Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında Eylül 2018’de imzalanan Soçi mutabakatına rağmen Heyet Tahrir Şam (HTŞ-el Kaide’nin Suriye kolu) ve diğer cihatçı grupların etkili olduğu Suriye’nin İdlib bölgesindeki statüko ile ilgili hiçbir gelişme kaydedilemezken, Suriye ordusundan yeni hamle geldi. İdlib’deki terör unsurlarının kademeli biçimde temizlenmesi operasyonunun parçası gibi görünen hamle ile stratejik öneme sahip olan Maarrat el-Numan etrafındaki çember daraltılıyor. İdlib kentinin güneydoğusunda, HTŞ ve Huraseddin örgütü başta olmak üzere radikal cihatçı örgütlere operasyon düzenleyen Suriye ordusu, bölgede Rus hava kuvvetlerinin desteğiyle ilerliyor. Bu hafta içerisinde 25 kadar köy silahlı militanlardan kurtarıldı. Bu durum Türkiye sınırına doğru yeni bir hareketlenme yaratırken, Türkiye’den ‘rejimin ihlalleri’ tezi eşliğinde yine ateşkes çağrıları geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da İdlib’de statükonun bozulmasından duydukları kaygıları dile getirerek Batı’ya çağrılarda bulunuyor.
Gelişmeleri Suriye’de uzun yıllar görev yapmış Evrensel gazetesi yazarı gazeteci Hediye Levent ile konuştuk.
‘M4-M5 karayolları Suriye’nin yeniden toparlanması açısından oldukça önemli’
Hediye Levent’e göre, M4 ile M5 karayollarının Suriye’nin yeniden inşasında önemi büyük. Türkiye’nin Eylül 2018’de imza attığı Soçi mutabakatına karşılık verdiği güvenceleri yerine getiremediğini belirten Levent, Suriye ordusunun da kademeli olarak harekete geçtiğini vurguladı. Levent, operasyonların hem silahlı grupları etkisizleştirerek dağıtmak hem de M4-M5 karayollarının kesişme noktasını güvenceye almak olduğunun altını çizdi:
‘Putin-Erdoğan zirvesine kadar nispeten biraz hafif ilerleyebilir’
Levent, Suriye ordusunun başladığı operasyonun Ocak ayında gerçekleşecek Putin-Erdoğan zirvesine kadar nispeten şiddetini azaltabileceği görüşünde. Arap medyasında İdlib’deki operasyonların bitmesi açısından 2020’ye işaret edildiğini aktaran Levent, gelişmelere engel olmak için İdlib’deki nüfusun öne sürüldüğünü ancak verilen rakamların gerçeği yansıtmadığı görüşünü dile getirdi:
“Maarrat el-Numan oldukça önemli, çünkü o kavşak noktasından önceki son ele geçirilecek yer olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle bugün operasyon hafifledi gibi görünüyor. Ocak ayında gerçekleşecek Putin-Erdoğan zirvesine kadar nispeten biraz hafif ilerleyebilir. Suriye içinden gerek askeri gerek siyasi kaynaklardan aktarılan bilgilere göre 2020 yılında en azından İdlib’e yönelik nihai operasyonun biteceği yönünde birtakım söylemler de öne çıkmaya başladı. Öncelikle İdlib’deki nüfus konusunda rakamlara değinmek lazım, 3 milyon gibi bir olasılık söz konusu değil. O kadar sayıda insanın sığabileceği bir kent değil zaten, küçücük bir şehir orası. Türkiye sınırında bir kamp var; Beşaslan Köyü’nün hemen çıplak gözle görülebilecek mesafesinde. Kamp nüfusuyla birlikte saysak bile en fazla 1.5 milyon olduğu söylenebilir.”
‘Türkiye’de intikam saldırıları olabilir’
İdlib’e yönelik aşamalı operasyonlarla çemberin daraltıldığını, bu süreçte cihatçı grupların bir kısmının Türkiye’ye zaten geçtiğinin varsayıldığını da anlatan Hediye Levent, militanların sayısının 100 bin olarak tahmin edildiğini belirtti. İdlib’deki durumun kimin cihatçı kimin sivil olduğunu ayırt etmek açısından da sıkıntılı olduğunu vurgulayan Levent, bunların zaten geçişlerin hiç bitmediği Türkiye sınırına dayanmasıyla güvenlik sorunlarının derinleşeceğini ekledi. Hediye Levent sivillerin arasına çok sayıda cihatçının da katılması ihtimaline değinirken, yansımaları Türkiye’de saldırılara varabilecek tehlikeli bir durumun beklenmesi gerektiğine dikkat çekti:
“Diğer taraftan oradaki cihatçı sayısında son 6 ayda ciddi bir kafa karışıklığı var. İdlib’e yönelik Suriye ordusu aşamalı olarak operasyonlarını sürdürdükçe çember daraldı. Oradaki cihatçılarla uzun süre işbirliği yapmış olan silahlı grup mensupları zaten İdlib’i peyderpey terk ettiler, bir kısmının Türkiye’ye geçtiği varsayılıyor. Diğer kısmının İdlib’e geçtiğine dair yine Arap basınında zaman zaman gündeme geldiğine dair iddialar var. Dolayısıyla İdlib’deki sivil nüfusun sayısı nedir, silahlı grup mensupları ve cihatçıların sayıları nedir çok bilinmiyor. Ancak 100 bine yakın olduğu tahmin ediliyor. Ama aynı zamanda İdlib’de şöyle bir mesele