Cumhurbaşkanı Erdoğan, saat 20.53'te Millete Sesleniş konuşması yaparak Danıştayın Ayasofya kararını değerlendirdi.
Kültür ve Turizm Bakanlığının, konunun idari ve teknik hazırlıklarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının da dini yönüyle ilgili çalışmalara hemen başladığını aktaran Erdoğan, "Müze statüsünden çıkmasıyla birlikte, Ayasofya Camisi'ne ücretli giriş uygulamasını da kaldırıyoruz. Tüm camilerimiz gibi Ayasofya'nın kapıları da yerli ve yabancı, Müslim ve gayrimüslim herkese sonuna kadar açık olacaktır. İnsanlığın ortak mirası olan Ayasofya, yeni statüsüyle herkesi kucaklamaya, çok daha samimi, çok daha özgün şekilde devam edecektir. Hazırlıkları süratle tamamlayarak, 24 Temmuz 2020 Cuma günü, cuma namazı ile birlikte Ayasofya'yı ibadete açmayı planlıyoruz" bilgisini paylaştı.
Erdoğan, 24 Temmuz'a kadar camideki çalışmaların süratle yürüyebilmesi, bir an önce bu hazırlıkların bitmesi için burada ziyaret veya gelip burayı görme gibi bir telaşın içerisine girmenin doğru olmayacağını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Zira aldığım bazı haberler çerçevesinde içeride ve dışarıda gelip oralarda görüntü vermek veya gösteri yapmak bunlar doğru değil. İnşallah 24'ünde hep birlikte burada cuma namazımızı kılar ve Ayasofya'yı da o gün her şeyiyle bitmiş olarak ibadete açarız" dedi.
'Türkiye'nin egemenlik haklarıyla ilgilidir'
İçeride bazı eksikler olduğunu belirten Erdoğan, "Bu eksikleri de bu arada inşallah gidermiş olacağız ve 6 ay gibi bir süre içerisinde yapacağımız bazı hazırlıklar var. Onları da inşallah o süre içerisinde bitireceğiz. Tabii öyle bir burada hazırlıklar yapıyoruz ki bu hazırlıklar içerisinde Müslim, gayrimüslim, Hristiyan dünyasından kim gelirse gelsin, hepsi geldiği zaman burada yapılan dedikoduların olmadığını, tam aksine gerçekten bizler ecdadımızdan devraldığımız mirası nasıl geleceğe taşıyacağımızın da en güzel örneğini vereceğiz" diye konuştu.
Herkesi, ülkenin yargı ve yürütme organları tarafından alınan Ayasofya kararına saygılı olmaya davet eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
- Türkiye olarak, nasıl diğer ülkelerdeki ibadet mekanlarıyla ilgili tasarruflara karışmıyorsak biz de tarihi ve hukuki haklarımıza sahip çıkma konusunda aynı anlayışı bekliyoruz. Üstelik bu, öyle 50-100 yıllık değil, tam 567 yıllık bir haktır. Şayet bugün inanç odaklı bir tartışma yapılacaksa bunun konusu Ayasofya değil, dünyanın dört bir yanında her geçen gün tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı nefreti olmalıdır.
Türkiye'nin kararının, sadece kendi iç hukuku ve tarihi haklarıyla ilgili olduğunun altını çizen Erdoğan, bu kararın arkasında duran tüm siyasi partilere ve liderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, milletin her bir ferdine teşekkür etti.
'Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında'
İstanbul'un fethi ve Ayasofya'nın cami haline dönüştürülmesi hadisesinin, Türk tarihinin en şanlı sayfaları arasında yer aldığını belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Uzun bir kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul'u fethederek şehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, doğrudan Ayasofya'ya yönelir. Bizans halkı, korku ve merakla Ayasofya'da akıbetlerini beklemektedir. Fatih, kendisini karşılayan halka, hayatları ve hürriyetleri konusunda teminat vererek, Ayasofya'ya girer. İstanbul'un Fatihi, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya'nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere diker, kubbeye doğru bir ok fırlatır, ilk ezanı da kendisi okur. Böylece, fethini tescillemiş olur. Ardından, mabedin uygun bir köşesinde şükür secdesi yaparak iki rekat namaz kılar. Bu davranışıyla da Ayasofya'yı camiye çevirdiğini gösterir."
