ABD'de 3 Kasım başkanlık seçimlerini Demokratik Parti'nin adayı Joe Biden kazanmış görünürken, yenilgiyi bir türlü kabullenmeyen Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Başkan Donald Trump, ikna edici kanıt gösteremeden 'hile' iddialarında ısrar ediyor. Bugüne kadar yargıya başvurularından sonuç elde edememiş olan Trump'ın ABD'deki seçim takvimi uyarınca 6 Ocak'ta başkanı seçecek olan delegeler üzerinden sonucu değiştirme umudu taşıdığı öne sürülüyor. Diğer yandan Biden ipi göğüslese de oluşmakta olan Kongre denkleminde Cumhuriyetçi Parti karşısında zorlanacak gibi duruyor.
ABD başkanlık seçimi sürecini uzun yıllar ABD'de gazetecilik yapmış dış politika yazarı Tülin Daloğlu ile konuştuk.
‘Trump'ı zayıflatan değil aksine güçlendiren bir seçim sonucu çıktı’
Tülin Daloğlu, son olarak ABD'deki seçim güvenliğinden sorumlu kurulun hile iddialarını dışlayan açıklamasına atıf yaparken, Trump'ın yenilgiyi kabul edeceği ana kadar bir 'psikolojik aralık' olmasının beklendiği görüşünde. Diğer yandan Trump seçimi kaybetmiş görünse de ABD'de en son 1900'lerin başlarında görülen seçime katılım oranları dahil sonuçların Trumpizmin zaferine işaret ettiğini belirten Daloğlu, Trump’ı zayıflatan değil aksine güçlendiren bir seçim sonucu çıktığını dile getirdi:
“Dün Amerikan Federal Hükümeti’nin seçim altyapısı hükümet koordinasyon kurulu - ki bunun içerisinde siber güvenlik de var, seçimin güvenliğine tedarik etmek için mevcut olan bir kurum bu- yaptıkları açıklamada ABD Başkanı Trump’ın adı yoktu. Ama Twitter hesabından paylaşmış olduğu birçok habere karşılık verildiği de aşikardı. Bunların içerisinde hiçbir şekilde hile karıştırılmadı. İddia edildiği gibi boş oy pusulalarına Demokratların oy basmadıkları, kimi oyların gerek bilgisayar yoluyla gerek başka şekilde silindiği gibi iddiaların da geçerliliğin olmadığı, buna yönelik hiçbir kanıtın olmadığı ifade edildi. O ifadeden sonra da zannediyorum ki artık bundan sonra seçimin sonucu ortada kalsın. Sonucu malum ancak Trump’ın yenilgiyi kabul edeceği ana kadar sanıyorum bir psikolojik aralık olması gerekiyor. Amerikan seçim mevzusunu bir nadasa bırakalım, hele bir Trump yenilgiyi bir kabul etsin ondan sonra gelişmelere bakarız. Trump'ın aday olacağı iddia edilen 2024’ü bugünden görmek söz konusu değil. Ama Amerikan başkanlık seçimini Donald Trump kaybetti. Ancak Trumpizm dediğimiz Trumpçılık bu seçim sandığında kaybedilmedi aksine daha da güçlü geldi. NTY’de bugün bir haber vardı. Bir Amerikan seçmeninin yüzde 66’sı oy kullanmış durumda. Bu daha önce 1900’lerde görülen bir olay. O zamandan bu zamana ilk defa Amerikan seçmeni bu kadar ciddi oranda sandığa gitmiş durumda. Trump’ı zayıflatan değil aksine güçlendiren bir seçim sonucu. Başkanlık seçimini kaybetti ama Trumpçılık orada var."
