Şili'de neoliberal hükümete yönelik kitlesel protestolar Pinochet dönemini yankılayan polis şiddetiyle bastırılmaktayken, Bolivya'da sosyal adalet ve sömürgecilikten kalma eşitsizlikleri gidermeye soyunan solcu Başkan Evo Morales, askeri darbeyle devrildi. 20 Ekim'deki seçimlerde ortaya hiçbir kanıt koymaksızın hile yapıldığı iddiasını devreye sokan ırkçı, faşist ve aşırı dinci odakların Morales'i destekleyen siyasiler ve halk kitlelerine yönelik saldırıları, oy merkezlerini yakma eylemlerinin ardından ordu ve polis güçleri de devreye sokulunca, durumu idare etmeye çalışan Morales 'istifasını' sunmak zorunda kaldı. Üstelik askeri darbe ABD Başkanı Donald Trump'ın ve liberal Amerikan kamuoyunun da desteğiyle dünyaya 'demokrasinin tezahürü' diye sunuldu.
Bolivya parlamentosu istifayı kabul etmemiş olsa da ordunun devreye sokulması, süreci belirledi. Morales kendisine sığınma veren Meksika'ya kaçarken, Senato'nun vaktiyle yerli halkı 'satanist' diye nitelemiş muhalif Başkan Yardımcısı Jeanine Anez, elinde İncil ile gittiği Senato'da halkın temsilcilerinin katılmadığı bir oturumla kendini başkan ilan etti. Darbenin arkasında Avrupa asıllı Mestizoların desteğine sahip Genelkurmay Başkanı Williams Kaliman ile Morales yönetimine enerji varlıklarını kamulaştırması yüzünden diş bileyen zengin Santa Cruz eyaletinden Luis Fernando Camacho bulunurken, bu zümreye ABD yönetiminden açık destek var.
Bolivya'daki gelişmeleri gazeteci-yazar ve tv programcısı Çağlar Tekin ile konuştuk.
'Morales ordu içinde Amerikancı yapıdan haberdar edilmiş ama önlem almamış'
Çağlar Tekin, dünyada halktan yana sosyal politikalar uygulayan ve neoliberalizmin çerçevesi dışına çıkanları hedef alan yöntemler uygulandığını belirtirken, Latin Amerika'nın bunun en vahşi örneklerini gördüğünü belirtti. Darbeler silsilesinin 2009 Honduras'tan beri devam ettiğini anımsatan Tekin, geçen sene Venezuela'yı hedef alan bu girişimin bu sefer de Bolivya'da sergilendiği ve başarıya ulaştığını vurguladı. Tekin, Morales'in zamanında ordunun içindeki Amerikancı yapıdan haberdar edilmiş olmasına rağmen önlemler almamış olmasının da askeri darbede etkili olduğunun altını çizdi:
'Darbe oligarkların siyaset talep listesinin sonucu'
Tekin, darbenin Bolivya'da yapılmasının arkasında oligarkların siyasi talep listesinin yattığı görüşünde. Morales yönetimi altında Bolivya halkının sosyal adaletle tanıştığını, hidrokarbon kaynaklarının kamulaştırılmasının ülke nüfusunun ezici çoğunluğuna servet olarak döndüğünü belirten Tekinn, bu gelişmeleri sindiremeyen oligarkların gerici evanjelik kilisesi eşliğinde darbeye giriştiğini dile getirdi. Tekin, darbe süreciyle birlikte dünya borsalarında Bolivya'dan lityum alan şirketlerin hisselerindeki yükselişe de dikkat çekerken, ülkede halkın çıkarı hilafına ABD destekli özelleştirmelerin de kapıda olacağını aktardı:
“Burjuvazinin oligarkların siyasi talep listesi var ve darbeler bunların üzerinden gerçekleşiyor. Burada genellikle kiliseyi çok iyi kullanıyorlar. Şu an gelen yeni liderliğin de evanjelist kanaldan geldiği gerçeği var. Latin kilisesinde kısmi olarak bölünmeye müsait bir kilisedir. ABD karşıtı birini oturtabilecek isimler de kimi zaman çıkmıştır Latin kiliseleri içinden. Ama bu darbe süreçlerinin hepsinde bir diğer ABD’ci kilise kanadı devreye giriyor. Ordu Latin dünyasında çok klasik bir yere sahip. Bolivya’da işler nereye gider sorusunun