Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Oda TV'de "Artık Suriye hükümetiyle ilişki kurma zamanı" başlığıyla yayımlanan yazısında "Önce 6 yıl diplomasi ile sorunun çözülmesini bekledik. ABD tarafından oyalandık. FETÖ’nün darbe girişimine maruz kaldık. Sonra Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ilk önemli hamleleri yaptık" ifadesini kullandı.
Hamlelerimiz, Rusya tarafından doğrudan, ABD tarafından dolaylı şekilde kabul edildi. ABD’nin, PKK/YPG üzerinden etkin olduğu Fırat’ın doğusunun temizlenmesi için ABD ile görüşmelere devam ettik. ABD’nin müttefikinin Türkiye olduğunu hatırlattık. PKK’nın bir terör örgütü olduğunu, PYD/YPG’nin PKK’nın Suriye’deki kolu olduğunu, ana gövdesini PKK’nın oluşturduğu SDG’nin PKK tarafından yönetildiğini ortaya koyduk. Muhataplarımız da zaten biliyorlardı. Bilmezden geldiler.
'HAVA SAVUNMAMIZI GÜÇLENDİRDİK'
Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma hakkı olduğunu ısrarla dile getirdik. Bu arada hava savunma sistemimizin güçlendirilmesi için Patriot satın almayı talep ettik. ABD bize Patriot satmadı. NATO anlaşması kapsamında önce Hollanda sonra İspanya tarafından gönderilen patriot hava bataryaları da sınırda ne zaman gerginlik olsa bu ülkeler tarafından geri çekildi. Rusya ile bu mecburiyet karşısında S-400 anlaşması yaptık. Patriot satın alma talebimize cevap bile vermeyen, PKK’ya müttefik muamelesi yapan, 60 bin tırla terör örgütünü silah ve cephane ile donatan ABD, bizi parçası olduğumuz F-35 savaş uçakları programından çıkartmaya kalkıştı. Parasını ödediğimiz uçakları da hala teslim etmedi.
'DOĞU AKDENİZ’DEN SIKIŞTIRILDIK'
'TEHDİT SEVİYESİ TAHAMMÜL BOYUTUNU AŞTI'
Suriye’nin kuzeyindeki tehdit seviyesi tahammül edilebilir boyutları aştı. Sözde PKK devleti kurulması noktasına getirildi. Türkiye Astana süreci ile iş birliği içine girdiği Suriye ve İran’la bu sürecin kazanımlarını da kullanarak etkili bir diplomasi yürüttü. ABD, bölgeden asker çekmeye teşvik edildi. ABD Başkanı’nın esasen kendi halkına taahhüdü de buydu. ABD’nin askerlerini çekmesi sağlanır sağlanmaz, Türkiye büyük bir güçle ve çok iyi planlanmış bir şekilde Suriye’ye girdi. 8 günde 32 km derinliğe girerek, 1365 km2’lik bir alanda 65 yerleşim yerinde güvenliği sağladı. PKK’nın sözde kantonları arasında silah ve mühimmat sevkiyatı yaptığı M4 karayolunu kesti. Binlerce kilometrelik beton tüneller, korunaklar, silah yuvaları ele geçirildi.
'TERÖR ÖRGÜTÜ MASUM VATANDAŞLARIMIZI KATLETTİ'
Bu arada PKK, sınır ötesinden Türkiye’deki sivillere saldırdı. Masum vatandaşlarımızı katletti. Sınır hattında haber verme görevlerini yerine getiren Türk gazetecilerini hedef aldı. Cenevre Sözleşmeleri ve Roma Statüsünde hükme bağlanan suçları işledi. Buna karşın PKK, FETÖ, DHKP/C ortak propaganda makinası, bu bölgeye PKK üzerinden yatırım yapmış ABD ve Avrupa şirketlerinin de büyük destek verdiği iftira kampanyasını başlattı. Sivilleri katleden PKK olduğu halde Türkiye alçak bir saldırının hedef yapıldı. Dünya kamuoyunda Türkiye’nin sivilleri öldürdüğü algısı yaratılmak istendi. Maalesef siyasi particilik ile devleti birbirinden ayıramayan bazıları da iç kamuoyunda bu algıya destek oldu. Aynı güçler Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üstün menfaatlerini koruduğumuz için bizi de hedef yaptı.
Türkiye’nin sahada üstünlüğü ele geçirmesi üzerine ABD Başkan Yardımcısı Türkiye’ye geldi. Türkiye ile ABD arasında 13 maddelik bir mutabakat metni imzalandı. Mutabakatın özü, 120 saat içinde terör örgütünün bölgeden çekilmesiydi.
Mutabakatın satır aralarında, Türkiye’nin bundan sonra güvenli bölgenin ötesinde güvenliğin sağlanması için Rusya ile iş birliğini yoğunlaştırarak devam ettirmesi vardı.
Türkiye’nin bölgeden çekilmesi ise söz konusu değildi. 120 saatlik sürenin sonunda eğer PKK/YPG çekilmez ise harekât devam edecekti. Çekilme halinde burada oluşturulan güvenli bölgeye mültecilerin yerleştirilecekti.
Bu sırada Türkiye’de ‘savaş’ sözcüğünün yarattığı tüm olumsuz hisleri kullanarak ‘savaşa hayır’ kampanyası başlatanlar harekât durdurulunca ‘Türkiye neden devam etmiyor’, ‘Türkiye diz çöktü’ söylemlerini yaydılar. Aynı tarihlerde yabancı basın ise ABD ile varılan mutabakatın Türkiye için büyük bir başarı olduğunu söylüyordu.
120 saatlik sürenin bittiği gün Türkiye, Soçi’de Rusya ile masaya oturdu. Rusya ile yapılan mutabakat, ABD ile varılan mutabakatı güçlendirdi. 10 maddelik mutabakata; her iki tarafın Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına ve Türkiye’nin milli güvenliğinin korunmasına olan bağlılıklarını teyit ettiği, tarafların terörist unsurların sızmalarının önlenmesinin temini için gerekli tedbirleri alacakları, mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapacakları yazıldı.
Dolayısıyla Türkiye sahada üstün askeri gücüyle elde ettiği başarıyı ABD ve Rusya ile yaptığı anlaşmalarla masada da perçinledi. Oluşturduğumuz güvenli bölge beş gün içinde hem ABD hem Rusya tarafından kabul edildi.
'ÜÇÜNCÜ ÜLKELER BU BÖLGEDE KALICI DEĞİL, ANCAK TÜRKİYE VE SURİYE KALICI'
'ANAYASA SÜRECİNİN DE İÇİNDE OLMALIYIZ'
Bu arada Suriye’nin yeniden imar ve ihyası işi Türkiye, Rusya, İran tarafından üstlenilmeli. Çin’in büyük sermayesi kullanılmalı. Kısacası Suriye’nin tamamı güvenli bölge haline getirilmeli. Türkiye’deki Suriyelilerin büyük kısmının ülkelerine dönüşü bu şekilde sağlanmalı. Türkiye, Suriye üzerinde sanayi ve ticaretten kaynaklanan yumuşak gücünü kullanarak etkin olmalı. Devlet aklını kullanan Türkiye Cumhuriyeti bunu başaracak bilinç ve güce sahiptir."