G-20 zirvesi, ABD-Çin-Rusya eşliğinde küresel kapışma, Trump’ın 2020 başkanlık seçimi için başlattığı kampanya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki gerilim ve Türk dış politikasının halini Cumhuriyet yazarı ve iktisatçı Ergin Yıldızoğlu ile konuştuk.
‘FİNANSAL KRİZ, NEOLİBERAL KRİZ YÖNETİMİ MODELİNİN İFLAS ETTİĞİNİ GÖSTERDİ’
“The Wall Street Journal’da geçti. Çin’in Amerika ile anlaşabilmek için ileri sürdüğü koşullar çok ağır şu anda. Ticaret anlaşması yapabilmek için diyor ki Huawei’ye ve ticarete koyduğun engelleri kaldıracaksın, bütün ticari yaptırımları kaldıracaksın, ondan sonra görüşeceğiz. Kolay kolay bir çözüme ulaşılamayacağının bir işareti bu, gerçi denebilir ki çok yüksek bir noktadan başlar pazarlık. Bir yerlerde çözüm bulunabilir, Çin ile Amerika arasındaki sorun sadece bir ticaret sorunu değil. Dolayısıyla iki tane liderin bir ticaret savaşı konusunda anlaşmalarıyla aşılabilecek bir sorun değil. Aynı zamanda teknolojik gelişme savaşları olan bu ticaret savaşlarını gündeme getiren olay iki büyük gücün dünya üzerindeki hegemonya zemininde kapışmış olmaları ve bu kapışmanın kısa vadede çözüme ulaşması, ikisinin birlikte bir çalışma zemini bulmaları ve dünyanın düzenini istikrara kavuşturmaları mümkün değil. Çünkü aynı zamanda bir konu daha var, bu yüzden büyük olasılıkla birbirini suçlayacak biraz sonra. Bütün ekonomik göstergeler 2020’ye doğru ters yönü gösteriyor. Ekonomistler 2020’de bir durgunluk olacağı konusunda tamamen anlaşmış. Bunun bir resesyona dönüşebileceği konusunda gittikçe artan bir mutabakat var. Bir de bununla beraber çok ciddi bir mali kriz olasılığından bahsediliyor. 2018 sonunda başladı bu tartışmalar, hiç azalmadan gittikçe yoğunlaşarak devam ettiğine göre bunu da göz önüne almak lazım. Burada ticaret savaşlarının çok önemli tetikleyici rol oynayacağından bahsediliyor. Bu koşullarda 2020’ye krizle girdiğimizde Trump’ın da 2020’de seçilmek gibi bir iddiası var yeniden. Esas dönüm noktası olarak finansal krizi söyleyebiliriz. Finansal kriz, neoliberal kriz yönetimi modelinin iflas ettiğini bize gösterdi.”
‘1930’LARDAKİ DEVLET ADAMLARININ HİÇBİRİ TRUMP’TAN DAHA AKILLI DEĞİLDİ’
“2008 Davos toplantısındaki tartışmaları izleyenler şunu gördüler; iş adamları oraya gelip siz bize şunu dediniz bakın ne oldu, Alan Greenspan’in ‘Benim ideolojim hayata uymadı, ben bir şey bekliyordum, halbuki başka bir şey oldu’ diye itiraf etmesi bu işin düşünsel olarak da bittiğini gösteriyor. Ama yerleşik bir model var, bu sadece ekonomik bir model değil. Bu aynı zamanda hegemonyayı destekleyen bir model. Aynı zamanda yerleşik bu modelin kurumları var. Örneğin dünya serbest ticareti var, tedarik zincirleri kurulmuş vaziyette dünyanın her tarafında. Bu model çökerken bütün bunlar küreselleşme diye popülarize edildi yavaş yavaş sökülüyor ve çözülüyor. Tedarik zincirleri geri dönmeye başlıyor, yeni modeller yeni bölgelere geçmeye çalışıyorlar. Afrika üzerinde rekabet gittikçe ham maddeler üzerinde özellikle kıymetli mineraller üzerinde gittikçe artıyor. Bir model çözülüyor, karşısında bu modeli yerleştirecek ekonomik bir model yok. Çin’in sunduğu bir yönetişim modeli var ama bu bir sermaye birikim modeli değil. Ayrıca Çin’in getirdiği yönetişim modeli, tek parti tarafından yarı dirijist yarı serbest piyasa karışık bir şey. Bu modelin yerleşmesi için Çin’in hegemonik düzeye yükselmesi gerekiyor ki bunun koşullarını herkese dayatmaya başlasın. Şimdi Afrika’da ciddi şekilde yerleşiyor. Tek Kuşak Tek Yol projesi var, buradan yeni bir küreselleşme, mekân düzenlemesi yapıyor. Güney Asya sularını düşünmek lazım, Amerikalılar çok tedirgin oluyorlar bu durumda, ellerinden gelen tüm direnişi koymak durumundalar kendi ekonomilerinin avantajlarını koruyabilmek için. Trump’ın kişiliği, istikrarsızlık unsuru olarak var bu işin içinde ama Trump’ı aşan bir şey de var burada. Yapısal bir değişiklik dönemindeyiz, Trump gibi birilerinin ortaya çıkması da terslik gibi gözüküyor. 1930’lara baktığımızda devletlerin başındaki insanları görüyorsunuz, hiçbiri daha akıllı değil Trump’tan o zaman da. Garip dönemler garip insanları yaratıyor. Bir model öldü, diğer model de daha doğmadı, bu karanlıkta canavarlar çıkıp dolaşmaya başlar der bir söz. Böyle bir noktadayız şu anda.”
