Mısır’ın başlıca kozu, İngiltere Futbol Premier Lig’de ortaya koyduğu performansla futbol dünyasının en fazla konuştuğu isimlerden biri haline gelen Liverpool’un hücum oyuncusu Muhammed Salah. Öte yandan, ‘Firavunlar’ın rehberi Hector Cuper’i de unutmamalıyız. Cuper’in, Inter Milan ve Valencia gibi Avrupa’nın güçlü takımlarla sergilediği yönetim yeteneği, Mısır’ın çok işine yaradı. 2015 yılına kadar sadece Afrika Kupası’nda başarılar elde eden Mısır milli takımı, Dünya Kupası’na bir tek 1990’da katılma başarısını sergilemişti.
Görüşüme göre Cuper, Mısır için başarılı bir taktik seçti: Tüm takım savunmada disiplinli çalışıyor ve Salah’a güveniyor. Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile oynanan belirleyici maç sırasında da bunu gördük. Salah zekice oynadı ve ‘firavunlar’ istenen sonucu elde etti. Öğrendiğime göre, bu maçın ertesi günün sabahı tüm Kahire, geleneksel ‘Sabbah el heyr’ (Günaydın) ifadesi yerine ‘Salah el heyr’ diyordu.
Mısır’ın kendine olan güveninin bir diğer nedeni ise, İtalya ev sahipliğinde geçen 1990 FIFA Dünya Kupası’ndaki performansı. ‘Firavunlar’, bu turnuva öncesinde Avrupa Şampiyonası’nı kazanan Hollanda milli takımıyla berabere kalmayı başarmıştı. Sadece İngiltere’ye bir gol farkla kaybedilen maç, Mısır’ın play-off’lara kalmasına engel olmuştu.
Ama Mısırlıların kendine güveni, bana göre biraz abartılı. Ülkede güçlü bir ulusal lig yok. Yıllardır şampiyon unvanı için sadece iki takımın mücadele ettiğini söyleyebiliriz: Zamalek ve El-Ahli. Unvanların büyük bir kısmını elinde tutan El-Ahli, bu yıl da tüm rakiplerin üstünde ve ligde rekabet de söz konusu değil.
Yine de tarih, Mısırlıların doğru zamanda toparlanabildiğini gösteriyor. Günümüz Arap ülkelerinin milli takımları zaten artık ‘şamar oğlanı’ olarak gösterilemez. Rakipleri tarafından artık bu takımlara karşı yüzde yüzlük bir performans sergilemek gerekiyor.