cevabı, buradan Morales’in bir örgütlü çıkaracağını ben çok acayip yüksek bir ihtimal vermiyorum. Önümüzdeki Arjantin örneği kritik bir örnek. Arjantin’de de bir hukuki darbe süreci yaşandı. Ama şimdiki seçimlere baktığımızda Peronistler geldi yine. Bolivya yer altı kaynakları bakımından çok zengin bir ülke değil Latin Amerika’nın diğer ülkeleri gibi. Ama hidrokarbon dünyası babında ciddi bir zenginliği de yok değil. Bunların kamulaştırma sürecinin açılmasıyla beraber sadece Morales iktidarı döneminde 40 milyar dolar civarında Bolivya’nın ek kaynak zenginleşmesi oldu. Zaten son iki günde dünya borsaları Bolivya’dan lityum alan Panasonic, Tesla gibi firmaların hisse değerleri birden sıçradı. Sıçramasının temel sebebi ABD destekli bir yönetimin gelmesi hızlı bir biçimde yeniden özelleştirmelerin önünü açacak, çok ciddi bir beklenti."
'Askeri darbe ile Bolivya da tıpkı Türkiye'nin deneyimi gibi kamu kaynakları özel sektör ve patronların zenginleştirilmesine açılacak'
Tekin, Bolivya'yı askeri darbe sonrası tıpkı Türkiye'de 17 senedir yaşandığı gibi kamu kaynaklarının sonuna kadar özel sektöre açılması ve patronların zenginleştirilmesi sürecinin beklediği görüşünde. Tekin, Morales'in yönetiminin 14 yılda Bolivya halkına kazandırdıklarının da bu süreçle geri alınacağının altını çizdi:
"Bütün 17 yıllık AKP iktidarına baktığımızda kamu kaynaklarının özel sektöre açılması bu anlamıyla patronların acayip zenginleşme süreci yaşandıysa Latin Amerika, Bolivya için de şu an beklenen bu. AKP politikalarının uygulandığına benzer şekilde Bolivya’da da hızlı bir özelleştirme sürecinin açılacağı bunun da özellikle Amerikan ve Avrupa bazlı şirketlerin hızlı biçimde daha karlı işler yapabilecekleri yönünde bir beklenti yarattı. Eğer bu darbe başarılı olursa, bu beklentilerin boşa çıkmasını düşünmek için de herhangi bir sebebimiz yok. Bunlar gerçekleşecek. Bolivya 11 milyonun hafif üzerinde nüfusu olan bir ülkeden bahsediyoruz. Ama şu son 14 yıllık yaşanan geçmişe baktığımızda ülkede 2 milyona yakın kişi yoksulluk sınırından kurtuldu. Böyle bir ülke için yüzde 20’lik bir başarı demek. Türkiye bazına vurduğumuzda 16 milyon kişinin yoksulluk sınırından kurtulması demek. Türkiye zaten şu an 16 milyondan fazla insanın yoksulluk sınırının altında yaşamasıyla dünyanın en hızlı yoksullaşan ülkelerinden birisi arasına girdi. Yani Türkiye’nin tam tersi bir rota izliyor Bolivya. Çünkü Morales dönemine göre yüzde 2.5 civarı yıllık büyümeye sahip olan ülke birden yüzde 5’in üzerinde bir ortalamaya oturttu bu büyüme işini. Aynı zamanda işsizlik azalıyor, okuma-yazma oranlarının sıfıra indiği ülkelerden biri haline geldi Bolivya. Aslında bu zaten Latin Amerika’daki sol iktidarların temel organizasyonlarından bir tanesiydi. Chavez’in iktidara gelmesinden hemen sonra Küba ciddi anlamda eğitim, öğretmen ordusu yollamıştı Venezüella’ya. Bolivya’ya da hem Venezüella’dan hem Küba’dan ciddi anlamda bir eğitimci takımı geldi ve onların eğitimde bir sıçrama yaşattığını gördük. Keza aynı şekilde 11 milyonluk nüfusun 4 milyona yakını ciddi alanda bir sağlık hizmetiyle yine Morales döneminde karşılaştı. Bu anlamıyla bakıldığında gerçekten bir insani değerlerde önemli bir yükseliş yaşadığını görüyoruz Bolivya’nın. Yağmur suyu ve yeraltı kaynakları. Yeraltı kaynakları derken illa doğalgaz, petrol vs. gibi değil. Su kaynakları dahi Bolivya’da çok ciddi bir kavga sebebiydi."
'Darbeciler açıkça ırkçı'
Tekin, Bolivya'da askeri darbeyi gerçekleştirenlerin ülke halkının ezici çoğunluğunu oluşturan yerlilere karşı açık bir ırkçılık beslediğini, aynı şekilde Evanjelik yapının mensubu olduklarını anlattı. Özellikle Kamacho'nun Morales'in kamulaştırmalarıyla yitirdiği servetinin peşinde olduğunu belirten Tekin, darbeye neoliberal Batı dünyasının çok açık bir destek sunmasını da manidar buldu:
"Yerlilerle sahipler arasında iki yeni Bolivya anayasasına bu bayrakların eklenmesiyle beraber Latin Amerika’nın ilk yerli iktidarı anlamına da gelir hale gelmişti Bolivya. Darbe sürecinde yaşananlarda polislerin ana yaptığı şeylerden biri Bolivya bayrağındaki çok ulusluluk yani yerlilerin de bu ülkenin varlığı gerçek sahipleri haline geldiğini sembolize eden bayraktaki kesimleri yırtıyor darbeci polisler üniformalarından. Keza ilk yapılan cinayetlerde bir yerli kadın belediye başkanı yerlerde sürüklendi, istifaya zorlandı, saçları kesildi. Bolivya yerlilerinin özelliklerindendir, saçlar örgü şeklinde örülür, o örgüleri kesilerek boğularak öldürülen çok sayıda kadının fotoğraflarını yayınlıyor darbeciler. Bu da aslında oradaki ırkçı durumun göstergesi ki zaten şu an darbe lideri olarak geçen ismin de Nazi yanlısı ırkçı örgütlerden birinin lideri olduğunu biliyoruz. Liderlikten de ideolojik bir dönüşüm yaşadığı için ayrılmıyor, kendi holdinglerinin başına geçmek için ayrılıyor. Ama ilişkisi ve desteği daimi olarak devam ediyor. Zaten Morales’in yaptığı ilk işlerden biri de babasının ülkenin en büyük doğalgaz kaynaklarının dağıtım haklarına sahip olan şirketin kamulaştırılmasıydı. Aslında ailesinin geçmişte yağmayla elde ettiği ancak Morales’in tekrar kamuya kazandırdığı bir kaynağı el koymak için iktidara geldiği söylentileri de yerinde iddialar. Zaten seçimlerin usulsüzlükle kapandığı meselesini de baştan sona ironik. İki tane kaynağı var bunun, biri Avrupa Birliği biri de merkezi Amerikan Devletler Örgütü; ikisinin usulsüzlük yapıldığına dair iddiaları vardı. Herhangi bir delil de sunamadılar.”
'Brezilya'da açıkça neo-Nazi Bolsonaro Amazon meselesinde ortaya serildi'
Bolivya'daki darbenin ardından ABD karşıtı yeni odak haline gelen Meksika'daki solcu lider Obrador'un sırada olabileceği kaygıları bulunurken, Çağlar Tekin, Meksika'nın zaten devasa sorunları bulunan bir ülke olduğunu anımsattı. Tekin, Latin Amerika'da ABD destekli darbeler sürecinde Brezilya'yı anımsatırken, açıkça faşist ve neonazi Bolsonaro yönetiminin 'demokrasi' adına yürütülen politikaları ifşa ettiğinin altını çizdi. Tekin, dünya çapında 'demokrasi' ve 'halkın tercihlerinin' anlamsızlaşmaya başladığı yeni bir eğilime girildiğini de vurguladı:
“Bu işlerin hepsinin birden tek kalemle çözüleceğini düşünmek çok gerçekçi olmayabilir. Meksika işi biraz daha süreç içerisine bırakılabilir diye düşünüyorum. Çünkü Meksika’nın kendi sorunları zaten bir devletin çözmesi için yeterince büyük sorunlar. Meksika’da çok ciddi sıkıntılar var, ülkenin kabaca üçte birinden fazlasında zaten devlet kontrolü yok. Orada bir ciddi anlamda devletin giremediği güçlü bölgeler var. Bunlar resmi olarak kabul edilmiş bölgeler değil ama kartellerin kontrolünde olan bölgeler. Burada kartel ordu polis işbirliği çok güçlü bir şekilde işliyor. Devletin o yöreye yönelik herhangi bir sözünün geçtiğini düşünmek için bir sebebimiz yok. Zaten yoksullukla mücadele kısmının da bu anlamda kartellerin elinde olması. Latin ülkesine gittiğinizde insanların temel umutlarından bir tanesi şu. Bir kartele giderek buradan hayatını kurtaramayacaksa bile kendi hayatını feda ederek ailesine dair küçük de olsa bir maddi gelecek yardımında bulunabilmek. İnsanların temel beklentisi bu, ben öleyim ama benim ailem kısmen rahat etsin. Böyle bir algı oturmuş Latin Amerika coğrafyasında. Bunu kırmak, bunun yerine yeni bir şey koymak çok zor. Zaten ABD destekli. Trump neden hala darbeyi desteklemedi diyorlardı, orada gece yarısı olduğu için… Bu var ve buna karşı bir direnç de var bir yandan. Ama bu direncin Latin Amerika çağında örgütlere yaslanmadığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Tüm bu darbe süreçleri 2009 yılında Honduras’ta durdurulabilseydi ki Latin iktidarlarının o dönem böyle bir gücü vardı, çok yayılmış bir sol, güçlenmiş bir yapısı vardı, bugün buralara gelinmeyebilirdi. Lula ile ilgili duyulan gerçekçi bir korku. Üstelik Brezilya tüm dünyaya şunu da göstermiş oldu. Bir Neonazi iktidarının yeniden iktidara getirilmesinin çok ciddi bir etkisi oldu. Özellikle Amazon yangınları başladığında insanlar bunu tüm dünyaya yansımış şekilde gördüler. Çünkü Latin Amerika’da bu tarz Neonazi iktidarlar, katliamlar daha kıta içinde kalırdı, unutulur giderdi, dünyaya çok ciddi bir etkisi olmazdı. Ama Amazon yangınlarının ki Brezilya hükümetinin desteğiyle yapılmış işlerdi buradan bakıldığında dünyaya ciddi bir yansıması oldu. Ama görülen eğilim şu ki biri bunu durduramazsa, bu dünyanın namuslu, yürekli insanları demokrasi adı altında yapılacak seçimlerle artık dünyada yeni bir perde açılıyor. Çok da özgür irade ile yapılan seçimlerin geçmişte de buna dair ciddi ihlaller vardı artık hiçbir biçimde dinlenmediği herhangi bir gerekçe bile sunulmadan değişebildiği bir çağ açılmaya çalışılıyor izlenimi var. Latin Amerika da bunun iyi laboratuvarlarından biridir. Orada bir deneme sürecinin sonlanmasından sonra dünyaya bu işlerin transferi daha kolaylaşır. Öyle bir şeyle karşı karşıyayız gibi gözüküyor şu an.”