Türk Dışişleri Bakanlığı ise konseyin bu kararına, “Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız ile KKTC’nin hak ve çıkarlarını, AB’nin tüm izan dışı adımlarına rağmen korumaktan vazgeçmeyeceğimiz daha önce de defalarca ve kuvvetle vurgulanmıştır. Ülkemizin tehditlere boyun eğerek, Doğu Akdeniz’deki haklarından geri adım atmasını ummak beyhude bir beklentidir. Bu itibarla Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj faaliyetlerimize aynı şekilde devam edeceğimizden kimse şüphe duymamalıdır” açıklamasıyla yanıt verdi.
'Haksız ve hukuksuz'
Birliğin bu yeni adımını Sputnik’e değerlendiren Emekli Büyükelçi Uluç Özülker de, Doğu Akdeniz konusunda AB’nin başından itibaren üye devlet olan Yunanistan’ın destekçisi şeklinde hareket ettiğini belirterek, bunun bir ‘dayanışma mekanizması’ olarak görülebileceğini ifade etti.
Ancak AB’nin bu tutumunu aklı selim ile düşünüldüğü, hakça bakıldığı zaman belirli bir kapsam içine oturtabilmenin mümkün olmadığını kaydeden Özülker’e göre AB’nin burada söz hakkı da bulunmuyor. “Türkiye gibi bölgede Akdeniz’e en uzun kıyısı olan bir ülkenin her türlü hak ve hukukunun elinden alınması, mahrum edilmesi, deniz hukuku sözleşmesi kisvesi altında mümkün değildir” diyen Özülker, AB’nin tutumunu dünyada şu sıralarda ‘Türkiye aleyhtarı olarak gelişen akımın’ bir parçası olarak, bu aleyhtarlığın ileri taşınması olarak yorumladı.
'Türkiye'yi dünyanın büyük güçleri ile karşı karşıya getirme politikası'
Türkiye’nin karşısında oluşan bloklaşmaların siyasi amaçlı olduğunu belirten Özülker, ABD’li Noble ve ExxonMobil, İtalyan Eni ve Fransız Total şirketlerinin bölgede faaliyetlerini sürdürdüğünü anımsatarak, şöyle devam etti:
“Güney Kıbrıs’ın tutumu doğrudan doğruya Türkiye’yi dünyanın büyük güçleri ile karşı karşıya getirme politikası şeklinde ortaya çıkıyor. Oraya gittiğinizde ABD şirketleri, İtalyan, Fransız şirketleri var, burada sizin karşınıza Güney Kıbrıs çıkıyor değil, Güney Kıbrıs marifetiyle büyük devletlerin şirketleri ve dolayısıyla büyük devletler çıkarılmaya çalışılıyor. Bu da halihazırda ABD ile olan ilişkilerimiz, Ortadoğu sorunu, Rusya’nın Suriye’deki ağırlığı dolayısıyla ortaya çıkan yeni mücadeleler, bütün bunlarla birlikte değerlendirildiğinde büyük resmin içinde cereyan eden bir olay olarak görülmeli. Doğu Akdeniz, buradaki karmaşanın bir başka tezahürü” diye konuştu.
'Sonuç vermez'
AB’nin tavrını ‘düşmanca’ olarak nitelerken, bu tutumun sonuç vermeyeceği görüşünde olan Özülker, şöyle devam etti:
“AB, daha evvel aldığı yaptırım kararını da, olabildiğince dolaylı yani doğrudan siyasi ve ekonomik yönden sonuç getirici ve kendilerine de zarar verici bir yere taşınmadan atlatılabilecek bir noktada tutmak istedi. Bugün alınmış olan bu kararın da bir kıymeti yoktur. En fazla ‘müzakereleri durdurdum’ diyecekler, zaten yürümeyen bir şeyin neyini durduracaksın? ‘AB’ye girişinizi engelleyeceğiz’ diyecekler, AB’ye alacaklarını zaten ne zaman söylediler? Demokrasi, insan hakları konusuysa bu, AB tarafından diğer bütün ülkelere yapıldığı gibi Türkiye’nin de destek olunarak bir yere getirilmesi söz konusu olmalıdır, düşman olarak değil. Dolayısıyla AB’nin bu düşmanca tavrı sonuç vermez ve Türkiye’nin haklılığının önünü kesebilecek bir nitelik de taşımaz. Sonuç itibariyle ilişkilerin biraz daha uzaklaştığı bir noktaya taşınmasının ötesinde bir anlam taşımaz.”