'Kongre bileşimi Joe Biden'ın durumunu etkileyecek'
Demokratların sandıkta Trumpçılığın da kaybedeceğini öngördüğünü anımsatna Daloğlu, ancak pandemi koşullarında Trump'ın 'Çinli virüs' söylemlerine karşın Asya kökenliler hatta Latinolardan 2016'dakinden çok daha fazla destek aldığının anlaşıldığını vurguladı. Kongre'de Temsilciler Meclisi'ndeki bileşimin de Cumhuriyetçiler lehine gibi olduğunu, Senato için ise Georgia eyaletindeki tekrar seçimlerde sonucun netleşeceğini kaydeden Daloğlu, Cumhuriyetçilerin kazanmasının Biden'ı zorlayıcı faktör olacağını dile getirdi:
"Demokratlar diyorlardı ki Trumpçılık da kaybedecek. Bir Trumpçılık kaybetmedi. İki, Asya kökenli olanlar, Latinolardan Trump’a 2016’daki verdikleri destekle kıyasladığınızda daha fazlasıyla bir destek gelmiş durumda. Çin virüsü diye koronavirüsü tasvir etmişti. Bu son derece ırkçı gelmişti Demokrat Parti tabanına, bu Amerikan seçmeni tarafından da kısmen reddedilmiş durumda. Bunlar çok ciddi nüanslar. Demokrat Parti Trump’ı sadece zenginlere hizmet eden bir tanıma kilitlemişti. Ancak seçim sonuçları sadece Amerika’nın zengin tabanı değil aynı zamanda fakir ve daha az imtiyazlı olanların arasında da 2016’ya kıyasla oy sayısını arttırmış gözüküyor Trump. Kongre’de de çok ilginç bir şekilde Demokratlar, Cumhuriyetçilerin kaybedecekleri özellikle Temsilciler Meclisi’nde iki haneli 10 ve üzeri koltuk kaybedecekleri iddiasındalardı. Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler artı 5 veya artı 6 sandalye kazandılar. Bu çok ciddi bir kazanımdır. Senato’da halihazırda çoğunluk kimde olacak belli değil. Georgia eyaletinde 4 veya 5 Ocak’ta tekrar seçim yapılacak. O eyalet otomatikman yüzde 50 artı biri almıyorsanız sizi otomatik seçime götürüyor. Ona göre de iki senatör kime yazılacaksa; eğer ikisi birden Demokratlara yazılırsa çok az bir farkla Demokratlar çoğunluğu alırlar. Bir bir bile olsa Cumhuriyetçiler çoğunluğu tutarlar. Bir, Joe Biden güzel bir zafer kazandı. Ama eğer ki çoğunluk Cumhuriyetçilerde olursa bir olasılık istediği gibi kararları alıp çok da rahat bir şekilde başkanlık sürecinde istedikleri hikayeyi yapamazlar.”
'ABD'de bu kadar ciddi bir kutuplaşma varken bunlar bu işi nasıl idare edecekler?'
Demokratların seçime giderken kesin mutlak bir zafer kazanacağını ileri sürdüklerini ancak ortada böyle mutlak muhteşem bir zaferin bulunmadığını belirten Daloğlu, ABD toplumundaki derin kutuplaşmanın bundan sonraki süreçte etkili olacağı görüşünde:
“Asıl vurgu yapılması gereken Senato’daki Cumhuriyetçiler nasıl oluyor da kendi liderliği olarak Mitch McConnell’ı seçtiler. Mitch McConnell, Demokrat Parti’den birisiyle kendi eyaletinde çekişmişti. Çok daha fazlasıyla ona bir para akışı sağlandı. Artı 30 milyon dolarla seçim kampanyasını tamamladı rakibi. Ama buna rağmen yaklaşık yüzde 23 gibi bir oy farkıyla McConnell bu seçimin zaferini kazandı. Bu insanların Trump’ın arkasını hala kolluyor olmaları bizim için Biden olmuş, Trump olmuş çok önemli değil, ama dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Amerika’nın toplumunda bu kadar ciddi bir kutuplaşma varken bunlar bu işi nasıl idare edecekler? Toplum bir diğerine bu kadar tahammülsüz ve nefret düzeyine ulaşmışken, önümüzdeki dört yılda bu işi nasıl döndürecekler, tekrar bir olabilecekler mi, huzura varacaklar mı, onu izleyeceğiz. Ama Cumhuriyetçilerin Trump’a verdiği destek bu anlamda bizim için belli nüveler. Bunlar üzerinden takip edeceğiz. Bize anlamsız gelebilen bir destek olabilir. Ama Amerikan seçmeninde karşılığı olduğuna göre sanki bizim anlamlandırdığımızın ötesinde toplumun hareketini takip etmeye odaklanmak çok daha isabetli olacak gibi. Belki bize de ilham kaynağı olur. 2024 deyince temkinli yaklaştığım için hemen cevap veremiyorum. Ama New York Times haberini onun için anlattım. Çünkü bu sandıkta Amerikan Başkanı Trump yenilmedi. Demokrat Parti bu seçime giderken kesin mutlak bir zafer kazanacağını ileri sürmüştü. Ortada böyle mutlak muhteşem bir zafer yok. Toplumun içerisinden çok farklı nüanslı mesajlar var. Dolayısıyla Joe Biden’ın da önümüzdeki 4 sene içerisinde nasıl bir idare yapacağı, insanlara nasıl hitap edeceği, olayın nasıl gelişeceğini bugünden kestirmek yanlış olur."
