Geleceğimizin gasp edilmesi, “Bu ülkeyi benden başka kimse yönetemez” anlayışı, hepimizin onuruna vurulmuş bir tokattır. Bu, bizleri köle olarak görmektir. İşte böyle bir anda, bu ülkenin huzur içinde yaşamak isteyen bir evladı olarak “Hayır bunu kabul etmiyorum, size mecbur değiliz”i göstermek için “Ben de varım” diyorum. Muhalefet keşke kendi içindeki bütünlüğü sağlamış olsaydı da bu görev bana düşmeseydi. Muhalefetin farklı nedenlerle bir araya gelip birlik oluşturmasının önünde engeller var. Bu nedenle kendimce bir sorumluluk almak istedim. Çocuklar, kadınlar, engelliler, yoksullar, işçiler, gençler için ve en nihayetinde tüm bu yaşananları kabullenemediğimden kendi onurum için bir şey yapmam gerekiyordu. Biliyorsunuz, 100 bin imza gerekiyor bağımsız cumhurbaşkanı adayı olabilmek için. Fakat iktidar imzaların nasıl toplanacağı hususundaki yasayı bile henüz çıkarmadı. Göz göre göre bir hukuksuzluk yapılıyor. Anayasal hakkımı sonuna kadar zorlayıp, başarabilirsem seçimlere girme hakkını alacağım. Bu bir onur, haysiyet, vicdan meselesi. Kaderime razı olmak, bütün bu yapılanları sineye çekenlerden olmak istemiyorum.
Nedir derdim? Anlattım… https://t.co/nKmwBA2qBz
— Levent Gültekin (@acikcenk) 19 Nisan 2018
İlk iş hukuku tesis etmek olacak. Bu ülkede adalet olmazsa hiçbir şeyi gerçekleştiremeyiz. Bağımsız yargı, denge denetleme, kuvvetler ayrılığı, güçlü parlamento ve yeni anayasa ilk işimiz. Biz ve onlar ayrımı son bulacak. İnanç, mezhep, kimlik, ideoloji üzerinden siyaset yapmak tarihin çöplüğüne gömülecek. Referandumla tek adam rejimi inşası var, ondan geri dönülecek. Her kesimden iyi yetişmiş, yetkin, uzman insanlarla el ele vererek bu yangını söndüreceğiz.
Bağımsız bir aday, bahsettiğiniz yangını söndürebilir mi?
Partiler, kendi odalarına çekilmiş, ortak bir odada buluşamaz olmuşlar. Hepsi bir diğerini, kendi odasına çağırıyor. Bağımsız adaylık, bir diğerinin odasına gitmeyi reddeden herkesi salonda toplanmaya çağıran ve herkesin elini taşın altına koyabileceği bir zemini yaratma kolaylığına sahip. Bağımsız adaylık, partiler üstü bir geçiş sürecidir, konuşmak, anlaşmak için o masayı kurmaktır.
Seçilecek olursanız, cumhurbaşkanlığınızı parlamenter sisteme bir geçiş süreci olarak mı görüyorsunuz?
Evet, geçmişten de ders çıkararak gerçek bir kuvvetler ayrılığı olan parlamentonun güçlü olduğu, bağımsız yargının tesis edildiği bir sisteme geçmemiz gerek. Bir anlamda kurtuluş savaşı ve yeni bir ülke kurma çabası. Dahası, toplumsal bir sözleşme anlamına gelen bütünlükçü, çoğulcu yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Bütün bunları toplumun her kesimini temsil eden partilerle yapabiliriz. Bizimkisi bir anlamda hakemlik görevi.
Biz kazanacağız… işte adaylık açıklamam pic.twitter.com/Upu1qSycCS
— Levent Gültekin (@acikcenk) 18 Nisan 2018
Ben kendimi dindar olarak tanımlamıyorum, demokrat olarak tanımlıyorum. İnanç başka, görüş, fikir, düşünce başka. Ama insanların geçmişine bakarak oluşan güvensizliği de anlıyorum. Çünkü toplum çok aldatıldı. Ama geçmişte yapılan aldatmaların faturasının bana çıkarılması da haksızlık. Çünkü ben, iktidar düşüşe geçtiği zaman muhalif olanlardan değilim. İktidarın daha ilk yıllarından beri yapılanların yanlış olduğunu söyleyen, arkadaşları bütün ülkeyi, kurumları ele geçirmişken, yanlış yaptıklarını gördüğünde arkasını dönüp çıkmış biriyim. Ve o gün bugündür de yani tam dokuz yıldır gördüğüm yanlışları kaleme alıyorum. Derdim, iktidar, makam, inanç üzerinden bir hayat kurmak olsaydı zaten arkadaşlarımın yanında kalırdım.
Kendi düşünsel değişim sürecimi anlattığım ‘Onurlu Çıkış’ adlı kitabımda, Türkiye’nin laikliğe neden ihtiyaç duyduğunu, cumhuriyet felsefesini neden bu ülkenin tek çıkışı olarak gördüğümü anlattım. Aynı zamanda bir inancın, ideoloji haline getirilmediğinde bireyin vicdan terazisi olabileceğine de değindim. Şimdi bana “Sen eskiden böyleydin, şöyleydin” derlerse haksızlık etmiş olurlar.