ABD'nin Avrupa'ya orta menzilli füzeler konuşlandırması halinde Rusya'nın bunu tehdit olarak algılamasının olağan olduğunu savunan uzmanlar, ABD'nin bu tutumunun silahlanma yarışını teşvik ettiğinin altını çizdi.
"TRUMP GİBİ LİDERLERİN DÜŞMANA VE SAVAŞA İHTİYACI VAR"
Sputnik'e konuşan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi, Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, ABD'nin Donald Trump'ın başkanlığı ile birlikte "savaş çarkının hızını arttırdığını" ifade ederek, "Trump gibi liderlerin düşmana, ve savaşa ihtiyacı var. Savaş için para, para için savaş. Dolayısıyla hem savaş çarkını çevirirken o anda para çarkını da çevirmeye başlıyor. Trump silahlanma yarışını artırmak için elinden gelen türlü söylemi, açıklamayı ve uygulamayı yapıyor. İran'a olası bir operasyon mesajı, Körfez ülkelerine yaptığı ziyarette gösterdiği tutum, Irak ve Suriye'deki politikası hep silah satışının artırılması yönünde ve de 2018 yılı itibariyle ABD'nin savunma harcaması 716 milyar dolara ulaştı" dedi.
"BU RUSYA'NIN İKİNCİ TEHDİTLE KARŞI KARŞIYA KALMASI DEMEK"
Babüroğlu, geçmişte Varşova Paktı'nı desteleyen ülkelerin hemen hemen hepsinin şimdi NATO üyesi olduğunu, Makedonya'nın da kabul edilmesiyle NATO'nun üye sayısının 30'a çıkacağına dikkat çekerek, "Dolayısıyla Rusya kuzeyden güneye NATO üyeleri tarafından kuşatılmış durumda, Rusya kendisini kuşatılmış hissediyor. ABD'nin de NATO'nun da, Polonya dahil Doğu Avrupa ülkelerinin bazı yerlerinde askeri varlıkları var. Şimdi de orta ve kısa menzilli nükleer füzeleri eğer Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelere yerleştirmeye kalkarsa bu, fiziki olarak NATO üyeleri yani ABD'yi destekleyen ülkeler tarafından kuşatılmış olan Rusya'nın ikinci bir tehditle karşı karşıya kalması demek olur. Rusya, füzelerin hemen çevresinde konuşlandırıldığı bir duruma gelecek" diye konuştu.
Bu durumun Rusya tarafından tehdit olarak algılanmasının olağan olduğunu söyleyen Babüroğlu, "Putin, ‘özellikle Doğu Avrupa ülkelerine nükleer silahlar konuşlanırsa bu benim için düşmanca bir tavırdır, ben bu düşmanca tavır karşısında sessiz kalamam, ben de aynı şekilde, sizi etki altına alacak şekilde nükleer silahları yerleştiririm' diyor. Bu, ‘siz işaret fişeğinin ateşlerseniz ben de misliyle karşılık veririm' demek" dedi. Babüroğlu, ABD tarafından nükleer anlaşmanın askıya alınmasıyla birlikte soğuk savaş rüzgarlarının "sert bir şekilde esmeye başladığını" ifade etti.
"AB ÜYESİ ÜLKELER DE CEPHE OLARAK GÖRÜLEBİLİR"
NATO'ya üye olan ülkelerin daha sonra, yazılı olmayan bir anlaşma, geleneksel bir durum olarak Avrupa Birliği'ne de üye olduklarına dikkat çeken Babüroğlu, "Onun için Rusya karşısında sadece NATO'yu görmeyecek aynı zamanda AB üye ülkelerinin çoğunu da bir cephe olarak görecektir" diye konuştu.
EMEKLİ BÜYÜKELÇİ ÖYMEN: ATILACAK HER GERİ ADIM BARIŞ ÇABALARINI DA GERİYE GÖTÜRÜR
Emekli Büyükelçi Onur Öymen de Trump'ın dış politika yaklaşımını eleştirerek, özellikle geçmişte mesafe alınmış önemli konularda geri adım atılmasının barış çabalarını da gerilettiğini belirtti.
Geçtiğimiz 20-30 yıl içinde gerek orta menzilli füzeler gerek nükleer başlıklar gerek konvansiyonel silahlar konusunda çok önemli gelişmeler sağlandığını kaydeden Öymen, "Bu konularda atacağınız her geri adım barış çabalarını da geriye götürecektir. Orta menzilli füzeler konusunda anlaşmaya varılması kolay olmamıştı. Bunlardan vazgeçmek, İran'la yapılan anlaşmadan vazgeçmek, sağlanan olumlu gelişmelerden vazgeçmek barışa ve istikrara hizmet etmez, tam tersi sonuçlar verir" dedi.
"Bunlar masada konuşulabilir konular, Twitter üzerinden değil. Aynı şeyi İran konusunda da söyleyebiliriz; doğrudan doğruya ‘ben İran'la yapılan anlaşmadan çekiliyorum' demek yerine, ilgili ülkelerin diplomatları oturacaklar masaya, o anlaşmayla ilgili ne sorunlar var, nasıl çözeriz, diplomasi bunun için var. Diplomasi yönüyle çözülebilecek meseleleri, karşılıklı suçlamalar, tek taraflı kararlar ve Twitter üzerinden çözmeye kalkarsanız bunca yılın emeğine zarar vermiş olursunuz. ‘İran'ın füze projesi var, bu bize zarar veriyor, o zaman ben öbür anlaşmayı da iptal ediyorum' mu diyeceğiz yoksa bunları diplomasi kanalıyla mı çözeceğiz…"