‘TRUMP’IN 2020 ADAYLIĞI İÇİN RESESYON VE DEĞİŞEN DEMOGRAFİ BELİRLEYİCİ OLACAK’
“Birkaç şey birden düşünmek gerekiyor herhalde Trump’ın bu seçimi kazanıp kazanmayacağı konusunda sağlıklı bir fikir üretebilmek için. Bundan bir tanesi Trump’ın karşısına kim çıkacak demokratlardan? Şu anda en öndeki 2-3 kişiden geride geliyor Trump. İkincisi Trump’ın seçime girmeye hazırlandığı zaman ekonomi ne durumda olacak? Şu anda Trump toparlanması diye bahsedilen toparlanma tükenmiş durumda. Yeni yapacak bir şey de yok faizleri düşürmekten başka, o da Merkez Bankası ile kavga ediyor, önümüzdeki dönemde işler ters giderse ki gidecek Merkez Bankası’nı suçlayacak. Ama şöyle çok ilginç bir şey okumuştum. Önemli bir uluslararası finans fon yönetimi analisti ekonomi resesyona girerse Trump seçimlere aday olmaktan bile vazgeçebilir diyor. ilk anda çok saçma geldi fakat şuradan düşündüm birden. Trump her şeyi para üzerinden ve işadamı olarak hesaplıyor. Seçime girmek çok maliyetli bir şey ve bunun büyük bir kısmını cebinden ödeyecek, dolayısıyla böyle komik bir şey olabilir. Seçilemeyeceğine karar verip, çekilebilir. Bu işin biraz afaki kısmı ama böyle bir durum da var, ekonominin ne kadar önemli bir faktör olduğunu gösteriyor. Trump’ın kampanyasının çok daha örgütlü olduğundan ve daha şimdiden kasasında 80 milyon doların olduğu konuşuluyor. Cumhuriyetçi Parti’yi arkasına almış vaziyette. Ama diğer taraftan Trump’a oy veren kesimin demografiğinde bir gerileme var. Toplam seçmen içindeki oyların oranlarında 2020’ye geldiğimizde 5 puanlık bir düşüş olması gerekiyor, yeni bir genç seçmen gurubu giriyor bu arada demografiğin içine. Bu gelen gençlerin azlığı Trump’a değil demokratlara oy vermek durumundalar ve üniversitelerde gençler arasında ciddi bir radikalleşme dalgası yaşanıyor. Demokrat Parti’nin solunda da bir dalga var. Öyle bir dalganın etkileri geri kalan beşliye doğru gidecek demektir. Bu anlamda bir sürü faktör bir arada. Çekirdek desteği sürmekle birlikte bu yetmiyor. 4 tane önemli merkezde Pensilvanya, Wisconsin, Florida ve Michigan’da delegeleri kazanması gerekiyor. Fakat yüzde 50’nin altındaymış The Wall Street Journal’ın aktardığına göre şu anda desteği. Dolayısıyla çok bulanık bir resim var. Ama kazanamaz demek de zor, mutlaka kazanacaktır demek de zor, daha 16 ay var.”
