Türkiye ile hükmü sadece Libya'nın batısında geçen yönetim arasında imzalanan Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair ‘Mutabakat Muhtırası’ TBMM'de onaylandı.
Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır, Lübnan ve İsrail, BM Deniz Hukuku sözleşmesi uyarınca Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) yaratarak ilerlemeler kaydetmişken, 'geç kalmakla' eleştirilen Türkiye'nin iç savaş içerisindeki Libya'daki son hamlesi tartışma yarattı. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi'nin meseleyi taşıdığı AB, Ankara'ya karşı tavır almış görünüyor. Atina, geçen hafta Türkiye ile mutabakat nedeniyle 'Libya büyükelçisini' sınır dışı etme kararı alırken, Ankara'dan sert tepkiler yükseldi.
Gelişmeleri Duvar internet sitesinin yazarı gazeteci Fehim Taştekin ile konuştuk.
Fehim Taştekin'e göre, Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler 2000'lerin başından bu yana kurulan enerji denkleminde çok yol kat ederken, Türkiye 'yaya kalmış' durumda. Bu durumda Ankara'daki eski bürokratik yapının ikazlarının dinlenmemesi ve İhvancılık yönünde ideolojik tutumun da rol oynadığını belirten Taştekin, bugün gelinen noktada ortaya sürülen argümanların karşılığının kalmadığı ve sonunda 'kas gücünün' devreye sokulduğu görüşünü dile getirdi:
"Bir tarafıyla doğru bir tarafıyla yanlış. Çünkü meselenin kendisi içindeki çelişkiler taraflara istediği gibi kendi tarafına çekme şansı veriyor. Bu mesele çok uzun bir mesele. Bir dönem Kardak kriziyle başlayan Adalardaki hakimiyet kavgası aslında 2000’lerden sonra da geldi dayandı enerji havzalarıyla ilintili hale geldi. Türkiye kendi deniz sınırlarını Libya ve Mısır ile orta hattı esas alarak paylaşmaktan yana, bunda ısrar ediyor. Yunanistan ise Girit Adası ve Adaları esas alarak kendi alanını geniş tutmaya çalışıyor. Temel problem bu fakat bu yeni değil. Bu konuda Yunanistan ya da Rumlar epey yol aldılar, 2002’de müzakerelere başladılar. Önce Mısır ile 2003’te bir anlaşma oldu, Lübnan ile 2007’de ardından İsrail ile 2010’da. Türkiye bu süreci kaybetti, geç kaldı ve aslında tam kavrayamadı olup bitenleri. Çünkü bazı eski bürokrasi kanadında bu konuda ısrarlı uyarılar söz konusuydu. Türkiye bu konuda yaya kaldı. Aslında şimdi Mısır ile güncel kavgalara, 2013 sonrası ihvan nedeniyle oluşan kavgalara atfen Mısır’ın Rumları tercih ettiği söyleniyor. Ama mesele o anlaşmanın yapıldığı dönemde Türkiye-Mısır ilişkilerinde herhangi bir sorun yok. Burada mantıksal bir problem var. Türkiye’nin argümanına göre Rumlarla anlaşma yapmış her üç ülke de aslında Türkiye ile anlaşma yapmış olsaydı daha fazla alana hakim olacakken daha azına razı oldu gibi bir anlayış ile yaklaşıyor. Her 3 ülkeye de siz kendi çıkarlarınızı bilmiyorsunuz, bana sorun ben söyleyeyim diyor. Burada bir açmaz var. Türkiye masanın dışında kaldığı bir süreçte kendi kas gücünü ortaya koyarak gemileri devreye sokarak durumu etkilemeye ve tersine çevirmeye çalıştı. Son hamle de Libya ile yapılan anlaşma. Bunun argüman boyutunda Türkiye’nin eline bir koz verdiği doğru. Bunu Birleşmiş Milletler’e mektup gönderecek, benim sınırlarım bundan sonra bu diyecek. Nasılsa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla tanınmış bir hükümet ortada diyecek. Bu argüman olarak Türkiye’yi idare edebilir. Ama sorunu çözmez."