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un incisi bu ulu mabedi zemininden çatısına büyük bir titizlikle incelediğini ve tarihçilerin yazdığına göre, yapının harap görüntüsü karşısında "Örümcek Kayser'in sarayında perdekarlık yapıyor, baykuş Efrasiyab'ın burcunda nöbet tutuyor" beyitini söylediğini anlatan Erdoğan, "Evet, Fatih Sultan Mehmet Han, işte böylesine harap, bitap, perişan bir İstanbul ve Ayasofya devralmıştır" dedi.
Devlet erkanı ve askeriyle beraber camiye giren Fatih Sultan Mehmet'in, burada kubbeleri çınlatan tekbirler ve salavatlarla karşılandığını, Ayasofya'daki ilk cumanın hutbesini irad ettiğini aktaran Erdoğan, namazı da hocası Akşemsettin Hazretlerinin kıldırdığını belirtti.
'Gençlik yıllarımızdan beri kalbimizde bir Ayasofya sevgisi vardır'
Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet'in, diğer Hıristiyan mezhepleri tarafından dışlanan Ortodoks Kilisesi'ni de himayesi altına alarak gelişmesini sağladığını söyledi.
Fatih Sultan Mehmet Han'dan itibaren her padişahın, İstanbul'u ve Ayasofya'yı daha da güzelleştirmenin gayreti içinde olduğunu belirten Erdoğan, şehrin Ulu Camisi olarak belirlenen Ayasofya'nın, zaman içinde etrafına ilave edilen yapılarıyla, tam tekmil bir külliye haline dönüştürüldüğünü ve asırlarca müminlere hizmet verdiğini bildirdi.
Neredeyse takip eden her asırda büyük onarımlara tabi tutulan, eklemelerle daha da güzelleştirilen Ayasofya'ya, milletin hep gözbebeği gibi baktığını dile getiren Erdoğan, "Öyle ki, 'Tanrı'nın Hikmeti' anlamına gelen orijinal ismini değiştirmeye dahi teşebbüs etmemiştir. Görüldüğü gibi, köhne bir devletin çöküntüsü altında yıkılmak üzere olan bu mabed, ecdadımız tarafından sadece camiye dönüştürülmekle kalmamış, aynı zamanda ihya ve i'la edilmiştir" dedi.
Bunun için Ayasofya'nın her devirde bu milletin tüm fertlerinin gönlünde ayrı bir yeri olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
- Asırlar boyunca yerinde kalan mozaikler, daha sonraki onarımlar sırasında peyderpey kapatılmış, böylece dış etkilere karşı korunması ve bugünlere gelmesi temin edilmiştir. Esasen farklı inançların mensuplarına hoşgörüyle bakmak, dinimizin özünde varolan bir yaklaşımdır. Peygamber Efendimiz, tebliğini sürdürürken, Müslümanlara saldırmayan ve bozgunculuk yapmayan diğer dinlerden topluluklara herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Hazreti Ömer de Kudüs'ü aldığında, şehirdeki Hıristiyanları ve Musevileri, hakları ve ibadethaneleriyle koruması altına almıştır. Ecdadın kurduğu tüm devletler gibi Osmanlı'nın yöneticileri de aynı yolu izlemiştir. Fatih'in ve ardından gelenlerin İstanbul'da yaptıkları da bu kadim geleneği takip etmekten ibarettir.