‘AMERİKA’DA KOMÜNİZM KORKUSU YAYILIYOR’
“Bütün bu diktatöryal, otoriter eğilimli popülist liderler toplumu kutuplaştırarak ilerlemeyi tercih ediyorlar. Ne kadar hatları kesin olursa, gri ortadan kalkarsa, bu keskinlik içinde demagojinin ya da fazla düşünmeden karar vermenin rolü artıyor. Bu anlamda sadece Trump değil muhafazakar parti içinde de çok yayılmaya başladı sosyalizm, komünizm korkusu. Bu konuda geçen yılın sonunda bir de rapor yayınladılar Amerika’da yükselen komünizm diye. Şimdi bu doğru değil ama öbür taraftan da Sosyal Demokrat partilerin içinde her zaman komünistler yaşarlar ve sağa veya sola doğru gitmesinde rol oynarlar. Hem ekonomik gelişmelerin sonucu hem kültür savaşlarının keskinleşmesinin sonucu sosyalist eğilimliler ya da son sosyal demokratlar yeni hareket alanı buldular kendilerine Demokrat Parti içinde. Cortez’in seçilmesi iyicene canlandırdı bunu. Bernie Sanders’ın geçen sefer kendi parti içinde önemli oy alması ve önemli taraftarlarının olması resmi dışarıdan bakınca biraz sola doğru büküyor, yani gerçeğin azıcık ötesine doğru. Çünkü sosyalistler de kendilerini iyi ve çarpıcı şekilde ifade ederler. Gittikçe sağa kaydığı için Amerikan muhafazakarlığı kendilerinden olmayan herkesi komünist olarak görmeye başlıyorlar, geleneksel olarak durum böyle. LGBTİ haklarını da savunsan komünist oluyorsun, kürtajı savunursan da komünist oluyorsun, ateistim diyorsan zaten hemen komünist oluyorsun. Kutuplaşarak gidiyor yani, bu çok tehlikeli Amerika gibi bir ülke açısından.”
‘TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI NE OLDUĞU BELLİ OLMAYAN BİR ÜLKE’
“Türkiye üzerindeki resim birazcık değişerek yine Büyük Ortadoğu Projesi’nin başlatıldığı döneme benzemeye başladı. O zaman bölgede önü kesilmeye çalışılan ana aktör Rusya’ydı, şimdi esas olarak daha uzun dönemde Çin yanına eklenmiş vaziyette, Amerikalılar için bir kaygı konusu. Ne de olsa hala hidrokarbon kapitalizmi gaz ve petrol kaynakları burada, aynı zamanda Ortadoğu, Arap dünyası doğrudan Afrika’ya bağlı. Burası da çok ciddi bir Büyük Ortadoğu artı Afrika gibi bir coğrafya ve bu da yukarı doğru Afganistan’a kadar uzanan bir coğrafya söz konusu. Bu coğrafya da Tek Kuşak Tek Yol’un Avrupa’ya giriş noktası. Bu nokta üzerinde Amerikan güvenlik kuruluşu bu konuya hızla geri dönüyor. Dolayısıyla Trump’ı aşan bir durum var burada. Trump geçenlerde bir gazeteciye ‘Etrafımdakiler beni zorla savaşa doğru itiyorlar’ demiş. Rahatsız, çünkü Trump’ın anlama ve yorumlama düzeyinin çok üstünde bir karmaşıklık var orada. Başta Bolton olmak üzere tam yanındakiler ise bu karmaşıklığa vakıf olan ve buna müdahale etmek için bir kendi kafasına göre yöntemi olan birisi ve başkaları da orada. Dolayısıyla Türkiye böyle bir dünya içinde. Rusya’nın bölge hakkındaki yaklaşımları belirgin, berrak ve dış politikası çok deneyimli insanların elinde. Rusya’nın Dışişleri Bakanı’nı düşünmek yeter zaten. Çin son derece iyi yetişmiş siyasetçiler tarafından yönetiliyor, çünkü orada komünist partisinin iç seçme rekabetleri içinde iktidara kadar yükselebilmek için çok siyasi olarak becerikli olmak gerekiyor. İran çok derin devlet geleneği olan bir ülke, ne kadar zorlanırsa zorlansın dış politikayı 30 senedir sürdürüyor yalpalamadan. Böyle bir ortamın içinde açıkçası dış politikasının ne olduğu belli olmayan bir ülke durumunda Türkiye. Düşünüyorum, Türkiye’de son 20 yılda bir dış politika zaferi bulabilir miyim diye, bulamıyorum. Türkiye’deki yönetim bütün bu karışıklığın üstüne bir de İstanbul’u kaybetti. Bir erken seçim yapmak mümkün değil şu anda. Anladığım kadarıyla teknik olarak da mümkün değil. İsteyebilir insanlar ama Meclis’ten de geçiremezler ve Erdoğan da niye 4 senesi varken, erken seçime gitsin. Bu gerginlik ortamında 4 sene kalmak durumunda, ekonomi gittikçe zorlaşıyor, bir çözümleri yok, çukur derinleşiyor. Bir panel vardı, Morton Abramowitz konuşurken, Türkiye çok gergin bir döneme giriyor. Türkiye’nin tarihinde çok karanlık olaylar vardır, ben özellikle Doğu Akdeniz’den korkuyorum’ dediğini duydum. Böyle durumlarda otoriter yöneticilerin bayrak sallamak işlerine gelir. Ülke içinde daha baskıcı yöntemleri uygulayabilmek için bayrak sallamak çok yararlıdır. Bu Suriye ve Irak’ta olamadı. Patlayıcı madde haline gelmiş bir Doğu Akdeniz var.”