'Önümüzdeki dört yılda dünya ABD'den ya ilham alacak ya kabusu olacak'
Diğer yandan Trump ile birlikte ABD'de belirginleşen kutuplaşmanın dünyaya da sirayet ettiğini anımsatan Daloğlu, bu durumda statükonun karalanmasının etkili olduğu görüşünde. Daloğlu, önümüzdeki dört yılın sadece ABD için değil dünyanın kalanı için de ya ilham kaynağı yahut kabusu olacağı görüşünü aktardı:
"Biz sadece Trump olarak değil küresel olarak bir kutuplaşma ve ötekileştirme hapını yuttuk. Bu yüzden Amerika da hapı yuttuysa, bundan nezle mi oldu desek. Bu süreci onlar da idare etmeye çalışıyorlar. Ama burada bazı temel unsurlar var. Statüko bu kadar karalanması gereken bir şey mi? Değişim oldu dedik, ama değişim bize Trump gibi birini getirdi. Trump, bir takım Amerikalı gazetecilere, yazarlara, akademisyenlere göre diktatoryal, faşist, otokrat damarlı, Amerikan demokrasisine kesinlikle uymayan bir karakteri karşımıza getirdi. Biz statükoyu bu kadar reddederken böyle bir değişim geldi, alıcısı mıyız? Amerikan seçmeni bize gösterdi ki 1900’den beri eğer sandığa bu kadar çok gitmiyorsa, Demokratlar 77 milyon üstü, Cumhuriyetçiler de 72 milyon üstü çıkmışlar ve sandıkta helalleşmişler. Demişler ki biz şimdi bir orta yolu, sağduyuyu, aklıselimi istiyoruz. Bu istediniz diye de yapılan bütün hatalar silinip gitmiyor. Bunu idare etmek gerekiyor. Biz bence bundan sonraki önümüzdeki 4 sene Amerika için önemli ama dünyanın geri kalanı için de ya ilham alacağız ya da kabusumuz olacak. Bu toplum algısını yönetmek de statükoyu bu kadar karalamak bence çok insana zarar getirdi. Biz geleneklerimizle, geçmişimizle, köklerimizle bu kadar savaştığımız zaman kendi huzurumuzdan da oluyoruz. Acaba o köklerle bu kadar nefret, ötekileştirmeli, tepişmeli hale gelmeden eksik gördüğümüz yerleri sağlamlaştırıp iyileştirip öyle mi yola devam edelim yoksa totalinden bambaşka bir yere gidelim, bu gittiğimiz yerde de otokratikleşme, faşizm, diktatöryel bazı eğilimleri taşımasın mı? Bunların cevaplarını bilmiyoruz. Bunu insanoğlu hangi ülkede ve nerede bu konuyla sınanıyorsa biz bunu hepimiz inşa edeceğiz. Ama şu anda bence sorular ve neyle mücadele edildiği net olarak bütün toplumların önüne çıkmış durumda. Bu anlamda da Amerika’yı kutlamak lazım. Çok yerde Avrupa, Asya, Kafkasya, Türkiye’de hepimiz sınanıyoruz bununla. Bakalım bunu toplumlar, insanoğlu nasıl çevirecek? Bana ümit veren bir şey var. Her ne türlü olursa olsun insanoğlu aklıselimi, sağduyuyu, orta yolu illaki tercih ediyor. Burada kutuplaşma, ötekileştirme, nefret değil sanki vicdanlı, merhametli ve sevgiyi önemseyen insan sayısı işte ortaya çıkıyor. Amerika sanki biraz buna ipucunu verdi, ama zor bir sınav. Hemen oldubitti değil, çok sabırlı ve dikkatli kat edilmesi gereken bir yol.”