daha ortaya çıkıyor, kim sivil, neye karşılık gelir şeklinde. Çünkü oradaki kadın ve çocukların önemli bir kısmı cihatçıların aileleri ve bu insanlarda normal. Çiftçiler gibi, esnaf gibi. O kesimden mültecilerle aynı durumda değiller, aynı arka plana, zihniyete ve bakış açısına sahip değiller. Türkiye bunların sınırlarını açar mı öyle ya da böyle çok da kontrol edilebilecek bir durum değil, öylesi bir göç akını. Diğer taraftan sınıra yığıldıkları zaman Türkiye bu kadar insana ateş mi açacak? Yine bu sivillerin arasına karışacak çok sayıda cihatçı, El Kaideci olacak ki var zaten geçiyorlar. Ama çok daha kitlesel geçişler olacak, bunları neye göre ayıklayacaklar? Türkiye orada uzun süredir aktif olduğunu belirtiyor. Orada kim kimdir, nedir hepsi listelenmiş midir, bunların hepsi biliniyor mudur, ona göre güvenlik önlemleri alınır mı bu belli değil. Ancak bu cihatçı gruplarla savaşan militanların kontrol edilmesi, tek tek ayıklanması çok zor. Bir başka nokta daha var, sınıra yığıldılar diyelim. Türkiye bir şekilde mecbur kaldı, Suriye ordusuyla doğrudan olmasa bile dolaylı şekilde hareket etti ve sınır güvenliğini sağladı. Bu bile çözüm değil. O kadar cihatçıyı nereye götüreceksiniz, ne yapacaksınız? Hangi ülkede yargılanacaklar ya da nereye teslim edeceksiniz? Böyle bir şey oldukça çözümsüz bir durum. Eninde sonunda Türkiye’de intikam saldırıları olabilir. Çünkü bunların Türkiye uzantıları da var. Başka birtakım sıkıntılar da olabilir. Türkiye’ye geçmeleri halinde kontrol edilmeleri zaten çok zor, oldukça çözümsüz.”
‘Cihatçıların Libya’ya nakledildiği haberleri öne çıkıyor’
Suriye savaşında yaratılan bu kabusun Avrupa’ya kadar yansımaları olduğunu anımsatan Hediye Levent, doğal olarak hiçbir ülkenin cihatçı militanları geri istemediklerini vurguladı. Levent bu noktada cihatçı grupların Libya’ya aktarıldığı yolunda iddiaların gündeme taşınmasına dikkat çekti. Cihatçı militanların Rusya açısından da güvenlik tehdidi oluşturduğunu ve Moskova’nın bunu kabul etmeyeceğine vurgu yapan Levent, Suriye meselesine bu safer de Libya’nın eklenmesiyle çok daha kritik bir durumun oluşacağına atıf yaptı:
‘Rusya da Şam da İdlib konusunda hiçbir zaman esnemediler’
“İdlib meselesi yeni bir mesele değil. İdlib’de her operasyon oldukça aynı konuları konuşuyoruz, Türkiye açısından çok ciddi sorunlara gebe. Ne yazık ki Türkiye’nin istese bile çözüm bulmakta oldukça güçlük çekeceği kadar komplike bir durum. Muallim’in Rusya ziyaretinin tek gündemi İdlib değil zaten. Çatışmalar bittikten sonra siyasi süreç de başladı orada. Bir anayasanın yazım süreci var, cumhurbaşkanlığı seçimi var. Topyekun yeni bir siyasi yapının inşası söz konusu. Ekonomi var, Suriye sahasında İran ile Rusya’nın üstü örtülü itiş kakışı var çok su yüzüne çıkmamış olsa da. Dolayısıyla Muallim’in bu siyasi oldukça kabarık bir gündem içeriyor. Diğer taraftan Rusya da Şam da İdlib konusunda hiçbir zaman esnemediler aslında. Suriye’nin diğer bölgelerinde ciddi çatışmalar vardı, Suriye ordusunun gücünün bölünmemesi için İdlib kurtarılacak son yer olarak belirlenmişti. Böyle bir durum söz konusuydu. Rusya’nın bir 6 ay öncesine kadarki derdi NATO içinde bir çatlak yaratmak ABD’ye karşı. Ukrayna ve diğer mevzular gibi biraz daha bölgesel konularda NATO üyesi bir müttefik destek oluşturmak şeklindeydi. Bu anlamda Türkiye’nin Suriye içinde varlık gösterme ya da Suriye içinde girme şeklindeki hedefleri de Rusya’nın kullandığı ya da fırsata çevirmeye çalıştığı hedefler oldu. Bu nedenle İdlib konusunda sürekli bir esnek politika güttü. Zaman zaman ateşkesler yapıldı, süreç uzadıkça uzadı. Operasyon erteletmek Türkiye’nin lehine göre dursa da aynı zamanda bu İdlib operasyonunun ertelenmesi Türkiye’yi günbegün Rusya’ya bağımlı hale getirdi. Türkiye’nin şu anda İdlib kırsalındaki gözlem noktalarından birini Rus polisi koruyor. Şu anda ikinci bir gözlem noktası Suriye ordusunun kuşatması altında, muhtemelen orayı da Ruslar korumaya başlayacaklar. Yakında büyük ihtimalle Suriye ordusunun kontrolüne geçecek. Ruslar artık açıkça ve yüksek sesle gözlem noktalarının boşaltılması için Türkiye’ye baskı yapmaya başlayacak. O yüzden ABD’deki iç karışıklık ve ikircikli tutumları da düşündüğümüz zaman İdlib başta olmak üzere Afrin ve El Bab operasyon alanlarında Türkiye’nin giderek Rusya’ya bağımlı hale geldiğini de söyleyebiliriz.”