Taştekin, imzalanan mutabakatın Libya ayağında ise önemli sorunlar bulunduğunu belirtti. Libya'daki iç savaşın devam ettiğini anımsatan Taştekin, verili hukuki duruma göre uluslararası anlaşmaları onaylama hakkının Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi'nde olduğunu, onların da bu mutabakattan memnun olmadıklarını vurguladı. Taştekin, Trablus'taki hükümetin BM nezdindeki 'meşruluğunun' da Britanya sayesinde geldiğini ancak hükümeti kuran anlaşmanın yasallığının da sıkıntılı olduğunu belirtti:
"Libya kanadında kesinlikle sorun var, sadece o değil. Ama bir kere eldeki anlaşmanın Libya kanadında karşılığı yok. Uluslararası anlaşmaları onaylama yetkisi Temsilciler Meclisi, Tobruk'ta bu meclis şiddetle bu anlaşmaya karşı çıkıyor. Libya’da çok bölünmüş bir tablo oluştuğunda seçime gelindi, seçim sonrasında İslamcılar yeni mecliste ağırlığı kaybettiler. Bunu kabullenmek yerine kurucu eski meclis devam ediyor dediler. Milli genel kongre dediğimiz yapıdır, onu devam ettirdiler. Bu şekilde yeni meclis Trablus’ta açılamadığı için Tobruk’a gitti, orada faaliyetlerini yürüttü. İki meclisli, iki hükümetli, birkaç ordulu Libya ortaya çıktı. Sonra Birleşmiş Milletler aracılığında Fas’ta Suheyrat Anlaşması imzalandı, 2015 Aralık’ta. Bu anlaşmaya göre bir ulusal mutabakat hükümeti kurulacak, bu Temsilciler Meclisi tarafından onaylanacak, sonra Anayasa yazılacak. Bu mutabakatta uluslararası anlaşmaları kimin yürüteceği ve onaylanacağı da maddeler halinde yazılıyor. 67 maddelik bir anlaşma, ekleriyle birlikte bu anlaşma iki katına çıkıyor. Orada açık bir şekilde uluslararası anlaşmaların müzakereleri yürütme makamının hükümet ve onay makamının da Temsilciler Meclisi olduğunu söylüyor. Bu anlaşmaya imza atanlar daha henüz anlaşma imzalanır imzalanmaz İngilizler bir uyanıklık yapıp hemen bir tasarı sundular BM Güvenlik Konseyi’ne. Henüz hükümet kurulmadan hükümetin meşru olarak tanınmasını sağladılar. Henüz ortada hükümet yok. Sonra bu anlaşma henüz tam olarak onay süreçlerinden geçmemiş. İmzayı atan iki meclis başkanı sonradan biz bunu meclisler değil kendi adımıza imzaladık, anlaşmayı ortada bıraktılar. Anlaşma uygulanmadı ama hükümet kuruldu. Kurulan Serrac hükümeti, Temsilciler Meclisi’nden de onay almadı. Haliyle şimdi Libyalıların bir kısmı zaten bu meclis onaylamadığı için bu hükümet zaten meşru ve geçerli değil. Bir kısmı da şöyle diyor; geçerli olsa bile bunun görev süresi bir yıldı ve Aralık 2016’da doldu. Haliyle bu hükümet Aralık 2016’dan beri zaten meşru değil. Meşru olsa, bu anlaşmayı imzalamış olsa, tekrar Temsilciler Meclisi onay makamı oraya gitmesi lazım. O taraf zaten kesinlikle böyle bir anlaşmayı yapma yetkisi olmadığı gibi tanımıyoruz. Libya ayağında bu muallakta kalan bir anlaşma."
Taştekin'e göre Ankara'nın yaptığı mutabakat ancak Trablus'taki İhvaıncı hükümetinin savaşı kazanması halinde geçerli olabilir, bunun da garantisi yok:
"Ancak fiilen savaşan taraflardan Trablus ayağı, Türkiye’nin desteklediği, Müslüman Kardeşler ve İslamcı örgütlerin ağırlıkta olduğu bu hükümet eğer savaşı kazanırsa, altına attığı imzayı geçirir, belki meşrulaştırır. Ama diğer taraf savaşı kazanırsa, bu anlaşmayı kesinlikle kabul etmeyeceklerini görüyoruz. Zaten deklare ediyorlar. Libya savaşında Türkiye sonuna kadar işin içine girmiş durumda. Eğitim desteğinin ötesinde insansız uçaklarıyla bu savaşın içine girmiş durumda, sürekli olarak askeri malzeme gidiyor. Çok sayıda gemilerle silah gitti, bunların 5-6’sı yakalandı. Birkaçı Yunanistan’da, biri Mısır’da biri Libya açıklarında, böyle ortaya çıkan bir tablo var. Hükümet bundan sonra kendi kamuoyu ve dünyaya böylesi bir kritik anlaşmayı da korumak için de ‘Akdeniz’deki çıkarlarımı da savunmak için bu savaşı meşru olarak destekliyorum, bu benim hakkım diyecek’ ve kendi iç kamuoyunu da susturacak."
'Libya konusunda Türkiye karşıtı blok oluştu'
Taştekin'e göre Libya meselesinde uluslararası tablo da karışıkken, Türkiye Suriye'nin ardından Libya'da da adım adım iç savaşın parçası haline geliyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın, Fransa ve Rusya’nın Hafter’e destek verdiğini söyleyen Taştekin, Libya’da Türkiye'nin karşısında çok fazla blokun oluştuğunu ifade etti. Doğu Akdeniz konusunda Filistin’in de Yunanistan ve Rumlar ile yoluna devam ettiğini belirten Taştekin, Türkiye’nin yalnızlığının daha da derinleştiği görüşünde: