Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, çağın vebası haline dönüşmüş olan kanser başta olmak üzere pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan teknikleri ifade eden bu başlık altında ele alınan konuların her birini önemli gördüğünü söyledi.
Türkiye'nin sağlık alanında dünyanın en önde gelen ülkelerinden olduğunu ifade eden Erdoğan, her başarı gibi sağlık alanında ülkenin geldiği yerin gerisinde de çok büyük emek, fedakarlık ve alın terinin olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiklerinde "Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi" ifadesine uygun bir şekilde sağlığı öncelikleri arasında ilk sıralara çıkardıklarını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Zira, bir sağlıklı nefes, bir devleti feda etmek için yeter akçedir. Hemen kolları sıvayıp tüm dünyada örnek alınan bir sağlık reformunu kısa sürede hayata geçirdik. Hastanelerin birleşmesinden sağlık sigortası sisteminin geliştirilmesine, altyapı, araç gereç ve personel eksiğinin giderilmesine kadar her alanda çok büyük yatırımlar yaptık. Hastane ve tedavi kurumlarımızın sayısını 2 bin 825'ten 5 bin 488'e yükselttik. Hastanelerimizin toplam yatak sayısını 239 bine, nitelikli yatak sayısın 145 bine çıkardık. Sağlık çalışanlarının sayısını 378 binden 1 milyon 24 bine ulaştırdık. Hastanelerimizde teşhis ve tedavi cihazlarından ambulanslara kadar her alanda sayıyı ve kaliteyi fevkalade yükselttik. Sağlıkta gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşümde tek gayemiz vardı. O da milletimize en kaliteli sağlık hizmetini en makul maliyetle sunabilmekti. Ülkede kişi başı yapılan sağlık harcaması 19 lira düzeyinden 140 liraya yükselirken bireylerin ceplerinden yaptıkları harcama oranı yüzde 20 düzeyinden yüzde 17'ye geriledi".
Sonuçta hedefledikleri düzeyde ve en makul maliyetle sağlık hizmeti vermeyi başardıklarını anlatan Erdoğan, şunları anlattı:
"Bu hizmeti sadece kendi vatandaşlarımıza sunmakla kalmadık aynı zamanda üç kıtanın kavşak noktasında yer alan ülkemizi sağlık alanında dünya çapında bir çekim merkezi haline dönüştürdük. Bugün çok sayıda ülkeden gelen heyetler sağlık sistemimizi inceliyor. Kendilerine uyarlamaya çalışıyorlar, Gelişmiş ülkeler dahi sağlık sistemindeki tıkanıklıkları çözmekte zorlanıyor. Mesela bir önceki ABD Başkanı Obama, kendi ülkesinde bizim sağlık reformunun çok küçük bir modelini gerçekleştirmeye çalıştı ancak neticeye ulaşamadı. Bana da sordu 'Siz nasıl yaptınız?' diye. Anlattım ama onu gerçekleştiremediler. Diğer ülkelerin yaşadığı sıkıntıları söylemiyorum. Sağlık reformunun ilk adımlarını attığımızda 'Bunu sürdüremezsiniz, batarsınız, bitersiniz' diyerek bizi caydırmaya çalışanlar vardı. Hizmet kalitesi artarken vatandaşımızın üzerine düşen külfetin azalması, bize bu işin yürümeyeceğini söyleyenler başta olmak üzere herkesi şaşırttı".
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca eşliğinde Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı'nın (TÜSEB) bilimsel desteğiyle gerçekleştirilen 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı kapsamında verilen Aziz Sancar Bilim, Hizmet ve Teşvik Ödülleri törenine katıldı. pic.twitter.com/CdTruPMbtb
— AK Parti (@Akparti) October 31, 2019
'Gizli bir direniş olduğunu da biliyorum'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, niyet halis olunca akıbetin de hayır olacağını anlatarak, hayatın dinamizminin, kendilerini sağlık sistemini sürekli daha da ileriye götürmeye, geliştirmeye ve güncellemeye yönelttiğini dile getirdi.
Bu anlayışla başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık personelinin niteliğinin yükseltilmesinden yerli ilaç, aşı ve tıbbi cihaz üretilmesine kadar her alanda çok önemli çalışmalar içinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yerli ilaç, aşı ve cihaz üretimini öyle sadece, adı yerli kendisi yine dışa bağımlı şekilde değil, formülünün geliştirilmesinden nihai ürüne kadar tüm aşamalarıyla kendimize ait hale getirmekte kararlıyız. Vatandaşlarımızdan bazılarının yabancı menşeli ilaçlara ve aşılara mesafeli yaklaştığını görüyoruz. İlaçları ve aşıları halkımızın hassasiyetlerine uygun şekilde üretip hizmete sunduğumuzda bu sorunu aşmış olacağız. Kamuda ve özel sektörde ilaç, aşı ve cihaz üretimlerinin gerçek anlamda millileştirilmesi hususunda gizli bir direniş olduğunu da biliyorum.Ülkemiz açıdan stratejik öncelik olarak gördüğümüz bu hususta atılan tüm adımları ve yapılan tüm engellemeleri çok daha yakından takip altına alacağımızın bilinmesini istiyorum. İnşallah önümüzdeki dönemde milletimizin ve tüm insanlığın şifa vesilesi kurumlarımızla tıkır tıkır işleyen sistemimizle sağlık alanında ülkemizin yerini çok daha yüksek bir noktaya çıkartacağız".
Erdoğan, bu süreçte elde ettikleri birikimi, tecrübeyi ve altyapıyı dostlarla paylaşmaktan da memnun olduklarını belirterek, "Hep birlikte hareket edersek her meselemiz gibi sağlıktaki sıkıntılarımızın üstesinden de daha kolayca geleceğimiz açıktır" diye konuştu.
Bu topraklarda kadim zamanlardan bu yana sağlık ve tıp konusunda çok farklı ve ciddi çalışmalar yürütüldüğünü belirten Erdoğan, "İnsanın sağlığının nasıl bozulduğuna nasıl tedavi edileceğine ilişkin bugün hala karşılığı olan başarılı eserler bırakılmıştır. İbn-i Sina yüzyıllar önce anatomiye ilişkin olarak çağının çok ötesinde çalışmalar yapmıştır. Aynı şekilde Farabi'den El Razi'ye, Şerafeddin Sabuncuoğlu'ndan İbn Nefis'e kadar pek çok abide isim eserleriyle çığırlar açmışlardır. Coğrafyamızın her köşesinde farklı versiyonlarla anlatılan bir Lokman Hekim hikayesi vardır. Bu efsanenin özünde insanın ölümsüzlük formülünü bulma konusundaki çabası yatar. Aradan geçen binlerce yılda ölüme çare bulunamadı ama tıp ve ilaç biliminin gayretleriyle insanların ortalama hayat süresi oldukça uzadı" diye konuştu.
Erdoğan, kimi Afrika ve Güney Asya ülkelerinde hala 50 yaşın altında hayat sürelerinin var olduğunu anımsatarak, bununla beraber dünya ortalamasında bu rakamın erkeklerde 70'i kadınlarda ise 74'ü bulduğunu dile getirdi.
Japonya ve İsviçre gibi bazı ülkelerde ortalama hayat süresinin 84'e kadar çıktığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Buna karşılık Suriye gibi büyük yıkımlara uğrayan ülkede ortalama hayat süresi 73'ten 63'e geriledi. Bugün 7,5 milyarı bulan bir dünya nüfusuna sahibiz. Karşımızdaki fotoğraf bize ortalama ömür uzamakla birlikte sağlık başta olmak üzere çeşitli alanlarda ciddi çarpıklıkların da büyüdüğüne işaret ediyor. Bir tarafta yüz milyonlarca insan açlıktan ölme tehdidiyle karşı karşıya, diğer taraftan obezitenin önemli sağlık sorunu hale dönüştüğü yerler var, başta Amerika. Bu çarpıklığın üzerinde hepimizin uzun uzun düşünmesi gerekiyor. Aynı şekilde silahlanmaya harcanan paranın sadece bir kısmıyla dünyada ne aç, ne de temiz su sıkıntısı çeken kimsenin kalmayacağı gerçeğini de dikkate almalıyız. Günümüzde dev bir ekonomi haline dönüşen sağlık endüstrisinin sadece maliyeti karşılayabilen ülkeler eve toplumlara çalışıyor olması da ayrı bir sorundur. Bu tür çarpıklıkların yol açtığı sosyal, siyasi, ekonomik kırılmaları dünyamızın geleceği için en büyük tehditlerden biri olarak görüyoruz".
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler'in daha adil, daha hakkaniyetli ve daha etkin bir yapıya kavuşturulması çağrısının sebeplerinden birinin de bu olduğuna dikkati çekerek, insanların ve toplumların daha adil bir gelecek konusundaki ümitlerini canlı tutmanın herkesin görevi olduğunu ifade etti.
Sığınmacılara sağlık hizmeti
Meselenin bilim adamlarından önce siyasetçilerin sorumluluk alanına girdiğine vurgu yapan Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Unutulmamalıdır ki siyasetçilere de bilim adamları yol gösterir. Sizlerin çalışmalarının ışığında hep birlikte dünyamızı daha yaşanabilir hale getirebileceğimize inanıyorum. Türkiye hem kendi toprakları içinde hem de bölgesinde ve dünyada yaşanan hadiselere daima insan merkezli yaklaşan bir ülkedir. Bugün ülkemizde kahir ekseriyeti Suriyeli olmak üzere yaklaşık 4 milyon kişi, sığınmacı hayatını sürdürüyor. Bu büyüklükteki sığınmacı topluluğuna sadece gönüllü kuruluşlar eliyle sağlık hizmeti verilebilmesi ilk bakışta mümkün değildir. Kurduğumuz sistem sayesinde ülkemizdeki sığınmacıların hepsi de tüm şehirlerimizdeki sağlık kurumlarından vatandaşlarımızla aynı şartlarda hizmet alıyor. Bu vesileyle Sağlık Bakanlığımıza, sağlık kurumlarımıza özellikle şahsım ve milletim adına şükranlarımı bildiriyorum.
Erdoğan, sınırları bu mağdurlara açma konusunda kimsenin Türkiye'yi zorlamadığını belirterek, şunları ifade etti:
"Tarihimizden, kültürümüzden tevarüs ettiğimiz hasletlerimizin gereği olarak bu insani duruşu gösterdik, göstermeyi sürdürüyoruz. Asıl üzüntü verici olan ise bu mücadele tek başına bırakılmamızdır. Şu anda AB başta olmak üzere tümüyle bizim sadece sivil toplum kuruluşlarımıza STK'lar vasıtasıyla AB'den gelen destek bizim milli bütçemize değil, 3 milyar avro. Peki bizim yaptığımız yatırım 8,5 yılda yaptığımız harcama 40 milyar doları aşmıştır. AB'den biz daha mı zenginiz? Böyle bir durum mu var? İşte bu, bizim medeniyetimizin bize yüklemiş olduğu görevdir. Suriye krizi boyunca neredeyse attığımız her adımda yalnız bırakıldık. Uzun uğraşlar ve fedakarlıklar neticesinde Suriye'de oluşturduğumuz güvenli bölgeler bugün ülkedeki en huzurlu ve yaşanabilir yerlerdir''.
'Paraya gelince ses yok'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı'yla Suriyelilere huzur-u kalple geri dönecekleri yeni alanlar kazandırdıklarını ifade ederek, şunları anlattı:
"Planlarımızı yaptık, projelerimizi hazırladık. Bunları BM Genel Kurulunda liderlerle yaptığım görüşmelerde kendilerine takdim ettim. Bakıyorlar kitapçığa 'Gayet güzel diyorlar.' Peki para? Paraya gelince ses yok. Bunlar parasız olmaz. Bunu beraber yapacağız. Yarın BM Genel Sekreteri misafirim olacak. Sabah beraber bir kahvaltımız var. Kendisine aynen bu programı, bu planı takdim edeceğim. Projeleri takdim edeceğim. Diyeceğim ki, 'Uluslararası donörler toplantısı çağrısını siz yapın.' Yaptınız yaptınız, yapmadığınız takdirde bu çağrıyı ben yapacağım. Oldu oldu, olmadı Tel Abyad'la Rasulayn arasında mülteciler şehrini veya şehirlerini biz kuracağız. Ben o zaman Adnan Polat'ın kapısını çalarım. 'Sayın Polat sen de burada bir şeyler üstlen.' deriz. O da hayrına... Bakın 'Tamam' dedi. Bizim insanımız böyledir, bu tür adımları atar. Bu işleri böyle yürüttük, böyle yürütüyoruz. Yıllardır milyonlarca sığınmacıyı topraklarımızda barındırmak için bu ev sahipliğini yaptık. Uluslararası toplumdan aldığımız destek maalesef sadece nasihat. Bir damla petrolü bir damla kandan daha değerli kabul eden zihniyetin gözü Suriye'de ve dünyanın her yerinde kendi çıkarından başka bir şey görmüyor. Biz etrafımıza baktığımızda sadece insan, can, hayat görüyoruz. Diğerleriyle en büyük farkımız budur".