Sudan'da İhvancı Ömer el Beşir'in 30 yıllık İslamcı diktatörlüğünün halk isyanının tetiklediği süreçte 2019 Nisanı'nda ordunun müdahalesiyle devrilmesinin ardından dikkat çekici adımlar geliyor. Askerlerin belirleyiciliği ve sivillerin de katılımıyla oluşan geçiş hükümeti, ülkenin Hıristiyan nüfusun ağırlıkta olduğu güneyindeki SPLM-N örgütüyle uzlaşmaya vardı. SPLM-N'nin uzun süredir yaptığı çağrıların karşılığını bulmasıyla Sudan'da şeriat rejimine son verilmesi kararlaştırıldı. Sudan'da din ve devlet işleri ayrılacak anlaşma ve gelişmeleri BirGün gazetesi yazarı İbrahim Varlı ile konuştuk.
'Dipten gelen dalga'
İbrahim Varlı'ya göre, Sudan'da el Beşir'in devrilmesine sonuçlanan süreçte toplumsal çalkantılar henüz bitmiş değil. Son birkaç ayda kadınlara özgürlüklerinin verilmesi, şeriat anayasasından vazgeçilmesi, Güney'le yapılan barış anlaşmaları gibi gelişmelerin dipten gelen dalganın yansımaları olduğunu belirten Varlı, kadınlar ve gençlerin yarattığı toplumsal basınç eşliğinde mücadelenin devam ettiğinin altını çizdi:
“Sudan’da Ömer el Beşir'in 30 yıllık iktidarını deviren olaylar el Beşir'i götürdü. Ama henüz bitmiş değil, ciddi büyük bir toplumsal çalkalanma söz konusu. Son birkaç aydaki gelişmeler, kadınlara özgürlüklerin verilmesi, şeriat anayasasından vazgeçilmesi, laiklik, barış anlaşmaları; hepsi aslında dipten gelen dalganın yansımaları. Çünkü Sudan dünyanın en büyük ülkelerinden bir tanesi coğrafi olarak. Zengin yeraltı maden kaynaklarına sahip. Önemli bir petrol bölgesi, kuzeyinde de var. Geçen yıl 11 Nisan’da Ömer el Beşir'i deviren olaylar sonrasında bize çok yansımasa da hala çoğu zaman Sudanlılar kadını, erkeği, yaşlısı sokaklara çıkıyorlar. Hem mevut geçici hükümete hem de askeri yönetime karşı tepkilerini dile getiriyorlar. Aç ve özgürlüklerden yoksun Sudanlılar özgürlük, ekmek, aş ve daha iyi bir yönetim talep ediyorlar. Sürekli bu tepkilerini, isyanlarını düzenli aralıklarla ifade ediyorlar. Tüm baskı, tehdit ve kuşatmalara rağmen. Özetle yaşanan toplumsal bir altüst oluşla karşı karşıyayız. Sudan’da oluşan ciddi toplumsal öfke, başkaldırıyı bir şekilde ‘kim nereye, nasıl çekebilir, hangi mecraya akıtabilirin hesapları içerisindeler. El Beşir gitse de hala birtakım özgürlükler gelse de hala mevcut koşullar, eski yapı devam ediyor. Unsurlardan bir tanesi meşhur el Beşir’in gitmesinde de simgeleşen bir fotoğraf var. Bir kadının türkü söyleyerek Sudanlıları cesaretlendirdiği bir kare var. Kadınların ve gençlerin toplumsal bir basıncı söz konusu bunların değişmesi için. İkincisi şeriattan vazgeçilmesi, üçüncüsü de dış etkenler."