‘Biden hükümeti gelinceye kadar Ankara’nın biraz sessiz olmasında fayda var’
Daloğlu'na göre, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin fazlasıyla zorlandı, standart akış içinde gitmiyor. Türkiye liderliğinin Kongre'yi gözden çıkartıp Beyaz Saray ile idare eder bir görünüm çizdiğini belirten Daloğlu, Ankara'nın Biden'ı tebrikinin zamanlamasına dikkat çekti. Diğer yandan Daloğlu, Türk hükümetinin Kongre ile yaşadığı sıkıntılara ve içinde bulunduğu ekonomik krize dikkat çekerek Biden göreve gelene kadar tansiyonu yükseltecek bir adım atmaması gerektiği görüşünü dile getirdi:
“Hiçbir şey geçmişle kıyaslanabilecek gibi değil. Çünkü hiçbir şey normal standart bir akış içerisinde gitmiyor. Her yerde birtakım şeyler fazlasıyla zorlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump arasında çok farklı bir diyalog vardı. Trump dedi ki ‘Ben ne kadar kötü davranırsam, ne kadar sert çıkarsam benim ilişkim o kadar iyi oluyor Sayın Erdoğan ile’. Bu iki liderin kendi arasındaki diyalog. Ama biz Amerika’daki sistemi, kongreyi gözden çıkartıp her şeyi sanki Beyaz Saray ile idare edermişiz gibi bir akışa girdikten sonra, bunu Trump da şekillendirmiş olabilir ama Türkiye burada kendi ilişkisini yönetiyorsa Ankara bundan sorumludur. Eğer böyle bir yola girdiyse Türkiye de aynı Çin gibi bugün o resmi tebriği yapmalıydı Biden’a. Cumhuriyetçiler de Kongre’de kaybetmediler, kazandılar her şeye rağmen. Bunlar ince, farklı nüanslarla not edilir. Pazartesi ile Perşembe, Cuma arasında çok fark var mıdır? Eğer ki ben danışman olsaydım, aynı Çin gibi bugün bu tebriğin yapılmasını tercih ederdim. Ama yeni Biden hükümeti gelinceye kadar Ankara’nın biraz sessiz olmasında fayda var. Çünkü 2021 Amerika savunma bütçesi aralık ayında geçecek. Aralık ayında geçtikten sonra Kongre’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı farklı bir mesafe var. Bundan ötürü, Erdoğan’ın da Trump ile geliştirdiği farklı diyalogdan ötürü Demokrat ve Cumhuriyetçi bu savunma bütçesine açık açık bir madde eklediler. Özetle, S-400 konusunda Türkiye geri adım atmazsa 30 gün içerisinde biz CAATSA yaptırımını getiririz dediler. Her halükarda Türkiye’nin bundan geri kaçışı yok. Orada zaten böyle zaten birikmiş bir negatif enerji var. Onun salınması için Ankara’nın biraz sessiz kalması ve dikine bazı yokuşları çıkmaması lazım. Şurada 80 küsur milyon insanız, ekonomimiz de karışık bir dönemden geçiyor. O yüzden dikkatli olmak lazım. Her zaman da o kadar konuşmak iyi olmuyor. Bu ara az konuşup arkada sulh yolunu, daha diplomatik yolu seçmek lazım. Bu sefer diplomasinin ön plana çıkacağı bir sürece gelmek lazım. 1999’dan beri Washington’u takip eden orada yaşayan bir kişiyim. Hiç böyle olmamıştı. Orada bir kan tazeleyip, bu kanla da yeni büyükelçinin lobi firmalarına değil kendisinin bizzat Kongre’de ilişkiler kurması, Türkiye’nin imajını, tavrını tazelemesinde fayda var.”