‘BÖLGENİN BÜTÜN ÜLKELERİNE KENDİSİNE KARŞI İTTİFAK HALİNE GETİRMEK FİYASKODUR’
“Bölgenin bütün ülkelerini kendine karşı ittifak haline getirmek de bir başarıdır ters tarafından bakarsak, fiyaskodur aslında. Dolayısıyla çok zor bir durumda Türkiye. Hem içeride siyasi olarak yönetilmesi çok zor bir durum var. Bir taraftan ordunun yarısı terhis ediliyor, öbür taraftan eğitim sisteminin nereye gittiği belli değil. Mali kaynaklar ne oluyor, iktidardaki partinin içindeki gerginliklerin nasıl dışa vuracağı belli değil, son derece vahim bir durum ve bu durum içinde biz bölgede büyük güçlerin birbirine sürtüştüğü bir döneme giriyoruz. Bu Nükleer silahların kapasiteleri gittikçe artıyor. Bunlar 30 sene önceki nükleer silahlar da değiller, gittikçe artıyor kapasiteleri. Yenileniyorlar sürekli. Modern teknolojiler geliyor, dolayısıyla bunlar hedefe ulaştırmanın hızı artıyor. Hipersonik füzeler devreye girmeye başlıyor, dünyanın bir ucundan ötekine bir saatte ulaşmak mümkün hal geliyor. Geçen sefer tarihte daha düşük oktanlı olmakla birlikte böyle bir yere geldiğimiz zaman büyük savaşlar çıktı. Şimdi dünya ekonomisinin çapı çok daha büyük. O zamanlar Afrika, Asya yeni ekonomilerdi, şimdi oralar da dünya ekonomisine entegre edilmiş vaziyette. Çin gibi çok muazzam bir ülke var, hem teknolojik olarak hızla ilerliyor, finansal kaynakları çok yüksek. Çin’den çıkan filmlere baktığınızda egemen ideolojinin olağanüstü bir ulusalcı ya da milliyetçi ve otoriter yönde gittiğini görüyorsunuz. Komünist partisi yönetimi çok sıkı, demokratik parlamentoda 5 ayda seçim kararı almak gibi değil. Bu anlamda çok tehlikeli bir dönemdeyiz biz. Buna neresinden baksak hafifletici bir şey bulmak çok zor. Diyelim ki 3 tane büyük güç oturdu anlaştı, yok böyle bir şey işte, ne zaman bir araya gelseler anlaşmadan ayrılıyorlar. Arkasındaki ekonomik modeller izin vermiyor anlaşmalarına. Amerika kendisi bu kuralları teker teker kendisi söküyor. O kuralların kendisini engelleyici olduğunu düşünüyor, bu da çok tehlikeli bir anlayışın egemen olduğunu gösteriyor orada. Amerikan egemen sermayesi ve sınıfı ve bunun temsilcileri Amerika’nın geleceği konusunda çok korkuyorlar şu anda. Bu karanlık işlerin yapılması için bir reçete bu. Her zaman tarihte de yükselen güç karşısında var olan güç korkmaya başladığı zaman kendi geleceği konusunda savaşın zemini oluşmaya başlıyor. Nükleer var, uzay ile ilgili bir kapasitesi var şu anda. Dünyayı getirip tam da küresel ısınmanın artık kontrolden çıktığı bir yerdeyiz. Bir savaş ortamının küresel ısınmaya yapacağı katkıyı da göz önüne alalım. Uygarlığın sonuna geldik.”