İstanbul'un, fetihle beraber Müslüman, Hristiyan ve Musevilerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı bir şehir haline geldiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tarih, fethettiğimiz her yerde refahı, güveni, huzuru ve hoşgörüyü hakim kılmak için verdiğimiz büyük mücadelelerin şahididir. Bugün de ülkemizin her köşesindeki camilerimiz yanında her inanca ait binlerce tarihi mabet vardır. Ayrıca, cemaati olan her yerde kiliseler ve havralar faaliyet göstermektedir. Halen ülkemizde ibadete açık 435 kilise, sinagog ve havra bulunuyor. Başka coğrafyalarda benzerine rastlayamayacağımız bu manzara bizim farklılıklarımızı zenginlik olarak gören anlayışımızın bir tezahürüdür. Buna rağmen millet olarak, yakın tarihimizde dahi bunun tam tersi örneklerle karşılaşmaktan kurtulamadık. Osmanlı’nın çekilmek zorunda kaldığı Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında, ecdadın asırlar boyunca inşa ettiği eserlerden pek azı hala ayaktadır. 'Su-i misal, emsal olmaz' sözünden hareketle, bu kötü örneklerin hiçbirini dikkate almıyor, kendi medeniyetimizin inşa ve ihya üzerine kurulu duruşunu kararlılıkla koruyoruz."
'Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi vardır'
Bugün yeniden ibadete açılması kararı vesilesiyle bir kez daha dikkatlerin üzerinde toplandığı Ayasofya tartışmalarının yaklaşık bir asırlık geçmişi olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu'nun ve İstanbul'un işgal yıllarında da Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi tartışmalarının yaşandığını hatırlattı.
Askerleriyle Ayasofya’yı koruyan Binbaşı Tevfik Bey'in, onlara, "Buraya giremezsiniz ve giremeyeceksiniz. Çünkü burası bizim mabedimizdir. Şayet, cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, size ilk cevabı şu ağır makinalılar, sonra da caminin dört köşesine yerleştirdiğimiz tahrip kalıpları verecektir. Ayasofya'nın üzerinize yıkılmasını göze alabiliyorsanız, buyurun girmeyi deneyin" cevabını verdiğini belirten Erdoğan, Tevfik Bey'in böylece işgalcilerin Ayasofya’yı ele geçirme ümitlerini boşa çıkardığını anlattı.
Ayasofya’ya yabancı ilgisinin, daha sonraki yıllarda, mozaik tamiri gibi bahanelerle sürdüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sırada tek parti dönemi hükümetinin, çıkardığı bir kararnameyle, "camilerin birbirine uzaklığının en az 500 metre olması gerektiği" kuralını getirerek Ayasofya’yı ibadete kapattığını kaydetti.
Bir süre sonra da 1 Şubat 1935 tarihinde Ayasofya'nın müze olarak ilan edilip ziyarete açıldığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigarı bu eser, büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki, İstanbul'daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya Medresesi, sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır. Ayasofya’nın zemininde serili nadide halılar kesilerek sağa sola dağıtılır. Antika şamdanlar eritilmek üzere dökümhaneye götürülür. Halen yerinde duran şaheser levhalar ise çok büyük oldukları için kapıdan çıkarılamaz ve mecburen depoya kaldırılır. Bu levhalar daha sonra Demokrat Parti devrinde tekrar yerlerine asıldı. Ayasofya’nın uğradığı tahribat bunlarla sınırlı kalmaz. Cami olduğu devirlerden hiçbir eser kalmasın isteyenler, az kalsın Ayasofya’nın minarelerini dahi yıktıracaklardı. Nitekim, Sultan İkinci Bayezid döneminde camiye çevrilen Küçük Ayasofya’nın minaresi, hukuki hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yerle yeksan edilir. Sıranın Ayasofya’ya geldiğini gören tarihçi, gazeteci ve müzeci İbrahim Hakkı Konyalı hemen bir rapor yazar ve neşreder. Merhum Konyalı'nın raporunda, 'Bu minareler kubbenin desteğidir, eğer minareler yıkılırsa Ayasofya da yıkılır' dendiği için mecburen yıkımdan vazgeçilir."