‘Siyasal İslam bölge genelinde kaybedince, Sudan’da da kaybetti’
İbrahim Varlı, diğer taraftan da el Beşir'in devrilmesi sonrasındaki dış etkenlere dikkat çekti. Geçiş hükümetindeki güçlü askeri kanadın dış meşruiyet sorunuyla karşı karşıya olduğunu da vurgulayan Varlı, yeni düzeni kabul ettirmekte şeriat anayasası ve katı teokratik yönetimden vazgeçmek durumunda kalındığını kaydetti. Varlı'ya göre Batılı ülkeler de her ne kadar siyasal İslamcılığı geliştirip pazarlasalar da başlarına açtıkları belaların farkına varmalarıyla Sudan'da İslamcılığın kaybettiği bir süreç tetiklendi:
"Sudan yönetimi askerlerin görevde olduğu bu geçici hükümet, batılı güçlerden hem kendilerini onlara yani Amerika’ya kabul ettirmek hem de diğer uluslararası platformlarda bir meşruluk elde etmek, yeni düzeni kabul ettirmek için şeriat anayasasından katı teokratik yönetimden vazgeçmek zorunda kaldılar. Bundan vazgeçemedikleri durumda istedikleri desteği, uluslararası meşruiyeti sağlayamıyorlardı. Destek gelmiyordu hem de kendilerini bir şekilde kabul ettiremiyorlardı. Şimdi bir geçiş hükümeti var, yarısı askerlerle sivillerin oluşturduğu bir ara hükümet. El Beşir sevilmiyordu, İslamcı bir diktatördü, gitti. Ama askerlerin bir şekilde mevcut Sudan yönetiminde, Sudan üzerinde tahakküm kurmalarına izin verilmesi için batılı ülkelerden ya da uluslararası kurumlardan destek alması gerekiyor. Onların icazeti gerekiyor ki yaptırımlarla, başka şeylerle karşılaşmasınlar. Bunun önüne de şeriat anayasası büyük engeldi. Artık siyasal İslamcılık her tarafta kaybetti. Batılı ülkeler de her ne kadar bir kısmı siyasal İslamcılığı geliştirip palazlandırsa da artık kendi başlarına açtığı belaların farkındalar. Bu nedenle bölge genelinde İslamcılık kaybedince Sudan’da da kaybetti. Mevcut yönetim de bunu görüyor. İslamcı şeriat anayasasını kaldırdık, laikliğe geçiyoruz, siyasal İslamcılarla bağımızı koparıyoruz diye aslında yeşil ışık yakmış oldular.”
‘Güney Sudan ile birleşme olmaz’
Sudan'daki laiklik anlaşması çok etnili ve çok dinli ülkede şeriat anayasasından kurtulunması sayesinde özellikle güneydeki Hıristiyan nüfusun ayrılık taleplerini de dindirmiş görünüyor. Ancak İbrahim Varlı, bu sürecin 2011'de ayrılmış olan zengin Güney Sudan'ın birliğe geri dönmesini getireceği görüşünde değil:
“Güney Sudan ile iki yıl önce barış anlaşması imzaladılar. Ama lokal düzeyde ara ara tansiyon yükseliyordu. Toplumsal dönüşümlerin hala devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü hakikaten Sudanlılar hiç beklemediğimiz, öngörmediğimiz veya okuyamadığımız kadar dirençli çıktılar. Dışarıdan bakılınca dünyanın en yoksul ülkelerinden bir tanesi. Sudanlılar bunu nasıl başardı? Tepeden imgeleyici bir bakış açısıyla hep Sudan’a bakılıyordu. Oysaki en muazzam direnişleri, protestoları gerçekleştiren halk oldu. O nedenle çok takdire şayan bir iş yaptılar. O dinamizm devam ediyor. Hala bitmiş değil, son bir yıl içinde gerçekleşen kazanımlar, devrimlere rağmen. Güney Sudan ile bir birleşme olacağını düşünmüyorum. Çünkü orada başka parametreler devrede. Güneyin ve kuzeyin arasındaki etnik, toplumsal, kültürel farklılıklar da esasında belirleyici olacak. Orası artık ayrı bir devlet olarak geçecek. Ama ilişkileri daha barışçıl bir şekilde sürdürebilirler. Güney ve kuzeyin sınır bölgesi ciddi petrol havzası alanı. Anlaşmış değiller, çünkü büyük kısmı güneyde kaldı petrol bölgesinin. O petrol bölgesi azımsanamayacak bir alan. Güneyin ekonomik gelirlerinin neredeyse yüzde 90’ı oradan karşılanıyor. Kuzey Sudan da buradan pay almak istiyor. Ama güneyde kalıyor büyük kısım. Bunun üzerine çatışmışlardı, yeniden bir barış anlaşması imzaladılar iki yıl önce. Mesele dondurulsa da sorunlar devam ediyor. Birleşme olmayacak ama belki daha iyi komşuluk ilişkileri, kardeşlik hukuku bağlamında ilişkiler düzeltilebilir. Sudan çok büyük ülke, coğrafi ve nüfus olarak. Ülke içerisinde birçok farklı bölgede çatışmalar olduğu, silahlı örgütlerin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Darfur, Güney Kordofan, Mavi Nil bölgesi ayrı birçok bölge var. Sudan Devrimci Cephesi içerisinde 17 örgüt var sadece. Sudan Devrimci Cephesi ile Sudan hükümeti 1 Eylül'de barış anlaşması imzaladılar.”
