Merz'in bu kez de Merkel'in çizgisinin devamını temsil eden Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet karşısında seçimden yenilgiyle çıktığını vurguladı:
“Cumartesi günkü CDU Genel Kongresi’nde çıkan karar bundan sonraki Almanya’nın nasıl devam edeceği, en azından Hristiyan Demokratlar cephesinde Merkel sonrası nasıl dizayn edileceği konusunda bir karar verildi. Bu karar da Armin Laschet oldu. Hatta Laschet daha önce Sağlık Bakanı Jens Spahn ile bir toplantı yapmıştı. 2020’lerin Almanya’sını şekillendirmeye aday olduklarını ilan etmişti. Yani Merkel sonrası nasıl bir Almanya olacak? Friedrich Merz önemli ve iddialı bir adaydı. Daha çok neoliberal sermaye yanlısı bir siyasetçiydi. Bu iki dönemdi. Çünkü Merkel, 2018’de genel başkanlıktan istifa ettikten sonra yerine yeni aday arayışı başladığında, Merz’in kendisi normalde Blackrock’ın denetleme kurul yöneticisiydi ama CDU’nun eski üyesi, o zaman da birden parti başkanlığına aday oldu. 2002’de siyaseti bırakmıştı, lobiciliğe başlamıştı. İşveren kurumları ve Amerika’nın en büyük firmalarından Blackrock’ın da Almanya denetleme kurulu üyesiydi. Onun için bu yarışa asıl Alman mali sermayesinin, neoliberal çevrelerin adayı olarak girdi. O seçimi de kaybetti Kramp-Karrenbauer’a karşı. Ama geçen yıl Thüringen’deki gelişmelerden sonra Kramp-Karrenbauer da istifa edince yerine yeni bir başkan arayışı başlayınca bu kez yeniden aday oldu. Aslında seçimi kaybetmişti, normalde aday olmaması bekleniyordu. Ama yeniden aday oldu. Bu sefer de karşısına Merkel’in çizgisini temsil eden Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet, aday olarak çıktı ve seçimleri kazandı.
'CDU içinde Türk Laschet olarak da anılıyor'
Kuzey Ren Westfalya eyalet başbakanı Laschet'in CDU içerisinde 'Türk Laschet' diye anıldığını aktaran Özdemir, bunda kendisinin geçmişte kurduğu entegrasyon bakanlığındaki icraatlarının etkili olduğunu vurguladı. Laschet'in çevresinde çok sayıda Türk asıllının bulunduğunu belirten Özdemir, babasının emek cephesinden gelen bir madenci olduğuna dikkat çekti:
"CDU içinde Türk Laschet olarak da anılıyor. Göçmenlere yakın. Kendisi Almanya’da Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nde ilk kez entegrasyon bakanlığını kurmuş. 2005’teki seçimlerden sonra eyalette bir göçmen bakanlığı kurulmuştu ve bakan olmuştu. Çevresinde çok sayıda Türkiyeli var. Aynı zamanda Aachen’da büyümüş. Partideki konuşması çok etkileyiciydi. Babası bir madenci. Babasının her gün madene inerken ‘Benim babam madene indiğinde bize söylediği şuydu: Madene indiğinizde sizin renginiz, dininiz önemli değil. Madene birlikte indiğiniz her işçiye güvenmeniz lazım. Ben de bu partide herkese güvenmek istiyorum’ dedi. Babası madenden çıkınca yaşadığını ve yeryüzüne çıktığına dair marka gibi bir şey var, onu asıyorlar. Mesela 815 numaralı işçi madenden bugün çıktı, bunu herkes görüyor. Orada kameralara gösterdi ve bu benim babamdan bana kalan şanstır dedi. Bu samimi ve delegeleri etkileyen bir konuşmaydı."
'Merz'in doğrudan ekonomi bakanlığını talep etmesi etik bulunmadı'
Kongre'de lider seçiminin yüzde 50 aşılamadığı için ikinci tura kaldığını anlatan Özdemir, ilk tur sonunda Laschet'in Merz'e görev önermesine karşılık Merz'in doğrudan ekonomi bakanlığı makamını talep ettiğini, bunun da CDU içinde hoş karşılanmadığını ve etik bulunmadığını kaydetti. Merz’in kaybetmesinin sağ popülist milliyetçi hareketlerin kaybı olarak görülebileceğini belirten Özdemir, Laschet’in ise toplumu germemeye yönelik tavrının güven verici olduğunu söyledi:
"Birinci turda hiçbirisi yüzde 50 almadıkları için ikinci tur yapıldı. İkinci turda kulis arkasında Laschet, Merz’e ‘Eğer seçimi ben kazanırsan, bundan sonra parti yönetiminde olmanı isterim’ diyor. Merz de direkt ekonomi bakanı olmak istediğini söylüyor. Merkel dün öğlen saatlerinde sözcüsüyle sosyal medya üzerinden hemen ‘Bizde kabine değişikliği yok’ dedi. Kendisini parti içerisinde destekleyen güçlerle birlikte Merkel üzerinde de hükümet üzerinde de bir baskı kurup hemen bir kariyer hemen bakanlık elde etmeye çalıştı parti kongresi sırasında. Şu an Almanya basını Merz’in bu hareketini tartışıyor, yakışık ve etik olmadığını söylüyorlar. Bir yarışa girerken parti yönetiminde yer almayı kabul etmeyip hemen bir bakanlığa gözünü dikip bu konuda bir plan yapması eleştiriliyor. Bu Alman siyasetinin pek alışık olmadığı bir yaklaşım. Bu bakımdan şu anda ben gelecekte Alman siyasetinde çok rolünün olacağını zannetmiyorum. Ama Laschet’in partiyi uzlaştırmayı ve toplumda gerilim istemediğini söyledi, ‘Polarizasyon istemiyorum’ dedi. Herkesin bir arada yaşadığı bir ülke geleceği kurgulamamız lazım’ dedi. Laschet’in bu konuda daha güven verici bir pozisyon içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. O açıdan Merz’in kaybetmesi, yükselmekte olan sağ popülist milliyetçi hareketlerin de bir kaybı olarak görülebilir. Çünkü diğeri daha çok yerli, göçmen, Müslüman, Hristiyan herkesin açık bir şekilde bir arada yaşamasını istiyor.”
‘Merkel'in yokluğunda başbakan adaylığını CDU-CSU pazarlıkları belirleyecek'
Özdemir, Kongre vesilesiyle Merkel’in bütün ısrarlara rağmen başbakan adayı olmayacağını bir kez daha dile getirdiğini vurguladı. Özdemir'e göre, bundan sonraki süreçte CDU’nun yeni genel başkanı Laschet ile Bavyera'daki kardeş parti CSU’nun lideri ve eyalet Başbakanı Markus Söder arasında pazarlıklar eylülde kimin başbakan adayı olacağını belirleyecek:
“Merkel bütün ısrarlara rağmen görev süresinin bittiğini yani genel seçimlerden sonra bir kez daha başbakan olmayacağını ifade etti. Bu demektir ki Merkel’in başbakan adaylığı artık gündemde değil. Bundan sonra CDU’nun genel başkanı Laschet ile CSU kardeş parti sadece Bavyera eyaletinde örgütlü parti başkanı ve Bavyera Başbakanı Markus Söder ile birlikte kimin başbakan adayı olacağı pazarlığını yapacaklar. Almanya’daki gelenek şu: Her iki partinin başkanından birisi başbakan adayı oluyor ya CDU ya CSU. Bavyeralılar savaşın biterek federal cumhuriyetin kurulmasından sonra hep hayalini kurarlar bir başbakan çıkmasını. Bugüne kadar iki kişi CSU’dan başbakan adayı oldu. Franz Josef Strauss ve Edmund Stoiber, 2002’de Schröder karşı kaybettiler. Şimdi Markus Söder bir kez daha bunu zorlayıp aday olmak ister mi? Eğer aday olursa CDU/CSU’nun başbakan olma ihtimali yüksek. Çünkü iki partinin toplam oyu şu anda yüzde 35 civarında, yüksek bir oran. Onlara en yakın olan parti Yeşiller’in oy oranı yüzde 20 civarlarında, sosyal demokratların yüzde 15 civarlarında. CDU/CSU iktidarının birinci parti olacağı ve onların başbakan adayının başbakan olacağı anlaşılıyor. Fakat Laschet bütün bu koşullarda başbakanlığı kolayca Söder’e verir mi, şu anki eğilimlere bakarsak zor görünüyor. Çünkü yeni ve az yıpranmış bir siyasetçi. O da bu profili kullanarak daha fazla oy almak isteyecektir.”
‘Berlin Doğu Akdeniz'de diyalogla çözümün hızlanmasını istiyor, Maas'ın ziyaretinin nedeni bu'
Özdemir’e göre, Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın son Türkiye ziyaretinin temelinde de 'Doğu Akdeniz' gerilimi var. Türkiye ile Yunanistan arasında başlaması beklenen görüşmeler öncesinde Berlin'in bu krizin diyalogla çözülmesinin hızlanmasını istediğini belirten Özdemir, Maas'ın daha önce Ankara'nın mart ayına kadar Doğu Akdeniz politikalarını düzenlemezse alınacak sert önlemlerle ilgili sözlerine atıfta bulundu:
“Resmi basın toplantısı başlamadan Alman tarafı bir açıklama yaptı bu konuyla ilgili. Alman Dışişleri Bakanlığı, 'Dışişleri Bakanı, Türkiye ile Yunanistan arasında sorunların diyalogla çözülmesi için Türkiye'de' dedi. Yani bu süreci hızlandırmak için. Çünkü 25 Ocak’ta Türkiye ile Yunanistan tarafları bir kez daha bir araya gelerek görüşmeler yapacaklar. Almanya geçtiğimiz yaz aylarından beri hep Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye arasındaki tansiyonun düşürülmesi, uzlaşmanın sağlanması için epey bir çaba sarf etti. Aynı zamanda o dönem Almanya, Avrupa Birliği dönem başkanıydı. Bütün bu süreç 10-11 Aralık’taki AB zirvesinde ele alındı. Türkiye’ye kısmi olarak tabii ki beklenenden yumuşak yaptırım kararları çıktı. Ama o zirvede mart ayındaki zirve işaret edilmişti. Türkiye’ye eğer mart ayına kadar Doğu Akdeniz’deki politikalarını değiştirmezse sert önlemler gelecek. Almanya, AB’nin Türkiye ile ipleri koparacak düzeyde bir ilişkisinin olmasını istemiyor. Heiko Maas ile görüşmeyi bu şekilde ele almak lazım. Türkiye’ye belli bir şekilde tavizler verme, Yunanistan’la uzlaşma ve AB zirvesine doğru giderken yaptırımların dozajını düşürme konusunda bir girişim. Dışişleri Bakanlığı açıklamasında o da var. Joe Biden’ın kazanmasıyla birlikte transatlantik ilişkiler nasıl olacak, NATO içerisinde müttefik güçler arasındaki ilişkiler nasıl olacak, bütün bunlar bu görüşmenin bir parçası. Türkiye Avrupa Birliği ile yakın müzakereler içerisinde, yakın bir müttefik olarak görme, Almanya’nın dış politikasında önemli noktalardan bir tanesi. Önümüzdeki süreçte tüm bu gelişmeler nasıl seyredecek şu anda kesin bir şey söylemek zor.”