'Pek çok caminin, medresenin başına da benzer felaketler gelmiştir'
Aynı dönemde Türkiye'nin dört bir yanında pek çok caminin, medresenin, ecdat yadigarı eserin başına benzer felaketler geldiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen, tek parti döneminde alınan bu karar, tarihe ihanet olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür" dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
- Bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun. Azapları hafiflemesin, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.' Evet, bugün alınan karar, aynı zamanda Fatih'in işte bu ağır bedduasından kurtulmamızı sağlamıştır. Gerçi, aynı zihniyet bugün de bırakınız Ayasofya'nın hüznünü gidermeyi, İstanbul'un en gözde camisi Sultan Ahmet’i müzeye dönüştürmeyi teklif edebilmektedir. Bu zihniyet geçmişte, Sultan Ahmet Camisi'ni resim galerisi, Yıldız Sarayı'nı kumarhane, Ayasofya'yı caz kulübü olarak kullanmayı da düşünmüş, hatta bir kısmını gerçekleştirmişti.
Her dönemde olduğu gibi bugün de bu bakış açısının, çağdaşlık kisvesi altında çağ dışı bir anlayışın tezahürü olduğunu söyleyen Erdoğan, "Vatikan'ın müze haline dönüştürülerek ibadete kapatılmasını talep etmekle Ayasofya'nın müze olarak kalmasında ısrarcı olmak, aynı mantığın ürünüdür. Bunun bir adım sonrası, insanlığın en eski mabedi olan Kabe’nin ve yine kadim mabed Mescid-i Aksa'nın da müzeye dönüştürülmesi isteğidir. Rabbim ülkemizi ve insanlığı, bu zihniyetten ilelebet muhafaza eylesin diyorum. Rabbim bir daha bu milleti değerlerine düşmanlık edenlerle sınamasın diyorum" diye konuştu.
Yahya Kemal'in 1922'de yazdığı bir makaledeki, "Bu devletin iki manevi temeli vardır, Fatih'in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hala okunuyor. Selim'in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur'an ki hala okunuyor." ifadelerini hatırlatan Erdoğan, "Yine Yahya Kemal'in ifadesiyle Ayasofya'nın milletimiz için anlamı şu şekildedir; 'Bir zamanlar hendeseden abide zannettimdi, kubben altında bu cumhura bakarken şimdi, senelerden beri rüyada görüp özlediğim cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.' Şairin 'cedlerin mağfiret iklimi' olarak tarif ettiği bu mabed, maalesef, uzunca bir süre ezan ve Kur'an sesinden mahrum kalmıştır. Önce 1980'de, ardından 1991'de Ayasofya'nın hünkar mahfili ibadete açılmışsa da ana yapısı itibarıyla bu mabedin boynu hep bükük kalmaya devam etmiştir" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, fikir ve sanat insanlarının hemen hepsinin Ayasofya'nın öksüzlüğü konusunu yazılarında, konuşmalarında dile getirdiğini vurguladı.
Necip Fazıl Kısakürek'in, "Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphe edenler, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe eder" diyerek, bu konudaki inancını ortaya koyduğuna işaret eden Erdoğan, bir konferansta da bu konuya değinen Necip Fazıl Kısakürek'in, "Ayasofya açılmalıdır, Türk'ün kapalı bahtıyla beraber açılmalıdır" çağrısına bugün cevap verildiğini dile getirdi.
Erdoğan, Nazım Hikmet'in İstanbul'un fethini ve Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesini anlattığı şiirinin, "İslam'ın beklediği en şerefli gündür bu / Rum Konstantiniyye'si oldu Türk İstanbul'u / Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi, Türk'ün padişahı, bir gök yarılır gibi / Girdi, Edirnekapı'dan kır atın üstünde / Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde / O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın / Belde-i Tayyibe'yi fetheden padişahın / Hak yerine getirdi en büyük niyazını / Kıldı Ayasofya'da ikindi namazını" şeklindeki dizelerini okudu.