‘El Beşir’in UCM’ye gideceğini düşünmüyorum’
Sudan'daki geçiş hükümeti Darfur'daki soykırım ithamlarından hakkında uluslararası iddianame hazırlanmış diktatör Ömer El Beşir'i uluslararası yargıya teslim edebileceğini belirtirken, Varlı bu kararın uygulanmayabileceği görüşünde:
“Dışarıdan zorla despotik yöntemlerle giydirilen gömleğin esasında öyle ya da böyle birçok yer için de geçerli günü geldiğinde parçalanıp atılacağını gösteriyor. Çünkü buralar çok eski medeniyetlerin toprakları üzerinden yeşeren devlet ve toplumlardan bahsediyoruz. Direniş, mücadele geleneği de olan yerler. Biz buraları çok tekdüze görüyoruz, o coğrafyayı tek bir bütün olarak kabul ediyoruz. Esasında çok farklı, kendine özgü dinamiklerinin olduğu ciddi bir toplumsal potansiyelin olduğu ülkeler bunlar. Mısır, Cezayir, Sudan, Etiyopya öyle. Bir de bu anlaşmanın Etiyopya’da imzalanması çok önemli. Geçen yıl devlet başkanı Nobel Barış Ödülü almıştı. Etiyopya da kendi içinde çok sorunlarla boğuşan bir ülke, yoksul. Ama bu arabuluculuğu yapabilecek, bölgesinde bu tarz inisiyatifler gelişebilecek bir ülke. Bu anlamda aldığı ödülü hak eden bir liderden bahsediyoruz. Zorlu bir mesele, kolay değil. El Beşir’in UCM’ye gideceğini çok düşünmüyorum. Çünkü muhtemelen ceza aldı, daha da alacak. Bunun için ömür boyu hapis verecekler. Zaten yargıladık, hesabını gördük. UCM’ye gitmesinin bir anlamı kalmayacak minvalinde her şeyi kapatabilirler. Çok bir baskı gelirse, mevcut Sudan yönetimi el Beşir’i Lahey’e de gönderebilir. UCM’ye genelde yargılanmayan veya kaçan, kollanan liderler gönderiliyor. UCM yetkilileri isterlerse Lahey’e gider, askeri onun için direnmez. UCM ile onun için bir kriz, sürtüşme yaşamaz. Zaten kendileri de bir anlamda bütün kötülüklerin simgeleştiği bir isim olduğu için el Beşir’i her yere gönderebilirler. Bu Lahey de olur Roma’ya da gönderirler, imtina etmezler. Çünkü el Beşir ve siyasal İslamcılar çok kötü kaybettiler. Bölge halkları, toplumlar, devletler bir türlü 40 yıl boyunca yaşadıkları sıkıntıların, zulmün hesabını bir şekilde alacaklar, almaları da gerekiyor. Bu bütün diktatörler için geçerli. Bir de bunlar İslamcı faşist yönetimler olunca, zulümler ikiye katlanıyor. Çünkü şeriat anayasasında geçerli olan İslamcı faşizm, faşizmlerin en kötüsü. Özellikle kadınlar ve çocuklar özelinde. O nedenle gidebilir. Ama gitmeyebilirler. Zaten suçları sabit, kanıtlandı, gerek kalmayabilir.”