'Hamdolsun, işte o yarınlara kavuştuk'
Tarihçi ve şair Nihal Atsız'a, "Dünyaya bir daha gelseniz, ne olmak isterdiniz?" diye sorulduğunda, "Ayasofya'ya imam olmak isterdim" cevabını verdiğini aktaran Erdoğan, dünya çapındaki tarihçi Halil İnalcık'ın da "Batı, İstanbul'un fethini ve Ayasofya'yı hiç unutmadı" derken, aslında bu konunun siyaset üstü bir mesele olduğunu anlatmaya çalıştığını belirtti. Erdoğan, edebiyatın zirve isimlerinden Peyami Safa'nın ise "Ayasofya'nın müze haline getirilmesi, Hıristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiş, bilakis cesaretini artırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır" dediğine dikkati çekti.
"Hamdolsun, işte o yarınlara kavuştuk" ifadesini kullanan Erdoğan, Ayasofya'nın mahzunluğu konusundaki en çarpıcı şiirlerden birinin de Arif Nihat Asya'ya ait olduğunu söyledi.
'Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir'
"Ulu mabed, neye hicrana büründün böyle / Fatih'in devrini bir nebzecik olsa söyle / Beş vakit loşluğunda saf saftık / Davetin vardı dün ezanlarda / Seni ey mabedim utansınlar /Kapayanlar da, açmayanlar da" dizelerini okuyan Erdoğan, "Bugün Türkiye, işte böyle bir utançtan kurtulmuştur" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor. Ayasofya'nın dirilişi, Mescid-i Aksa'nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir. Ayasofya'nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir. Ayasofya'nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir. Ayasofya'nın dirilişi, Türk milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir. Ayasofya'nın dirilişi, Bedir'den Malazgirt'e, Niğbolu'dan Çanakkale'ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır. Ayasofya'nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir."
'Gecikmiş bir yeniden silkiniştir'
Ayasofya'nın dirilişinin, Buhara'dan Endülüs'e kadar medeniyetin tüm sembol şehirlerine verilen bir gönül selamı olduğunu ifade eden Erdoğan, "Ayasofya'nın dirilişi, Alparslan'dan Fatih'e ve Abdülhamit'e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir. Ayasofya'nın dirilişi, Fatih'in fetih ruhunu şad etme yanında, Akşemsettin'in maneviyatını, Mimar Sinan'ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır. Ayasofya'nın dirilişi, insanlığın özlemle beklediği temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür" diye konuştu.
"Ayasofya'nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekün gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır" sözlerine yer veren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih'in emaneti Ayasofya'nın da cami olarak hizmete girmesi, gecikmiş bir yeniden silkiniştir. Bu tablo, İslam coğrafyasının dört bir yanındaki sembol değerlerimize yapılan hoyratça saldırılara verilmiş en güzel cevaptır. Türkiye, son dönemde attığı her adımla, artık zamanın ve mekanın nesnesi değil öznesi olduğunu göstermektedir. Millet olarak verdiğimiz tarihi mücadeleyle, temsilcisi olduğumuz medeniyetin aydınlık geleceği için maziden atiye tüm insanlığı kucaklayan bir köprü kuruyoruz. İnşallah bu kutlu yolda yürümeye, durmadan, duraksamadan, yılmadan, azimle, fedakarlıkla, kararlılıkla, menzile ulaşana kadar devam edeceğiz. Bir kez daha Ayasofya'nın yeniden camiye dönmesini sağlayan yargı kararı ve Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinin hayırlı olmasını diliyorum. Ayasofya'yı insanlığın ortak kültürel mirası vasfını koruyarak cami olarak ibadete açacağımızın altını da tekrar çiziyorum."
Ayasofya'nın ibadete açılması ve yönetiminin Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesi kararının ardından halk Ayasofya’nın önünde akşam namazı kılıyor.
Posted by Sputnik Türkiye on Friday, July 10, 2020